(Editörün Notu: Yazarın “ulusal solcu” görüşlerine katılmamakla birlikte dünya güçler mevzilenişinde önemli veriler sunduğu için bu yazının çevrilmeye değer buluyor ve siz okurlarımıza sunuyoruz.)
Coronavirüs epidemisiyle birlikte sağ ve bazı neo-liberal çevrelerde güçlü bir Çin karşıtı akım pazarlanıyor.
Bu güçler samimi küreselleşme eleştirilerini -sanayisizleşme, çalınan fikri mülkiyet ve ticaret açıkları- yeniden yönlendirmeye ve bunları, birkaç Amerikan oligarkın mali çıkarları için rejim değişikliği operasyonları ve hatta muhtemelen Çin’e karşı bir savaşın desteklenmesi amacıyla kullanmaya çalışıyor. Bu, İsrail’in Avrupa’daki çıkarlarını artırma ve Amerika’da neo-konservatif savaşları çıkarma amacıyla mülteci karşıtı duyguların İslamın liberalizmden uzak olması kaygılarına yönlendirilmesine benziyor.
Trump hükümetinin gümrük vergileri ulusal çıkarlar açısından benimsenen bir politika olmasına rağmen, Amerikan kapitalistlerinin ABD hükümeti üzerindeki plutokratik tahakkümü dolayısıyla Çin’in kazanmasına hep izin veren iç sorunları çözmeyi de reddediyor.
ABD seçkinleri Çin konusunda ikiye bölünmüş durumda. Bir tarafta, ayağını kapının aralığında tutup yavaş yavaş Çin’i liberalize etme umuduyla Amerika’nın Asya süper gücüyle ilişkisini sürdürmeye çalışan, ama sürekli zayıflayan bir kanat var.
Tartışmanın öteki tarafında ise Çin’in sözde Ulusal Sosyalist sisteminin, Sovyetler Birliği’ni alaşağı etmeye yardımcı olan edilgin liberal altüstlük karşısında kırılgan olmadığını düşünen George Soros, Peter Thiel ve gözden düşüp sürgüne gönderilmiş milyarder suçlu Guo Wengui var.
Ne Soros, Thiel, Trump ne de Wengui küreselleşmeyle savaşmakla ilgili , tam tersine ona karşı bir engel olarak gördükleri şeyleri yok etmekle ilgileniyorlar.
Soros, Çin devletinin taş koyduğu kendi kişisel mali çıkarlarını liberal sola çok tanıdık gelen “insan hakları” dil bulutunun içine saklıyor. Thiel, Hindistan ve Amerika’daki çıkarlarını desteklemek amacıyla uygar ve hatta içten içe ırkçı bir çatışma anlatısını oluşturma üzere çok sayıda sağcı kişilik ve şarlatan popülisti devreye soktu. Wengui’nin silahı ise, bizzat biz Amerikalıların hiçbir özgürlüğü olnmamasına karşın Çin halkını “özgürleştirme” ile ilgili aptalca dili canlandırarak kendisini bir neo-con milliyetçisi olarak kabul edecek herkese yanaşan Steve Bannon.
Çin Karşıtlığı mı? Evet. Amerika Yanlısı mı? Hayır.
Çinli şahinlerin samimi yurtseverlik söylemini yanlış anlamak çok kolaydır. Donald Trump sahnede Amerikan sanayisini ülkeye geri getirmekten söz ederken, Trump yönetiminin son yıllardaki politikaları bunu başaramadı.
Çin hükümetinin uluslararası mesajı, yani milliyetçi ekonomisinin liberal kapitalizme kıyasla çok daha üstün bir kalkınma sağladığı mesajı, su götürmez şekilde doğru gibi görünüyor. Bu, Amerikan plutokrasisi için bir sorun, onlar kendi yurttaşlarına ve öteki ülke halklarına aslında serbest ticaret ve liberalizasyonun refaha giden yol olduğunu söylerler.
Amerikan sermayesi ve Trump yönetimi, Çin ekonomik modelinde işe yarayanları (sanayiyi millileştirme, dış etkiye karşı güçlü yönetmelikler vb) kopyalamak yerine yaygın özelleştirme, devleti zayıflatma ve devlet kontrollerinin tedricen kaldırılması (sahte milliyetçilerin “minimum hükümet, maksimum yönetim” dediği bir strateji) yanlısı olan Hindistan Başbakanı Narendra Modi’yi kendi yanlarına çekmek için çalıştılar.
Asya’da ekonomik refah ve istikrarlı büyüme askeri güçten daha güçlü ve etkilidir ve Amerikan seçkinleri de Çin’e yönelik bir karşı güç oluşturma umuduyla Hindistan’a hamleler yapmaya başladı.
Geçen yıl ABD-Hindistan Stratejik ve Ortaklık Forumu, 200 Amerikalı üreticinin tedarik zincirlerini Çin’den Hindistan’a kaydırmakla ilgilendiğini ilan etti, Amerika’ya değil. Bu konudaki büyük engel, Hindistan’ın düşük kalitedeki altyapısı ve ABD ile serbest ticaret anlaşmasının olmaması gibi görünüyor.
Hindistan basınında iki ay önce çıkar haberlere göre, Trump yönetimi, ABD ile Hindistan arasında 500 milyar dolarlık bir ticaret yaratacak yeni bir serbest ticaret anlaşmasına varmak için Modi hükümetiyle görüşmelere başladı. Bütün bunları bir araya getirecek olursak, sonuç, ABD’nin ekonomik açıdan felaket yaratan Çin’le ticaret açığının sadece Hindistan’a yarayacak şekilde kaydırılması olacaktır.
Modi, Hindistan’ı ABD’nin tam bir uydusuna dönüştürmeye hevesli. Sovyetler Birliği’nin çökmesinden sonra ülkenin kitlesel olarak özelleştirilmesi ortalama Hindistanlının hayatını hatırı sayılır düzeyde iyileştirmedi ve ülke istikrarsız ve kötü yönetiliyor. Kemer ve Yol İnisiyatifi (KYİ), Çin’in şirketler aracılığıyla kalkınma modelini Hindistan oligarklarının rakip ya da teba olarak gördüğü ülkelere yayma tehdidinde bulunuyor: Pakistan, Myanmar, Bangladeş, Nepal vb.
Kemer ve Yol İnisiyatifi uluslararası Yahudi sermayesi için de varoluşsal bir tehdit oluşturuyor. Asya, Afrika, Rusya ve Avrupa’da ülkeler, mali “varlıklar”ın önceliğini ve ülkeyi uluslararası şirketlere satmayı dayatan neo-liberal modellere karşı gerçek mal varlığı Keynesci altyapıyla büyüme üzerinde tamamen odaklanması nedeniyle KYİ’yi imzaladılar ya da ilgi duyduklarını açıkladılar.
Hindistan KYİ’e katılmayı reddetti, ama çevresindeki ülkelerin hepsi katıldı. KYİ başarılı olursa Manhattan’ın yüksek sermayesine bir karşı güç ve dolayısıyla Washington’ın tebalarından “demokrasi” adına talep ettiği kozmopolit, hedonist Yahudi değerlerinden rahatsızlık duyan ülkeler için potansiyel bir ekonomik ortak yaratmış olacak.
Donald Trump bu ülkelerin Wal Street’in kültürel ve ekonomik etkisinden potansiyel kurtuluşunu Blue Dot Network ya da ABD Serbest ve Açık İndo-Pasifik Stratejisini (SAİS) yaratarak perdelemeye çalışıyor; buna şimdiye kadar sadece Avustralya, Japonya, Hindistan ve Amerika imzacı olarak katıldı.
Şunu söylemekte sakınca yok, bu yol daha fazla dış yardım ve ticaret açığı gerektirecektir ve mali olarak Amerikan halkına yarar sağlayacak bir şey getirmeyecektir. Ekonomimizi aşırı finanse edilmiş hurdalığa çevirmiş olan neo-liberal reformları tersine çevirmeye çalışan bir ulusal sanayi politikasıdır, ihtiyacımız olan ilaç. Bunun yerine giderek işlevini yitiren ve gözden düşmüş bir ekonomik modeli, çok az insana faydası olmasına rağmen kurtarmak için savaş vermek üzere askere çağrılıyoruz.
George Soros: Çin’e Karşı Açık Toplum
Uluslararası Yahudi George Soros kendi servetinin büyük kısmını Bank of England’ı çökerterek ve Asya’yı mali krize sokarak yaptı. Spekülatif saldırılar yoluyla edilgin biçimde ya da ona karşı çıkan hükümetlere karşı özel darbeler finanse ederek -”renkli devrimler” olarak bilinir- doğrudan kullandığı ekonomik gücü nedeniyle birçok Batı ülkesi ondan korkuyor. Dünyada milyarder suçluları öldürecek kadar güçlü birkaç ülkeden biri olan Çin, Soros Çin ekonomisini zayıf görüp renminbi ve Hong Kong dolarıyla saldırmaya başlayınca, onu sert hukuki yaptırımlarla doğrudan tehdit etti. South China Morning Post‘a göre “sepetlendi”. 1989’da Tiananmen Meydanı protestolarının örgütlenmesine yardım eden Soros’un Açık Toplum Vakfı daha önce de başka yollar denemiş, ama Çinli ajanlar bu vakfın içine sızdığı için olay sonrası ülkeden çıkarılmıştı. Soros için Açık Toplum (Yahudi küreselleşmeci Karl Popper’ın yazdıklarından esinlenmiştir) tüm dünyadaki ülkeleri elinin altında tutabilmek amacıyla kullanacağı uluslararası sermaye için önemli bir araçtır. Soros’un küresel “vakıflar” ahtapotu ırksal uyumsuzluk, kozmopolitçilik, göç, eşcinsellik, feminizm ve saldırgan mali hamlelerine karşı edilgin hale gelebilmeleri için toplumsal düzenin altını oyup ulusal egemenlikleri ya da etnik çoğunlukları zayıflatan başka değerleri öne çıkarır. Soros’a göre her tür kolektif kimlik liberal-Yahudi bakış açısına ve dolayısıyla onun hegemonyasına yönelik bir tehdittir.
Çin’in Soros’a karşı saldırısından bu yana bu ülkenin tüm dünyadaki çıkarlarını zayıflatmaya çalışmakta aktif bir rol oynuyor. 2019 Davos konferansında Çin’i “açık topluma karşı en tehlikeli hasım” olarak lanse etti.
Geçtiğimiz Şubat ayında bir gazetenin serbest kürsü sayfasında Avrupa hükümetlerinin bu Eylül ayında Çinli lider Pinyin ile yapacakları zirveyi boykot etmelerini talep etti. Bunu yaparken de, bu ünlü Trump nefretçisi yönetimin Çin’e karşı saldırgan tutumunu övdü ve Çin’in liberalizm karşıtı değerlerinin Avrupa Birliği’nin “açık toplum” ideolojisine karşı bir tehdit oluşturduğu yönünde Avrupa ülkelerini uyardı. Polonya gibi Soros’un hedef aldığı ülkeler KYİ’ye ilgi duyuyordu ve Birleşik Krallık, Brexit’ten sonra Avrupa’daki ihraç pazarlarının potansiyel kaybını telafi edebilmek için Çin’le bağlarını derinleştirme niyetini ifade etmişti.
Steve Bannon ve Soros pek yan yana gelmeyecek müttefiklerdir ama ortalama Amerikalılar esnerken onlar yapay Hong Kong protestolarını desteklediler. Çin ayrıca Rusya, İran ve liberalizm düşmanı olarak algılanan öteki ülkelerin yaptırıma uğraması ve yok edilmesinde “küresel işbirliği”ni de olanaksız hale getirdi. İran halkına açlıkla boyun eğdirmeyi amaçlayan maksimum baskı yaptırımları, Çin yatırımları ve yardımıyla engellendi. Venezuela’da, CIA Nicolas Maduro’yu devirmek çabasında ülkenin enerji kaynaklarını sabote ettiği sırada Çinliler hemen bu kaynakları onarma teklifinde bulundu.
Çin ve Rusya’nın, Washington ve New York’tan gelen direktiflere uymaması, sorunlu dış politika olarak “rejim değişikliği”ni genel anlamda sona erdirdi -Soros’un ırksız, sınırsız yeni dünya düzeni hayalini hatırı sayılır ölçüde köstekledi. Çin-Rusya ittifakı, Amerika’nın Asya-Pasifik’teki askeri tahakkümünü büyük ölçüde nötralize etti ve farklı düzeylerde yeni bloklaşmalar daha cesur hale geldi, (Wisegrad Grubu, Ortadoğu’daki anti-siyonist bloklar vb). Bu, kendi güvenli jeostratejik konumumuzu güçlendirip kendi işimize bakacağımız ya da kendi ülkemizi kalkındırmaya odaklanacağımız yeni bir dış politika oluşturmak için bir fırsat, ama Washington ve Soros gibi Yahudi eşkiyalar bunu asla kabul etmezler.
Steve Bannon: Kiralık “Popülist”
Çin’e karşı beceriksiz bir ajitasyona girişen diğer bir figür de Steve Bannon: Trump ve Jared Kushner tarafından Beyaz Saray’dan atılan ve şimdi tam zamanlı özel çıkar lobicisi olarak ortaya çıkan, bir zamanların ilginç sivil toplum milliyetçisi.
Bannon’ın Çin karşıtı haçlı seferi, tecavüz ve kaçırmanın yanı sıra rüşvet ve dolandırıcılık yaptığı ortaya çıkınca 2014’te Amerika’ya kaçan sürgündeki Çinli beyaz yakalı suçlu Guo Wengui tarafından finanse ediliyor. Li Yinpin 2012’de yolsuzluğa karşı kampanya başlatınca Wengui Çin Komünist Partisi ile ters düşmüştü. Donald Trump başta kaçak milyarderi Çin’e iade edeceğini söyledi ama son dakikada fikrini değiştirdi. Şimdilerde Wengui servetini, Çin hükümetini devirmekte siyasi çıkarlar yaratmak amacıyla Washington’daki profesyonel muhafazakârları harekete geçirmekte kullanıyor.
Bannon, sol-liberalizme alternatif açlığı çeken, uyandırılmaya karşı sola karşı hamleler yapmaya başladı. Red Scare podcast’te, neredeyse tamamen “Çin halkını özgürleştirmek”le ilgili neo-con bakış açısını savunarak ve coronavirüsün genetik olarak yaratılmış bir Çin biyolojik silahı olduğu gibi mesnetsiz komplo teorileri yayarak sağ kanat ve sol kanat popülistleri arasında köprü kurma şansını yitirdi. Coronavirüs teorisi, Wengui tarafından finanse edilen propaganda aracı G News tarafından icat edilmişti.
Sağlık bakımı sorulduğunda Bannon herkes için bir ulusal sağlık sistemini savunmayı reddetti, oysa çoğu Cumhuriyetçi Parti seçmeni bu fikri seviyor. Bannon etno-milliyetçilerle beyaz milliyetçileri “palyaçolar” olarak adlandırılınca podcast’i yapanlardan biri ona neden İsrail’i desteklediğini sordu, o da umarsız ve mantıksız bir Yahudi yalakalığıyla cevap verdi.
Bannon, Çin halkının ne kadar ezildiğine geri dönmeye çalışınca öteki podcast’cı, kendi plutokrasimiz tarafından aynı sertlikte ezilen Amerikalıların neden Çin’i umursaması gerektiğini, var olmayan bir liberal ütopya hakkında palavralardan başka geriye bir şey kalmadığını sorguladı.
Bannon’ın Çin’in Amerikan ekonomisi üzerindeki etkisiyle ilgili bazı söyledikleri doğru. Ama Bannon’ın bağlantıları, onun sadece Çin’e bağımlılıktan Hindistan tedarik zincirlerine bağımlılığa kayışı destekleyebileceğini düşündürüyor ki, Hindistan’ın altyapısı berbat olduğu için bu daha da saçma bir fikir.
Bulgular, bunun, Modi hükümetine yakın bir grup olan “Cumhuriyetçi-Hindu Koalisyonu”nun eşbaşkanı olarak Bannon’un rolü olduğunu akla getiriyor.
Bannon’ın Hindu koalisyonu doğal olarak Trump’ın streoidler almış H1-B programı olacak ve şu anki H1-B sahiplerine vatandaşlık verecek “liyakat temelli göçmen sistemi” çağrısını destekler. Bu program, işsizlik patlarken Trump’ın temel seçmeni ve yoksul Amerikan teknoloji işçileri tarafından muazzam bir ihanet olarak görülür, yani 2020 seçiminden sonra uygulanmaya başlanması pek olası görünmüyor.
Sanayilerimizi ait olduğu yere, ülkeye getirmek yerine yeni ticaret açığı alıcısı olarak Çin’in yerini Hindistan’ın alması stratejisi böyle şekilleniyor. Trump da Bannon da, onları destekleyen iş çevrelerini ve lobileri güçlendirmek amacıyla, küreselleşmenin başarısızlığına duyulan öfkeyi basit ve etkisiz Çin karşıtı şovenizme dönüştürmek için yem ve sopa taktiklerini kullanmaktan başka umar yol göremiyorlar, ama Amerika’yı ilk sıraya koymuyorlar.
Peter Thiel: Çin’den Atılan Değersiz Milyarder
Peter Thiel muhalifleri harekete geçirmekte ve onları Çin haçlı seferine nefer yapmakta hepsinden en etkilisi. Siyonist Yoram Hazony, Mencius Moldburg, Eric Weinstein (Thiel’ın yatırım şirketi Thiel Capital’ı yönetiyor), Bannon, Çin şahini ve sahte popülist Josh Hawley (Thiel’den 500 bin dolar aldı) ve bizzat Donald Trump gibi isimlere yakın.
Thiel, İsraeli Hazony’nin 2019 “Ulusal Muhafazakârlık” toplantısında -bir liberal sahte milliyetçilik biçiminin etno-milliyetçiliğe karşı alternatif olarak sunulduğu (beyaz ülkelerde, İsrail’de değil) bir toplantı- yaptığı konuşmada Çin hükümetiyle birlikte yaptığı işler için Silikon Vadisi’ne saldırdı. Thiel bu somut durumda haklı, ama neden Google devletin sahibi olduğu Huawei’in tersine özel şirket? Thiel’ın buna tek çözümü, şirketi soruşturup Çinli ajanlar aramak. Kendini bir “Amerikan Milliyetçisi” olarak tanıtan ve Çin karşıtlığını geliştirmeye çalışan bazı “sağcı”larla bağlantıları olduğu bilinen Thiel, ABD’de ajanlık faaliyeti yapan yabancı hükümetlerle karanlık bağlantılar içinde. IDF’nin Unit 8200 tarafından denetlendiğine inanılan bir İsrail casusluk şirketi Carbyne’deki yatırımına bakılınca, onun yurtseverliği de sorgulanıyor. Thiel, Jeffrey Epstein ve Eric Prince ile birlikte hepsi bu karanlık projeye dahildiler.
Unit 8200’ün “eski” üst düzey görevlileri Silikon Vadisi şirketlerinin CEO’ları arasında güçlü şekilde temsil edilir. İsrail’in ABD’de yaptığı saldırgan casusluk yakın zamanlardaki bir hikayede görüldü: Donald Trump ve Washington’daki öteki ünlü kişilerin özel telefon konuşmalarını dinlemek için İsrail istihbaratının yerleştirdiği 2019 cihazları bulundu. Şok edici olan şu ki, ABD skandala tepki vermeyi reddetti. Thiel’ın Çin’e karşı özel düşmanlığı hem ideolojiktir hem de bir finansal özçıkar konusudur. Geçmişte Çin’e dikkatle överken, gerçekleşmeyen öngörülerde de bulundu.
Sovyetler Birliği çökmek üzereyken Milton Friedman, Çin’in tam olarak liberalleşmesi gerektiğini yoksa Rusların ardından çökeceğini iddia etti. Çinliler bazı alanlarda özel inisiyatifleri teşvik edecek politikalar yürüttülerse de, nihai olarak planlı ekonomide ısrarını sürdürdü. Trump, Çin devletinin kendi para biriminin değerini kontrol etmesinin “haksız” olduğundan şikayet edince Çinliler onu görmezden geldi, çünkü artık ABD hükümetinin, Çin’in oynadığı bencil Amerikan kapitalistlerini dizginlemek için gerekenleri yapacak kadar güçlü olmadığını biliyorlar.
Yapay zekânın ortaya çıkması, geleneksel merkezi planlı ekonomilerin deliklerini tıkama potansiyeli de yarattı, ki Thiel bundan pek hoşlanmaz (Google ve Çin’in bir yapay zekâ programı üzerinde çalışmasından şikayet de etmişti). Otomasyon ve yapay zekâ sadece işçilerin yerini almayacak, özel ekonomi planlayıcıların, yani kapitalistlerin de yerini alacak.
Thiel’ın Zero to One‘da yaptığı, kaynak fiyatlarının Batılı yaşam standartlarına erişemeyecekleri gibi öngörüler doğru çıkmadı. Büyük şehirlerde Çinli işçilerin ortalama aylık ücreti Hırvatistan gibi Avrupalı ülkelerdekilerle eşdeğer ve durgunluk yaşayan Batı’nın aksine pandemi vurana kadar pupa yelken gidiyor gibi görünüyorlardı.
Thiel birçok kez Çin hükümetinin yabancı yatırımcılara getirdiği engellerden şikayet etti, ki kendi egemenliğini savunmak isteyen her ülke için sağduyulu bir harekettir. Bu Thiel’ın satrançtan esinlenen yatırım stratejilerini zora soktu ve Çin hükümetinin artan refahına dışarıdan kapitalist çıkarların ortak olmasına izin vermemesi onu huzursuz kılıyor.
Öyle görünüyor ki, onlarca yıllık inkârdan sonra Çin’in milliyetçi ve sosyalist bir ülke olarak kalacağı ve sadece ve sadece ihtiyaç duyduğu başlangıç itkisini sağlaması için Batılı sermayeyi ayartma amacıyla muazzam büyüklükteki pazarına erişme olasılığını kullandığı, libertaryanlarla neo-liberallerin kafasına yeni dank etmiş. Yükselen Çin yaşam kalitesinde alçalan Amerika’yı geçerse Soros ve Thiel gibi çete mensuplarının düya görüşleri sorgulanacak.
Ekonomik cephede Bannon gibi Thiel’ın da Amerika’yı Hindistan’a yaklaştırmakta çıkarı varmış gibi görünüyor. Trump ile Modi’nin buluştuğu saçma “Howdy Modi” gösterisi hem Walmart -Hindistan pazarına girmeye can atıyor- hem de Thiel’ın kişisel olarak finanse edip desteklediği OYO Homes & Hotels -bir Hint start-up şirketi- tarafından finanse edildi.
5G cephesinde Trump hükümeti Huawei’ye bir “serbest piyasa” alternatifinde ısrarcı görünüyor, ama henüz işe yaramadı. Thiel’ın şirketi Rivada, hava dalgalarına “açık erişim” sağlayacak bir Savunma Bakanlığı ekipmanıyla “Çin casusluğu” potansiyeline karşı savaşma fikriyle zenginleşmeye çalışıyor, ama tarihsel olarak bunun gibi özelleştirme planları hep başarısız oldu.
Trump da sözcüsüyle çelişiyor gibi görünüyor. Gerçek yurtsever alternatif olan 5G’yi milileştirmeyi planlıyor.
Neticede Çin’le ilişkimizden kaynaklanan semptomların doğru tanısı ile gerçek sorun arasında ayrım gözetmek önemlidir. Fabrikaları Çin’den Vietnam’a, Hindistan’a ya da Tayvan’a taşımak Amerikan halkını aynı şekilde yoksul ve işsiz bırakacaktır. Çin halkının Çin’de nasıl yaşadıklarını değiştirmeye yönelik aptalca haçlı seferinde muhafazakârların peşine takılarak enerji harcamak, beyaz işçiye bir yarar sağlamaz. Amerikan liberalizmi çöküyor, çünkü doğal olmayan ve işlevi bozulmuş bir sistem.
Asıl konuşmamız gereken odak noktası, bizi yöneten parasal erkin meşruiyeti ve bunun bize yarar sağlayıp sağlamadığı olmalı. Bunun yanıtı yarar sağlamıyordur, bu yüzden de gözlerinizi kendi üzerlerine değil de Çin’in üzerine dikmenizi istiyorlar.
National Justice sitesinden çevrilmiştir. Çeviren: Ayşe Baran
Yazının Orijinali: https://national-justice.com/international-finances-anti-china-crusade