Mustafa Akkaya, Umut Yazıları

Türkiye işçi sınıfı tarihi grev ve direnişler bölüm 1 – Mustafa Akkaya

Marx’ın deyimiyle sınıfları ve sömürüyü ilelebet ortadan kaldıracak sınıf işçi sınıfıdır.
1760-1830 yılları arasında başlayan Sanayi Devrimiyle birlikte işçi sınıfı sanayi devriminin 1850 yılından sonra Avrupa, Rusya, ABD ve sonrasında Japonya ya sıçramasıyla birlikte her ne kadar başlangıçta feodalizme karşı burjuvazinin yanında yer almış olsa da o dönemin toplumsal, siyasal, ekonomik ve ideolojik savaşımının etkisinden kurtularak kendi bağımsız devrimci bir sınıf savaşımı ve bilincine ulaşmaya başlamıştır. Sanayi devriminin Rusya’ya ulaşmasıyla birlikte bundan en çok etkilenen Osmanlı devleti doğal olarak kendi işçi sınıfını da yaratmış oldu. 19.yüzyılın ikinci yarısından itibaren tarih sahnesindeki yerini alan Türkiye işçi sınıfı yaklaşık 172 yıllık tarihi boyunca binlerce grev direniş ve eylemler gerçekleştirmiştir.
Türkiye işçi sınıfı tarihindeki grev ve direnişlere geçmeden önce bir bilgi notu olarak dünyada ilk işçi grevinin M.Ö.1170 yılında (kimi kaynaklara göre 1150 olarak gösterilmektedir) Mısır’da 3.Ramses döneminde Mısır’daki piramitlerin inşası sırasında işçilerin ücretlerinin ödenmemesi ve ülkede baş gösteren buğday sıkıntısı nedeniyle gerçekleştirilmiştir. Bu grevle birlikte tarihte ilk kez içiler üretimden gelen güçlerini kullanmışlardır. İlk örgütlü grev ise 1842 yılında İngiltere’de gerçekleşti. Çalışanların 10 bin imzalı hak ve özgürlükler bildirgesi mecliste reddedilince 500 bin işçinin katıldığı bir genel grev başladı. Grev sonucunda işçi maaşlarında düzelme ve 10 saatlik çalışma hakkı elde edildi.
1842 yılında İngiltere’de gerçekleştirilen ilk örgütlü grevden 11 sonra 1853 yılında İstanbul’da Dolmabahçe sarayı inşaatında çalışan işçiler ücretlerini alamadıkları gerekçesiyle greve gitmişlerdir. Bu grev Türkiye işçi sınıfı tarihinin ilk grevi olmuştur. 19.yüzyılın ikinci yarısından itibaren ortaya çıkmaya başlayan Osmanlı’daki işçi hareketleri öncesinde İngiltere’de başlayan ve yavaş yavaş dünyaya yayılan işçi hareketi ve grevler Osmanlı devletininde bazı önlemler almasına neden olmuştur. Nitekim 1845 yılında çıkarılan Polis Nizanname’sinde işini bırakmak suretiyle greve gitmeyi amaçlayan işçilerin dernek ve toplulukları ile buna benzer kamu düzenini bozucu fitne fesat derneklerini ortadan kaldırmak polisin görevleri arasında sayılmıştır. Osmanlı devletinin almaya çalıştığı tüm önlemlere rağmen 1908 yılında ilan edilen 2.Meşrutiyete kadar olan sürede başta demiryolları olmak üzere birçok iş kolunda grevler yaşanmaya başlamış, 1908 yılına kadar 90-100 arasında grev olmuştur. İlk örgütlü grev Amele Perver Cemiyeti tarafından 1872 yılında Kasımpaşa tersanesinde 3 aydır ücretlerini alamayan işçilerin grevidir. Bu ilk örgütlü grevin ardından Beyoğlu Telgrafhanesi işçileri greve çıktılar. Nisan 1872’de ise Haydarpaşa-İzmit demiryolu işçileri greve çıktılar. Osmanlı devletinde sanayinin gelişmeye başladığı bu dönemde Avrupa’dan gelmiş işçilerle iyi ilişkiler kuran Türkiye işçi sınıfı onların bilgi ve deneyimlerini birinci elden öğrenmelerine neden olmuştur. Ocak 1873’te bir çok farklı din ve ulusa sahip Kasımpaşa Tersane işçileri hep birlikte grev yaptılar. 1875 yılında ise bini aşkın yerli ve yabancı işçi yine birlikte grev yaptı.
1879 yılında Yapı işçilerinin çalışma saatlerinin düşürülmesi için yaptıkları grev ücret alamama dışında yapılan ilk grevdir. 1879 yılındaki Yapı işçilerinin grevinden sonra çeşitli işkollarındaki grevlerle birlikte 9 Nisan 1885 yılında yapılan Odunkapı Odun Biçme işçilerinin grevinden sonra 1886-1902 yılları arasında grev hareketlerine pek rastlanmaz. Grevlerin azalması ve kaybolmasının nedeni 1845 yılındaki Polis Nizanname sinden sonra özellikle grevlerin yaygınlaşması çeşitli dil ve uluslara sahip işçilerin birlikte hareket etmeleri ve nihayetinde siyasallaşma eğilimi göstermesi 1878’den itibaren belirginleşen ve gittikçe yoğunlaşan Abdulhamit’in İstibdat rejimi rol oynamıştır. 1902 yılından sonra grevler yeniden örgütlenir. 1906 yılında 1 grev yapılır.

1908 yılında ilan edilen 2.Meşrutiyet dönemiyle birlikte göreceli olarak tanınan bazı işçi hakları ile birlikte özellikle Selanik ve İstanbul’da yoğun işçi hareketleri ve grevleri yapılmaya başlanmıştır. Türkiye işçi sınıfı tarihinde 1908 grevleri olarak bilinen bu grevler özellikle 1906’da Abdülhamit İstibdat ının en zorlu ve güç günlerinde grevler yapmış olan belli bir ölçüde mücadele geleneğine sahip olan İstanbul Cibali Tütün İşçileri yön vermiştir. 14 Ağustos’ta sona eren grevler adeta 1908 grevlerinin habercisiydi. Başta Dersaadet Liman,
Paşabahçe Cam Şişe Fabrikası, İzmir Liman, İzmir Çarmada Halı Fabrikası, İnar Kutu İmalathanesi, İstanbul Tramvay, Samsun Tütün İşçilerinin başlattığı ücret artışı ve daha iyi iş koşulları talepleriyle başlayan grevler dalga dalga yayılarak aylarca sürecek büyük demiryolu grevlerinin habercisiydi. 1908 yılında yaygınlaşan grevler siyasi iktidarı ve şirketleri oldukça rahatsız etmesi üzerine 15 Ekim 1908 tarihinde grev ve işçi hareketlerini kısıtlamaya yönelik Tatil-i Eşgal kanunu çıkarılır. Bu kanunun çıkması ile birlikte grevlerde belirgin bir azalma olmuştur. 1911 İzmir Karahisar Demiryolu işçileri grevi, 26 Ocak 1921 İstanbul Tramvay işçileri grevi, 2 Eylül 1922 Aydın Demiryolu işçileri grevi, 21 Kasım 1922 Şark Şimendifer işçileri grevi özellikle 1922 yılında yapılan Dersaadet Tramvay işçileri grevi Türkiye Sosyalist Fırkasının etkin bir rol oynadığı grevlerdir ve nihayetinde 1923 yılındaki Tramvay işçileri, Çatalca demiryolu işçileri grevinden sonra 1960 yıllarına kadar kayda değer bir grev olmamıştır. Bunda 15 Ekim 1908 tarihinde çıkarılan Tatil-i Eşgal Kanunundan sonra 1925 yılında çıkarılan Takrir-i Sükun Kanunu etkisiyle oluyor.
Yaklaşık 40 yıl süren derin bir suskunluktan sonra dünya çapında işçi hareketlerinin gelişmesi, sınıf mücadelesinin yükseldiği, ulusal kurtuluş hareketlerinin başarı kazandığı yıllarda tüm bu gelişmelerden Türkiye İşçi Sınıfının etkilenmemesi mümkün değildi. 27 Mayıs 1960 darbesi dolaysız olarak emek hareketinde de sonuçlar üretti. 1961 Anayasası 1924 Anayasasının burjuva özgürlükleri ile yetinmeyip ekonomik ve sosyal haklarada yer verdi. 1961 Anayasası 46.Madde ile ayrımsız bütün çalışanlara sendika hakkı tanıyordu. Ekim 1961’de yapılan genel seçimler sonrası kurulan koalisyon hükümetinin güvence altına alınmış olan toplu sözleşme ve sendikal haklarla ilgili somut adımlar atmaması üzerine 31 Aralık 1961’de 155 sendika ve 2 bin işçinin katılımıyla miting düzenlendi. İstanbul Saraçhane mitingi olarak bilinen bu miting Türkiye İşçi Sınıfının bir sınıf olarak ayağa kalktığı bir işçi eylemidir. Sınıf olma özelliğini ve iradesini hatırlayan işçi sınıfı bu mitingle gelecek yılların grev ve direnişlerininde fişeğini yakmış oldu.
28 Ocak 1963 Kavel Kablo direnişi : Vehbi KOÇ’un ortaklarından olduğu İstanbul İstinye deki KAVEL KABLO fabrikasında Amerikadan gelen yeni müdürün fazla mesaileri, daha önce ödenen yıllık ikramiyelerin kaldırılması, işçilerin sendikadan istifaya zorlanması, 4 sendika temsilcisinin işten atılması üzerine 28 Ocak 1963 yılında Türk-İş’e bağlı Maden-İş sendikasında örgütlü 173 işçinin greve çıkmasıdır. Fabrikayı işgal eden işçiler idari kadro çalışanlarınıda fabrikaya sokmadılar. Bunun üzerine 14 Şubatta polis işçilere saldırarak 9 işçiyi yaraladı. Bu olayla birlikte başta İstinye halkı olmak üzere Koç grubuna ait fabrikalarda işçilere para toplayıp dayanışma içerisinde bulunuldu. Her geçen gün büyüyen ve militanlaşan Kavel grevi 3 Mart’ta hükümetin devreye girmesiyle son bulur. Direnişin sonunda iten atılan işçiler işe alınır, dava açılan ve tutuklanan işçiler serbest bırakılır. Tüm bunlardan daha önemlisi ise Kavel maddesi olarak anılan 274 nolu Sendikalar yasası ve 275 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt yasası 15 Temmuz 1963’te meclisten geçerek 24 Temmuz’da yürürlüğe girdi. Şanlı Kavel direnişi işçi sınıfına ve tüm emekçilere haklarımızı alabilmenin tek yolunun örgütlenmek ve örgütle beraber militan ve devrimci bir mücadele olacağını göstermiştir.

Paylaşın