Mustafa Akkaya, Umut Yazıları

Türkiye işçi sınıfı tarihi grev ve direnişler bölüm 2 – Mustafa Akkaya

15-16 Haziran 1970 Görkemli işçi direnişi, 1970 yılının 15-16 Haziran’ı Türkiye İşçi Sınıfının en şanlı mücadele günlerinden biridir. Sadece işçi sınıfını değil tüm toplumu derinden sarsan ve etkileyen bugün hala sermaye iktidarı ve hükümetlerinin korkulu kabusu olup uykularını kaçıran işçi sınıfına ve emekçilere kararlılık ve mücadele etme isteği aşılayan o büyük işçi direnişi yapılır. 150 bin işçi İstanbul ve Kocaeli’nde harekete geçerek sermaye sendikacılığına karşı işyerleri ve fabrikalarda başlayan direniş ve grevleri militan bir tarzda işgaller, direnişler, yürüyüşlerle bir çığ dalgası gibi yayılmaya başlandı. Yaşamı durduran işçi sınıfı sermayenin tüm saldırılarına karşılık geri adım atmadı. Sermaye askeri birliklerini seferber ederek, işçilere karşı tanklar ve zırhlı araçlarla barikat kurdu. Aldığı tüm önlemlere estirdiği tüm devlet terörüne rağmen işçi sınıfının bu şanlı kalkışmasını durduramayan sermaye ve devleti, ordusuyla, polisiyle işçilere ateş açarak 5 işçiyi şehit etmiştir. 1 polisinde öldüğü bu şanlı işçi direnişinde 5 bin işçi işten çıkarılırken DİSK yönetici leride tutuklanmıştır. 1317 sayılı yasaya karşılık yapılan bu militan işçi direnişi sonucu sermaye devleti geri adım atarak 1317 sayılı yasa iptal edilmiştir.
12 Mart 1971 faşist darbesinden sonra bir süre sekteye uğrayan işçi sınıfı hareketi 1974 yılından itibaren yeniden ivme kazanmaya başladı. 25 Ocak 1974 yılında kurulan CHP-MSP koalisyon hükümeti döneminde artan grevler 1974 affıyla pek çok sosyalist ve devrimcinin hapishanelerden çıkması ile birlikte yeni bir döneme girmiştir. Bu dönemde grevlerin sayısının artması ile birlikte DİSK’e ve işçi sınıfına yönelik baskı lokavt ve saldırılarda artmaya başlamıştır. İstanbul’da Beko Teknik ve Northem Elektrik’te Maden-İş’e üye olmak için direnen işçilere polis saldırır. Benzeri pek çok saldırı yine bu yıllar içinde yapılır. Genel-İş üyesi 600 bin, Sosyal-İş üyesi 500 bin işçinin grevi ertelenir. Konya’da Maden-İş’e üye olmak isteyen Alüminyum işçilerinin üzerine faşistler tarafından ateş açılır. Sınıfa yönelik bu saldırılara DİSK 6 Eylül 1975 yılında İzmir’de 15 bin, 20 Eylül 1975’te İstanbul’da 40 bin işçinin katılımıyla Demokratik Hak ve Özgürlükler için mücadele mitingleri düzenler.
1970’li yıllar işçi sınıfının daha örgütlü olduğu sınıfın kendi irade ve gücüne daha çok güvendiği, sınıf olarak ayağa kalktığı kendi bağımsız sınıf hareketini yaratmaya başladığı yıllar oldu. Yükselen sınıf hareketinin, yaygınlaşan ve kazanılan grevler direnişler sermaye sınıfına korku veriyordu. İşçi sınıfı artık sadece ekonomik talepler için değil, haklarının garantisi olacak siyasi taleplerde ortaya koyuyordu. Gittikçe politikleşmeye başlayan işçi sınıfı, sermaye sınıfınıda duyduğu korkunun kabusuyla yeni önlemler almaya zorluyordu. Burjuvazi Milliyetçi Cephe hükümeti eliyle işçi sınıfına onlara güç veren Sosyalist hareketi bastırmak için 1973 yılında kurulan daha sonra iptal etmek zorunda kaldığı DGM’leri kurmak istiyordu. 5 Temmuz 1976’da konuyu tartışan DİSK işçi sınıfına ve kamuoyuna DİSK’in uyarısı başlığıyla bir bildiri yayınlayarak DGM’lerin işçi sınıfı mücadelesini ve kazanılan hakları hedef alan bir saldırı olduğu vurgulanarak DGM’lere geçit verilmeyeceği vurgulanıyordu. 16 Eylül 1976’da ‘’DGM’lere Karşı Genel Yas’’ kararı alınarak yüzbinlerce işçi Türkiye genelinde üretimi durdurdu. 16-17-18 Eylül’de Aliağa ve Tüpraş Rafinerleri, Ereğli Demir Çelik, Türk Demir Döküm, Sungurlar, Pirelli gibi sermayenin can damarı fabrikalarda şalterler inmiş ülkenin her yanını DGM’ye Hayır, M.C.ye Hayır sloganları kapladı. İşçi sınıfına bir saldırı amacıyla DGM’lerin kurulması için hamle yapan sermaye, işçi sınıfının kararlı mücadelesi sonucu 11 Ekim 1976’da yasayı geri çekmiştir. İşçi sınıfı DGM’yi ezmenin verdiği cesaret ve gururla DGM’Yİ EZDİK SIRA MESS’TE, MESS DİZE GELECEK ÖNÜMÜZDE sloganlarıyla direk sermayeyi ve devletini hedef alan, sınıf hareketini yeni bir evreye taşıyacağının işaretlerini vermeye başlamıştır.

1976-1977 1 Mayıslar’ı, 1970’li yıllarda yeni bir ivme kazanarak büyüyen ve gelişen sınıf hareketi onlarca yıllık bir aradan sonra ilk kez 1976’da onbinlerce işçinin katılımıyla 1 Mayıs’ı İstanbul Taksim meydanında kutladı. 1 Mayıs 1977 ise yine Taksim Meydan’ında bu defa daha coşkulu ve kitlesel olarak 500 bini aşkın işçinin katılımıyla yapıldı. Sınıf hareketinin her geçen gün büyümesi, politikleşmesi ve milyonların birlikte hareket etmesi bir kez daha sermayenin korkusunun büyümesine bu korkuyla birlikte işçi sınıfına emekçilere devrimcilere saldırılarını yaygınlaştırmasına kontr-gerilla, sivil faşist paramiliter güçler gibi resmi ve sivil terör örgütlerini devreye sokmasına neden olmuştur. Bu korku ve endişeyle 77 1 Mayıs’ına kontr-gerilla eliyle bir saldırı gerçekleştirmiş mitinge katılanlara ateş açılarak 37 işçi şehit edilmiştir.
1977-78-80 MESS Grevleri : Türkiye işçi sınıfı tarihindeki o güne kadarki en kitlesel grevlerdir. 1976 yılında başarıyla çıkılan DGM grevlerinden sonra büyük bir özgüven duyan işçi sınıfı bu özgüvenle beraber MESS’in baskı ve dayatmalarına boyun eğmeyerek 30 Mayıs 1977’de 60 işyerinde grev kararı aldı. ‘’DGM’yi EZDİK SIRA MESS’te MESS DİZE GELECEK ÖNÜMÜZDE’’ şiarıyla greve çıkan işçi sınıfının MESS’e sunduğu talepler arasında ekonomik ve sosyal hakların yanında en önemli talepleri DGM direnişleriyle işten atılan sendika temsilcilerinin ve işçilerin işe alınması, bahar bayramı olarak yasalarda adı geçen 1 Mayıs’ların Uluslararası İşçi Bayramı olarak yazılması idi. Yaklaşık 8 ay süren bu büyük grev 3 Şubat 1978 günü anlaşmayla sonuçlandı. Henüz büyük grevi bitiren ve protokolü yeni imzalamış olan Maden-İş ve MESS arasında 21 işyerinde 5 binden fazla üyeyi kapsayan Toplu Sözleşme Görüşmelerinin anlaşmazlıkla sonuçlanması üzerine 1978 Mayıs’ında 15 işyerinde grev kararı alındı. Grev 31 Mayıs 1978’de başarıyla son buldu. 1979 yılına gelindiğinde daha güçlü, daha örgütlü, daha deneyimli ve mücadeleci bir şekilde MESS’in karşısına çıkan işçi sınıfı 1979 sonlarında 122 işyeri ve 40 bin işçiyi kapsayan görüşmelerin uyuşmazlıkla sonuçlanması neticesinde Mart 1980’de 12 işyeri ile başlayan grev daha sonra 40 işyeriyle devam etti. Nisan ayına gelindiğinde bu sayı 22 bine çıkmıştı. ‘’Burjuvazi kavgaya davet etti bizi davetleri kabülümüzdür’’ diyerek greve çıkan işçi sınıfına burjuvazinin baskı ve saldırıları artıyor, öncü işçi ve sendika yöneticileri katlediliyordu. Faşist çeteler grevlere fabrikalara saldırıyordu. MESS grevleri devam ederken Maden-İş Genel Başkanı Kemal TÜRKLER evinin önünde faşist güçlerce katledildi. Tüm baskı terör ve katliamlara rağmen geri adım atmayan işçi sınıfı grev ve direnişe devam etmiştir. 12 Eylül Askeri Faşist darbe olduğunda MESS’e bağlı 74 işyerinde 30 bine yakın işçi grevdeydi. Faşist darbenin ardından 16 Eylül’de bütün fabrikalar işbaşı yaptı.
121 Eylül faşist darbesiyle birlikte sıkıntılı ve zorlu bir döneme girmişti işçi hareketi. Türk-İş dışında tüm sendikalar yasaklanmış, sendika yöneticileri ve öncü işçiler hapishanelere doldurulmuştu. MESS kurucusu Turgut ÖZAL’ın ekonominin başına getirilmesiyle işçi sınıfının büyük mücadeleler ve bedeller ödeyerek kazanmış olduğu ekonomik, sosyal ve demokratik hakları tek tek gasp edilmeye başlandı. Dönemin TİSK Başkanı ‘’20 yıldır işçiler güldü biz ağlamıştık şimdi sıra bizde’’ diyerek sınıfa yönelik saldırıları adeta müjdeliyordu. 1982 Anayasası ile 1983 yılında çıkarılan 2821 sayılı Sendikalar Kanunu ve 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmeleri Grev ve Lokavt Kanunu sendikaları birer meslek örgütüne dönüştürerek grev hakkı büyük ölçüde yasaklanırken Lokavt adeta meşru ve demokratik hak gibi sunulmaktaydı.
1986 yılına geldiğimizde işçi sınıfı üzerindeki ölü toprağını atarak o dönemler sendikacılar ve ‘’sol’’ çevreler arasında bu yasalarla grev yapılamaz anlayışını param parça ederek Northern Elektrik Malzemeleri Fabrikası NETAŞ ta greve çıkar. 18 Kasım 1986’da başlayıp 19 Şubat 1987’de kazanımla sona ermiştir.

Paylaşın