Korku duvarları tuğla tuğla yıkılıyor. AKP-MHP faşist iktidarının toplumu uzun süredir etkisi altına aldığı saldırgan yönetimin doğurduğu sokağa çıkmadaki atıllık aşılıyor, sokakta mücadele büyüdükçe korku duvarları iktidarın etrafını sarıyor.
Boğaziçi, işçi direnişleri, 8 Mart ve son olarak Gazi Katliamının yıldönümünde sokağa çıkan binlerce kişi toplumsal mücadele dinamikleri açısından yeni bir dönemin gelişimini çiziyor. Geçtiğimiz yıllardaki örgütlülük ve atıllık düzeyinden farklı olarak faşist kuşatmaya teslim olmayan ve polis ablukasını aşan bir birleşik mücadele profili açığa çıkıyor.
Devrimci Parti Genel Başkan Yardımcı Burcugül Çubuk’la başlayan ve hızla diğer ev hapsinde olan kişilerle devam eden elektronik kelepçeleri çıkarıp, saray yargısının kararını iradi olarak tanımama ve sokağa çıkarak toplumsal mücadeleye dahil olma cüreti yeni dönem devrimci muhalefet tarzının yasal alan statükoculuğu tarafından kitli olan kapısını açıyor. Faşist iktidarın dayattığı yargıya teslim olmama durumu bu eylem biçimiyle somutluk kazanıyor.
Elektronik kelepçe ile “asmayalım da besleyelim mi” anlayışının bir farklı varyantı olarak idam cezası olmadığı için “masrafsız” olarak tutuklamanın yeni ve ekonomik formülü faşist iktidar tarafından bu şekilde uygulanıyor. Uzun süredir faşist iktidarının çizdiği sınırların dışına çıkmayan, bir koşullanma süreci yaşayan toplumsal mücadele açısından bu eylem tarzı sınırı aşıyor. Özellikle toplumsal mücadele güçlerinin hedef alındığı bu yeni dönem tutuklama uygulamasına sokaktan geri adım atmayarak teslim olunmuyor. Faşist iktidara karşı geliştirilen bu mücadele yönteminde açığa çıkan enerji Mart ayının tarihsel önemi ile büyüyor.
Devrimci mücadele açısından önemi sadece bahara bir merhaba olmayan Mart ayı, içinde tarihsel ayaklanmalar, direnişler, eylemler barındırıyor. Bu içeriği ile de devrimci mücadelede önemli bir geçmiş ve geleceğin hesaplaşması gündemini maddeliyor. 8 Mart kadın direnişi, 12 Mart Gazi Ayaklanması, 16 Mart Beyazıt Öğrenci Katliamı, 21 Mart Newroz serhildanı, 30 Mart Mahir’lerin ölümsüzleşmesi…
Bu tarihsel günlerdeki gelişmeler itibariyle devrimci heyecan ve çoşku da ısrarcı, kararlı bir eylem tarzı ile her yönden faşist iktidarı yıkmak için hedefleştirmek gerekiyor. 8 Mart ve 12 Mart Gazi yürüyüşlerinde izlenimler itibariyle sokakta yeniden toplumsal mücadele güçlerinin sesinin gür şekilde duyulduğu görülüyor. Ancak sadece yürüyüşler itibari ile de kendini aşamadığını gösteriyor. Yürüyüşleri başka eylem biçim taktikleri ile zenginleştirmek içinde Mahir’leşmek gerekiyor. Toplumsal mücadele dinamikleri arasında özelde birleşik mücadele güçlerine tarihsel rengini veren Mahir’leşmek eylemi hepimizin bildiği gibi Deniz’lerin idamını engellemek üzere gerçekleşiyor. Hem Deniz’lerin idamını engelleyerek devrimci mücadelenin gücünü yükseltmek amaçlanıyor hem de emperyalistler hedeflenerek iktidara darbe vurulmak isteniyor. Birleşik mücadele/devrim iddiasını güçlendirmek bu tarihsel mirasa hak ettiği değeri verebilmekten geçiyor. Önümüzdeki takvim açısından Mahir, Deniz, İbo, Mazlum, Kemal olmak faşist iktidarı yıkmak için manevi ve mücadele anlamı büyük olan günler oluyor. Aynı zamanda bu günlerde faşist iktidara vurulacak her darbe içinde bulunduğumuz devrimci dönemin faşist iktidarın tüm gerici tarihi ile de hesaplaşmanın bir boyutu olarak karşımızda bir görev olarak duruyor.
Bu bağlamda AKP-MHP faşist iktidarının varlığı her geçen gün silikleşiyor. Faşist iktidar ekonomik, siyasi, askeri olarak birçok krizin içinde irtifa kaybediyor. Artık çöküş sürecinin bir çakılma ile sonuçlanması kaçınılmaz oluyor. Yükselen enflasyon, büyüyen işsizlik, artan yoksulluk, bozulan uluslararası ilişkiler vb. tüm veriler faşist iktidarın yıkılışını somutluyor.
Faşist iktidar bu tabloda birkaç adım geri çekilerek ileri doğru sıçramaya çalışıyor. Demokrasi ve ekonomi eksenli reform paketleri ile aşmaya çalıştığı bu yolda yalnız kalıyor. İvme kazanan toplumsal mücadele ise her yerde faşist iktidarı bu anlamıyla sıkıştırıyor, manevra alanlarını daraltıyor. Hiç kuşkusuz faşist iktidar reformlarla ilerleyemediği yolda savaşla yol almayı zorlayabilir. Bu da işçi sınıfı ve ezilenler cephesinde daha çok sömürünün ve yoksulluğun artmasına, savaş siyaseti ile faşist iktidarın kendi ömrünü uzatmasına yarar.
Son olarak bir halk sözünde “Mart ayı kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır” derler. Bu söz kullanılışı itibari ile bir kış geçişini ifade etse de esas da yoksulluğun kışla mücadelesini ifade eder. Bu sözü Mart ayının devrimci enerjisi ile tutuşturup sokakların sıcaklığını artırarak yoksulluğun ortadan kalkacağı faşizmin yıkılacağı bir mücadele dönemine dönüştürelim.