Gündem

DEM Parti Milletvekili Burcugül Çubuk: 10 Ekimin de Suruç’un da adaleti bizim sorumluluğumuzda!

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Grup Başkanvekilleri Gülüstan Kılıç Koçyiğit ve Sezai Temelli, Meclis Genel Kurulu’na “10 Ekim katliamındaki kamu görevlilerinin sorumluluğunun ortaya çıkarılması” başlıklı araştırma önergesi verdi.

Önerge lehine konuşan DEM Parti İzmir Milletvekili Burcugül Çubuk; ekranları başında bizleri izleyen değerli halkları, hapishanelerden bizleri izleyerek geleceklerine dair bilgi sahibi olmaya çalışan tutsakları, mahkumları saygıyla selamlıyorum. Öncelikle de 10 Ekimde kaybettiğimiz 103 canı, ailelerini, yoldaşlarını saygıyla selamlamak istiyorum, anıları önlerinde saygıyla eğiliyorum. Bugün 10 Ekimin 10’uncu yıl dönümü. Üzerimize bombalar yağan bir yazın sonunda 2 bombayla bizim barış ihtiyacımız, barış ihtimalimiz, barış fikrimiz yok edilmek istendi. Yok edilmek istenen barış, hakikate dayanan, yüzleşmeye dayanan, geleceğe uzanan bir barıştı fakat barış, bizim barışa ihtiyacımız, birlikte inşa edeceğimiz barış iki bombayla yok edilemezdi; bunu bugün çok daha net görüyoruz.

10 Ekim barış mücadelesinin simgesel günlerinden biri olacaktı; toplantılardan, görüşmelerden daha çok aklımızda yer edecekti. Her kentten, her hayattan, inançtan, her ulustan kadınlar, erkekler, lubunyalar, gençler, çoğunluğu işçi sınıfından on binler aynı alanda birlikte barışı inşa etmek için yan yana gelmişti. 10 Ekim, o güzel günlerin belki de ilki olacaktı. Ankara coşkulu bir buluşma noktasıydı o sabah. Gelemeyenlerimizin aklı, yüreği Gar’ın önünde toplananlardaydı, yollarda geç kalanlardaydı. Mitinge
varan herkesle birlikte kendimizi alanda hissediyorduk. Saat 10.04’ten sonra ise geç kalan her araç için sevindik ve 10 Ekim umduğumuzdan, olması gerekenden başka şekilde simge hâline geldi barış mücadelemizde. Bu coğrafyanın halklarının ortak barış mücadelesinde 10 Ekim çok başka bir simge hâline geldi.

14 Eylül 2015’te, daha önce çok kez bombalı saldırı gerçekleştirmiş, katliam yapmış IŞİD’in mitinglere saldıracağı bilgisi istihbaratın elindeydi ve o bilgiyi hiçbir şey yapmamak üzere kullandı ya da şöyle düzeltelim: O bilgiyi bizim daha önce Sıhhiye’de mitinglerde gördüğümüz o binlerce polisi alanı getirmeyerek kullandı. 9 Ekimi 10 Ekime bağlayan gece rutin yol kontrollerini durdurarak kullandı. Alanın güvenliği tertip komitesinin aldığı güvenlikle sınırlandırıldı. Bizim o alanda sürekli gördüğümüz ve
neredeyse taciz edercesine sözde güvenlik önlemi alan polisler alanda yoktu, tek tük polis görülüyordu alanda, kenarda köşedeydi, sivil polisler dahi halkın arasına karışmaya çalışmıyordu. Yani istihbarat elindeki bilgiyi böyle kullandı. Yetmedi, yaralılara, can kurtarmaya çalışanlara biber gazıyla saldırıldı. Kim saldırdı? Polis saldırdı. Kimin emriyle? O polisler yargılanmadığı için kimin emriyle saldırıldı muamman. Ambulanslar TOMA’ları, polis otobüslerini geçerek alana gelemediler. İnsanlar kucaklarında battaniyelerle, yollardan çevirdikleri araçlarla yaralıları hastaneye taşıdı ve o biber gazı saldırısı nedeniyle bizim kaybettiğimiz insan sayısı arttı.

Konuşuyorsunuz aranızda ama biz çok zor bir günün çok zor bir konuşmasını yapıyoruz burada. Bizim öfkemizi kontrol ederek halkların barışı için buraya getirdiğimiz bir önerge var. Çok kolay o canların arkasından başsağlığı dilemek, ciddiye alıp şurada dinlemek zor geliyor. Yargı süreci fecaatti. Şöyle diyebiliriz: Yargılama da yargılamaydı hani! Delilleri toplayan Emniyet değildi, savcılık değildi;
10 Ekim avukatları dosya dosya dolaştılar, en ince ayrıntının peşine koştular. O dizilerde, filmlerdeki mükemmel dedektifler var ya, onlara nal toplatacak soruşturmalar yürüttüler ki o dosyalara delil girsin, birileri yargılansın. Ama ne oldu? Örneğin IŞİD’li Erman Ekici, insanlığa karşı işlenen suç yönünden beraat ettirildi yani IŞİD insanlığa karşı suç işlememiş sayıldı yani zaman aşımı uygulanması engellendi yani IŞİD’in suçsuz sayılması, suçlarının üzerinin örtülmesi için yeni bir gerekçe üretildi. Fakat bizim barış ve adalet mücadelemiz mahkeme salonlarıyla sınırlı değil, hafızamız bununla sınırlı değil. Bizim çağrımız, Türkiye ve kürdistan halklarına, bizim çağrımız işçi sınıfına, kadınlara, “lubunya”lara, bizim çağrımız geleceksizleştirilen gençlere: Bu barışı birlikte inşa edeceğiz, kimsenin iki dudağı arasında değil. 10 Ekimin de Suruç’un da katledilen her canın da adaleti bizim sorumluluğumuzda ve onlara verdiğimiz barış sözü bizim sözümüz, ortak sözümüz, birlikte sözümüz. Bu sözle güçlüyüz, bu sözle kazanacağız ve hiç kimsenin kendiliğinden vazgeçmediği birlikte barışı inşa edeceğiz.

Paylaşın