Gündem, Umut Yazıları

Boğaziçi’ne saldırı dalgası – Hasan Gezgin

AKP-MHP faşizmi ülkede süregelen toplumsal hareketlere Boğaziçi özelinde bir bedel ödetme hamlesi yapmaya çalıştı. İç siyasette olan bütün gündemlere verdiği tepkiler toplumsal bir ayaklanmanın kendi varlığını koruduğu niteliğindedir. Bu sebeple bir süredir gündemimizde var olan Boğaziçi direnişi toplumun gözünde “küçük düşürülmeye” çalışılıyor. AKP-MHP faşizminin ideologları, ana akım medyası vs. Boğaziçi direnişinin edindiği devrimci enerjiyi LGBTİ+’ları hedef göstererek ve bunu da “Kâbe” motifi üstünden perçinleyerek basına servis etti. Esas amaç ise edinilen devrimci yükselişi belirli noktalardan tutarak engellemek. Görülüyor ki hem tutuklama terörü hem “aydın” Boğaziçi Üniversitesi karşısında dini değerlere sıkı sıkıya bağlı devlet kurumları imajı hem de LGBTİ+’ları hedefleştirerek direnişi kriminal bir suç ve suçlular toplamı olarak göstermeye çalışmak devletin bazı hamleleri olmuştur.

Devletin bütün kurum ve kişileri son günlerde Boğaziçi’nin yükselen enerjisini soğurmak için ‘kutsalımız Kâbe’ söylemi üstünden ajitasyon geliştirmiş ve gerekenin yapıldığı mesajı verilmiştir. Bu üst yapısal-ideolojik bir saldırıdır. Böyle bir saldırı fiziki bir saldırının ötesinde toplumsal bir destek bulup direnişi tamamen kontrol altında tutmaya yönelik daha ‘etkin’ bir yöntemle yapılmaktadır. Böylesi bir direnişi bitirmenin ve ülke gündeminde sanki hiç direniş olmamış havası yaratmanın en önemli yöntemlerinden birini incelemekteyiz. Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün “Gönülleri nefretle paslanmış hadsizlerin kutsalımız Kâbe’ye saygısızlığına hukuk göz yumamaz…” açıklaması birçok şeyi özetler niteliktedir. Hem bu tutuklamalar sonrası nelerin yaşanacağını içeren bir mesaj olmasının yanı sıra devrimci gençliğe yapacağı saldırının imalı bir mesajını vermektedir. Öncelikle devlet yarattığı fiziki saldırı ortamını, yani polisin saldırılarını artırmasının direnişi nasıl daha fazla yükselttiğinin farkına varılmasının ardından, bu polis gücünü daha düşük bir ivmeye çekerek bakanlarıyla, gazetelerde yazarlarıyla bir atağa geçti. AKP-MHP faşizminin en büyük korkusu bir toplumsal ayaklanma ve bu sebeple onun öncelinde gelişebilecek her türden toplumsal dinamiği tüm dikkatiyle ele almaktadır. Bu sebeple nefret diliyle Boğaziçi Üniversitesi’nin öğrenci ve akademisyenlerini yalnızlaştırarak arka planda tutuklama-‘cezalandırma’ işlemlerini hiç azaltmayacaktır.

AKP-MHP faşizminin iç siyasete dair olarak politika üretim mekanizmaları mevcut muhalefetin – sadece devrimci gençliğin muhalefeti değil, düzen partileri de dahil olmak üzere – etkin bir propaganda altında ezilmesini sağlayarak o muhalefetin içinden kendine dair odaklar kurması şeklinde ilerlemektedir. Bunun en önemli ayağını ideolojik-politik manevraları esnek bir harekât merkezi üzerinden kurmaktadır. Şimdilerde Boğaziçi’ne yapılan ise düzen partilerine yaptıklarının ötesinde gerçek bir muhalefetin, devrimci gençlik hareketinin toplumsal tabanda kırılmasını ve yok olmasına çabalamaktır. Bugünlerde ise hemen buna binaen Boğaziçi’nde direnenlerin tam karşısında ‘bu hareketi bitirme’ çağrılı veyahut direnişe paralellik gösteren ve onun devrimci enerjisini soğuracak bazı kişi ve kurumlar örgütlenmektedir. Buna devletin dini değerleri öne çıkararak direniş merkezindekileri akıl tutulması yaşamasına maruz bırakmaya çalışması da devrimci önderliği hedeflediğinin göstergesidir. ‘İslamiyet’e saldırı’ demek örgütlü kötülüğün bir sonraki adımını görebilmek demektir; direnişi toplumsallığından yalıtmak ve hatta direnişte olanları nefret diliyle hedef haline getirmek… Hedef haline geliş eğer ki devrimci cepheden karşı cevap üretilemezse belirli kaçışları da beraberinde getirecektir. En nihayetinde bugün bile devlet, alanda kendine ait örgütlenmeleri palazlandırmaktadır. Boğaziçi öğrencilerinin eylem alanlarına aynı saatte çağrı yapan bazı örgütlenmeleri öne sürmektedir. Yani direnen Boğaziçili, devletin bu ideolojik saldırılarının deyim yerindeyse karşılık bulduğunu alana gelen diğer faşist güruhtan görecektir. Devlet bu haliyle ‘uzamış’ olarak gördüğü bu direnişi artık bitirmek istiyor.

Bu saldırılar görüntüde akademik özgürlüğe yapılmış olsa da arka planında sadece bu yoktur. Bunu siyasal ve ideolojik bir saldırı olarak okumak gerek. Bu sebeple, AKP-MHP faşizminin bu saldırılarına sade bir açıklama üretmek hiçbir sorunu bitirmeyecektir. Tam tersine ideolojik bir hakimiyet kurabilmek için toplumsal bütün dinamikler tekrardan bu konu etrafında birleştirilmelidir. Doğal olaraktır ki bu meselenin devlet tarafından sadece bir üniversite sorunu oldurulmaya çalışılmasına rağmen onun karşısında toplumsal bir dinamikliğin oluştuğu alan olarak örgütlemek gerekmektedir. Ezilenlerle, sınıfla olan bağı ideolojik hakimiyetin en önemli gücüdür. Birleşik gençlik bunun tesisi için pratik hamlelerini yaratıcılıkla tesis etmelidir. Örneğin, bugün faşist yapılanmalar önce Boğaziçi Üniversitesi önünde yapacaklarını duyurduğu eylemin yerini değiştirerek ‘kargaşaya mahal vermemek için’ Beyazıt Meydanı’nda eylem düzenleyeceklerini duyururken bunu yapabilmelerinin gerekçeleri devletin bu ideolojik hakimiyet kurma planını alanda eylemlerle kuvvetlendirme uğraşıdır.

Bu noktada birleşik devrimci hareketin en önemli görevlerinden biri eski klasik tarzda hareket etmemektir. Kesintisiz bir devrimci ilerleyişle Boğaziçi’nin eylem pratik hattını değiştirmelidir. Bunun yegâne güç ve kuvveti birleşik gençlik hareketinde mevcuttur.

Paylaşın