NETAŞ grevi sadece kazanılan bir grev değil, işçi sınıfının en zorlu darbe koşullarında bile örgütlü ve kararlı oldukları müddetçe patronları ve yasalarını alt üst edebileceklerini göstermiştir. 12 Eylül faşizminin bir karabasan gibi çöktüğü dönemde buzu kırıp yolu açmışlardır.
1989 Bahar Eylemleri, 1980 darbesiyle duran işçi sınıfı hareketi 1986 yılındaki NETAŞ greviyle tekrar ortaya çıktı. NETAŞ işçilerinin kararlı, örgütlü ve militan bir tarzda gerçekleştirdiği grev işçi sınıfı ve emekçilerin biriken öfkesini dışa vurmasını sağlamış, kamu işçilerinin 1989 yılının Mart, Nisan, Mayıs aylarından itibaren Bahar Eylemleri olarak bilinen eylemlere başlamasının yolunu açmıştır. Türk-İş’e bağlı 26 Sendikanın oluşturduğu Koordinasyon Kurulu ile 3 Kamu İşveren Sendikası arasında sürdürülen toplu sözleşme görüşmelerinden ilerleme sağlanamaması üzerine 600 bin kamu işçisi 3 ay boyunca sürecek eylemlere başlamıştır. 7 Mart ile 18 Mayıs 1989 tarihleri arasında yüzbinlerce işçinin katıldığı 224 grev gerçekleşti. 1989 Bahar Eylemleri ile işçi sınıfının yeni protesto ve eylem biçimlerinide gerçekleştirdiğini görüyoruz. Açlık grevleri, toplu viziteye çıkmak, çıplak ayaklı gösteri yürüyüşleri, siyasilere telgraf çekme gibi yaratıcı eylemlerdi. Bahar eylemleriyle yükselişe geçen işçi hareketi ileriki yıllarda yapılacak grev ve direnişlere olumlu referans olmakla birlikte aynı zamanda işçi sınıfı hareketine uzak duran Türkiye Devrimci Hareketininde yüzünü yavaş yavaş buraya dönmesini sağlamıştır.
4 Ocak 1991 Zonguldak Madenci Yürüyüşü : 89 Bahar Eylemlerinin işçi sınıfı üzerinde yarattığı dalganın devamıdır. 1990 yılında Zonguldak ve Yeni Çeltek’te art arda gelen iki büyük madenci katliamı karşısında Genel Maden-İş Sendikası 14 Şubat’ta 2 saatlik iş bırakma eylemi gerçekleştirir. 24 Şubat’ta Türkiye Maden-İş Sendikası ile birlikte İNSANA SAYGI mitingi düzenlenir. İşçi sınıfı, işçi toplantıları, konferans ve panellerle hem kendini, hem kenti ve kamuoyunu mücadele ve greve hazırlar. Grev Toplu Sözleşme görüşmelerinin anlaşmazlıkla sonuçlanması üzerine 30 Kasım 1990’da işçilerin ve ailelerinin katıldığı bir yürüyüşle başlar. Bu yürüyüşler işçi sınıfı mücadele deneyimlerine bir yenisini ekleyerek fiili mitinglere dönüşür. Uzak bölgelerdeki maden ocaklarından kent merkezine doğru aileleriyle birlikte yürüyüşe geçerek kent merkezlerini işgal eder. Yürüyüşteki farklı işçi grupları, demokratik kitle örgütleri, kent halkı katılarak büyük bir kent grevine dönüşür. Belediye işçileri iş bırakarak, esnaf kepenk kapatarak destek verir. 4 Ocak 1991 günüde Ankara yürüyüşü başlar. Kiralanan araçlara izin verilmemesi üzerine 70 bin civarında işçi, işçi ailesi ve Zonguldak halkı kortejler oluşturarak yürüyüşe geçer. Geceyi Devrek’te geçiren işçiler ertesi gün polis barikatıyla karşılaşır. Sendika Genel Başkanı Şemsi DENİZER in dönemin Başbakanı Turgut ÖZA ’la görüşmek üzere Bolu ya gitmesi nedeniyle barikat açılır. Anlaşma olmaması üzerine ikinci barikat kurulur. Her geçen gün sertleşmeye başlayan polis 7 Ocak’ta 201 işçiyi gözaltına alır. 8 Ocak’ta sendika ağası Şemsi DENİZER yürüyüşü bitirme kararı alır. 3 Şubat’ta sermayenin isteği doğrultusunda sözleşme imzalanır. Türkiye İşçi sınıfının en büyük eylemlerinden olan Zonguldak grev ve yürüyüşü olumsuz sonuçlanmasına rağmen işçi sınıfının yeni mücadele yöntemlerini deneyimlemesi, grev ve yürüyüş boyunca savaş karşıtı sloganlar atması, ekonomik ve siyasal politikaları hedef alan söylem ve sloganlarla politikleşme eğilimi göstererek önemli kazanımlar edinmiştir. En önemlisi ise Türkiye Devrimci Hareketinin şimdilik yüzünü işçi sınıfına çevirmesini sağlamıştır.
12 Temmuz 1994 Ankara Aras Kargo Direniş ve İşgali : Nakliyat-İş sendikasının örgütlenme çalışmalarından dolayı üyelerinin işten atılması üzerine 28 Ağustos 1994 tarihinde Aras Kargonun Ankara Aktarma Merkezi işgal edildi. İşgalin amacı işten atılan işçilerin geri alınması, sendikal örgütlenme haklarının tanınması idi.
Beşinci günün akşamı 1 Eylül Dünya Barış Gününde sermaye 600 kişiden oluşan jandarma ve polisiyle göz yaşartıcı bomba ve plastik mermi kullanarak eylemi bitirdi.
2010 Tekel Direnişi : 15 Aralık 2009 tarihinde TEKEL işletmelerinin kapatılması ile birlikte işsiz kalacak olan ve özlük hakları ile başka kamu kurumlarına geçmek için bir çok ilden ‘’ÖLMEK VAR DÖNMEK YOK’’ sloganlarıyla yola çıkan TEKEL işçileri Ankara’ya girişlerinde polis barikatıyla karşılaştılar. Bu barikatları parçalayarak Ankara’ya giren işçiler AKP Genel Merkezinin önüne giderek 78 gün sürecek büyük direnişi başlattılar. İşçilerin bir bölümü AKP Genel Merkezinde kalırken bir bölümüde Abdi İpekçi parkında eyleme devam etti. AKP önündeki eyleme polisin saldırısı sert oldu. Abdi İpekçi parkına diğer işçilerin yanına giden işçilere direnişin 3.gününde -10 derecede polis, tazyikli su sıkarak gaz bombaları, plastik mermiler ve coplarla saldırarak parkın içindeki içi su dolu havuza işçileri attı. Devletin bütün saldırı ve provokasyonlarına rağmen militanca direnmeye devam eden işçiler Sakarya meydanında bulunan Türk-İş Genel Merkezinin bulunduğu sokağı fiili olarak işgal edip çadırlar kurarak ‘’ÖLMEK VAR DÖNMEK YOK’’ sloganlarıyla Ankara’nın merkezini bir kent işgaline dönüştürdüler. 14 Ocakta kefenlerini giyerek Ankara sokaklarında dolaşan işçiler ne kadar kararlı olduklarını gösterdiler. 20 Şubat’ta direnişin 68.gününde Ankara da miting düzenlendi. 77. günde danıştaya yapılan başvuru sonucu 4-C için 30 gün zorunluluğu yoktur kararı çıkarak süreyi 8 aya çıkardılar. Tekel işçileri 70.günde kısmi zaferle illerine döndüler.
TEKEL direnişi işçi sınıfının örgütlü ve militan bir eylemlilik içine girdiğinde düzenin taşlarını nasıl yerinden oynattığını göstermiştir. Bu örgütlü ve militan tutum devrimin öncü gücünün işçi sınıfı olduğunu bir kez daha kanıtlamıştır.
Mayıs 2015 Bursa Metal İşçileri Direnişi (Metal Fırtına) :
Bursa daki Reno, Tofaş, Mako, Coşkunöz gibi büyük fabrikalarda çalışan binlerce metal işçisi MESS ile 3 yıllığına sözleşme imzalayan ve sınıfı sefalet ücretine mahkum eden Türk Metal Sendikasına karşı ayaklandı. Reno, Tofaş, Coşkunöz fabrikaları işgal edilirken diğer fabrikalarda da eylem yapılıyordu. 20 bin işçinin katıldığı direniş 27 Mayıs tarihinde yapılan anlaşmalarla bitirildi. Sarı sendikacılık anlayışına, sendika bürokratlarının ihanetine bir tepki olarak patlayan metal işçileri direnişi aynı zamanda Türkiye Devrimci Hareketinin sınıf hareketinden ne kadar uzak olduğunu göstermiştir. Sendikal ihanete karşı kendiliğinden patlayan işçi hareketini devrimci kanallara yöneltmek patlayan sınıf öfkesini ihanetçi sendika bürokratları ile o sendikaların gerisindeki güç olan sermaye iktidarı yerine o büyük direnişten bir sendika çıkarmak sınıf hareketine ne kadar uzak, bağımsız, devrimci, militan ve ihtilalci bir sınıf hareketi yaratmak yerine sendikalist bir mücadele hattı çizilmesininde kanıtı olmuştur. 2015 yılındaki ihanet anlaşmalarına ve sendika ağalarının ihanetlerine tepki olarak fiilen gerçekleştirilen metal direnişlerinin sermaye üzerinde yarattığı korku ve panik, sermaye iktidarı ve hükümetinin yeni önlemler ve saldırılarınıda beraberinde getirmiştir. 2017 yılının sonlarına doğru MESS le yapılan Toplu İş Sözleşmeleri görüşmelerinde anlaşma sağlanamayınca Türk Metal Sendikası, Birleşik Metal İşçileri Sendikası ve Çelik-İş Sendikası tarafından grev kararı alındı. İşçi sınıfının gerçekleştirdiği her grev ve direnişten dersler çıkaran sermaye 24 Ocak 2018 tarihinde milli güvenliğe zarar vereceği gerekçesiyle metal grevlerini ertelemiştir.
1984-2002 yılları arasında yıllık ortalama greve çıkan işçi sayısı 40 bin iken bu sayı 2002-2020 döneminde 5 bine kadar düşmüştür. 2016 yılında ilan edilen OHAL döneminde 14 işyerinden 24 bin işçinin grevi milli güvenlik bahanesiyle ertelenerek sermayenin eli rahatlatılmıştır. Faşist parti lideri Erdoğan’ın OHAL’i grevleri yasaklamak için çıkardıklarını söyleyerek sermaye sınıfının hizmetkarı olduğunu göstermiştir.
Sermayenin aldığı tüm önlemler ve yasaklamalara rağmen fiili grev ve direnişler artmaya devam etmiştir. Migros Depo İşçileri direnişi, PTT-SEN, PTT KARGO-SEN, grevleri, Ermenek Maden İşçileri direnişi, Bimeks, Atlas Global, Uzel Makine, Cargill İşçileri, Karman Döhler Fabrikası, SML İşçileri, Sinbo direnişi, Galaport İşçileri, Yemek Sepeti Banabi işçilerinin sendikal mücadelesi, Şişli Belediye İşçileri, Uyar Maden İşçileri direnişi olmak üzere binlerce işçi fiili grev ve direniş gerçekleştirmiştir. 3 Ocak 2022’de sendikalaştıkları için işten atılan Rifis İşçilerinin direnişi bu yılın ilk işçi direnişi olmuştur. Ocak ve Şubat aylarında toplam 108 işçi grevi yapıldı. Bu grevlerin 104’ü Özel Sektörde yapıldı ve 17 bin işçi katıldı. Her geçen gün iş yükü ağırlaşan ve güvencesiz koşullarda çalışan kurye işçileri ise Trendyol Expres İşçileriyle başlayan ardından Aras Kargo, Surat Kargo, Yurtiçi Kargo, Yemek Sepeti İşçilerininde katılmasıyla bir grev dalgası meydana geldi. ETF Tekstil İşçileri direnişi, İstanbul Büyükşehir Belediye İşçileri direnişi, Kangal Termik Santrali, Manisa Serel Seramik Fabrikası, Ankara Çayyolu Getir Deposu kuryeleri olmak üzere 2022 yılı boyunca fiili grev ve işgaller gerçekleştirildi.
2018 Ankara TOKİ İşçileri Direnişi : Sermayenin kafasına vura vura kazanılan direniş. 28 Kasım 2018’de 2 yıldır paraları ödenmeyen, hak edişlerini alamayan Ankara Toki İşçileri direnişe geçtiler. 22 Kasım’da yaklaşık 30 işçiyle TOKİ konutları önünde çadır kurarak direnişe başladılar. Direnişin 2.gününde kurulan çadır polis tarafından zor kullanılarak kaldırıldı. Direnişin ilk gününden itibaren sınıf devrimcileriyle birlikte militan bir direniş hattı çizen işçiler çeşitli eylemler gerçekleştirmeye başladılar. Binanın çatısına çıkıp intihar etme girişimi, Kızılay Meydanında direniş önlükleri ve pankartlarıyla fiili eylem yapmak T.B.M.M. bahçe demirlerine kendilerini zincirleme, meclisteki parti grup toplantılarında slogan atarak ajitasyon çekme, Çalışma Bakanlığı içinde oturma eylemi, TOKİ Genel Müdürlük binasını işgal etme girişimi gibi yaratıcı ve militan eylemler. Eylem süresince hemen hemen her gün gözaltına alınan her eylemlerine polisin toma larla tazyikli su sıkıp, gaz bombalarıyla saldırılarına rağmen geri adım atmayan TOKİ İşçileri 3.5 aylık direnişin sonunda kazandılar.
TOKİ direnişi sıradan bir hak alma eyleminin çok ilerisine geçen burjuvaziyle işçi sınıfının direk karşı karşıya geldiği iki düşman sınıfın mücadelesi oldu. Bu direniş aynı zamanda partimizin önderlik ettiği biz sınıf devrimcilerinin Ankara işçi sınıfıyla anlamlı bağ kurup bir işçi direnişinin nasıl devrimci bir mecrada militan bir işçi direnişine dönüştürüleceğinide dost düşman herkese göstermiştir. TOKİ işçileri bu direnişte taşeron firmasını değil direk onların gerisindeki güç olan sermaye iktidarı ve devletine karşı mücadele ateşini yakarak reformist, sendikalist, ekonomist bir mücadele anlayışından uzak işçi sınıfının bağımsız devrimci ve militan bir mücadele çizgisiyle burjuvaziye karşı işçi sınıfı bilinci ve iradesini göstermiştir. Sınıf devrimcilerinin önderliğinde yapılan çağrıyla Ankara’da işçilerle dayanışma komitesi kurularak sınıf dayanışması güçlendirilmiştir. Bir çok kurum ve yapının bir araya geldiği bu dayanışma komiteleri işçilerin ısınma beslenme ve imkanları oranında ekonomik dayanışmada bulunmuştur.