Faşist iktidarın Gare’de askeri yenilgisiyle beraber birçok gündem hızla ülke siyasetine getirilmeye çalışılıyor. Çünkü Gare’de askeri yenilginin politik izahatinin halklar nezdinde bertaraf edilmesi için AKP-MHP faşist ittifakını bazı noktalarda hızlı davranmaya çalışmaktadır. Gare’den sonra bugüne kadar olan süreç içerisinde faşist iktidarın kabul görmeyen politikaları daha fazla konuşulmaya başlamıştır. İşçi sınıfı ve ezilenler arasında bunun daha farklı bir konumdan dillendiriliyor oluşu faşizm cephesinde önemli sarsıntılar yaratmıştır. Artık bu farklı konum faşizme karşı hem eylemlerin yapılabiliyor oluşu hem de bunların daha cesurca dillendiriliyor oluşudur. Cümlemi Gare’den açıyor olmamın sebebi aslında yakın dönemin tarihçesi içerisinde faşizmin askeri-politik yenilgisinin en yenisi olmasıdır. Zira orada ki askeri yenilgiyi bile allayıp pullayıp siyasi şova dönüştürme kabiliyeti olan bu rejimin bu sefer bunu yapamaması kendi dağılma süreci ve ülke içerisinde gelişen toplumsal ve devrimci dinamiklerin keskinliğiyle doğrudan alakalıdır.
AKP-MHP faşist ittifakı bu çok kısa sayılabilecek süreç içerisinde gerillanın o tarihi direnişi sonrası ülke içerisinde birleşik devrimin milis kuvvetlerine ve oradan da halkın bu iktidara karşı duruşunda ki değişme neticesinde büyük bir güç kaybı yaşadı. Bunun faturasını da özelinde HDP’nin sokakları bırakmayan vekillerine yönelerek göstermeye ve paralelinde de birleşik mücadeleye yaklaşım noktasında onu tasfiye etmeye yönelmektedir. Bu anlamıyla HDP’nin kapatılmasına dair bir söylemi MHP özelinde sık sık duymaktaydık. Erdoğan, HDP konusunda MHP’yi, bir süredir ‘kapatmaktan ziyade’ vekillerini ve üyelerini tutuklayarak tasfiye etmeye yönelmeye ikna etmişti. Çünkü bu taktik faşist politikaların ihtiyaçlarını belirli bir düzeyde karşılamaktaydı. Ancak günün ihtiyacı faşizmin askeri yenilgisinin politik yenilgi olarak da belirmesinin gün yüzüne çıkmaya başlamasıyla işin rengini değiştirmeye başladı. Askeri yenilgi sonuç olarak ana akım medya organları tarafından farklı anlatılabilirdi ama politik yenilgiyle de birleşince emekçiler ceplerine girmeyen paranın, gençler özgür ve bilimsel olmayan kampüslerinin, kadınlar taciz ve tecavüzlerin hesabını sormaya başlayacaktı. Nitekim artık böyle de olmaya başlamaktadır.
Bütün bu toplumsal dinamiğin ilk halkası içerisinde yer alan HDP için açılan bu kapatma istemi davası toplumsal ayaklanma ve başkaldırılara karşı devletin almaya çalıştığı bir önlem niteliğindedir. Kapatma davası süresince neler gelişir neler yaşanır şimdiden kestirmek zor olsa da böyle bir yönelimin benzer nitelikleri sürekli aktarılmıştı. Faşist iktidar politik yenilgilerini artık örtbas edememektedir. HDP’nin bu kapatma ve devletin yönelimine dair alacağı konum 2021 Newroz’unda fazlasıyla mesaj vermiştir. 8 Mart’ta kadınlar göstermiştir. İşçiler onlarca yerde günlerce süren grevlerle göstermiştir. Devrimci öncü ve öznelerin faşist devletle hesaplaşmaya başlaması ve buna paralel olarak kimi noktalarda ayrı bir koldan gelişen halkın öfkesi birleşmeye başlamıştır. Bu noktada en örgütlü güç olarak Kürt halkının varlığı Kürt Özgürlük Hareketi’nin devrimci eylemlerinin moral değerleriyle fazlasıyla buluşmaktadır. Kürt halkının örgütlü olarak ve Türkiye’de de halkların şu anda örgütsüz olan ama örgütlenecek olan devrimci gücü aynı moral değeri büyütmektedir. Faşist iktidara öfkesi olan kim varsa devrimci öznelerin devrimci eylemlerinin yarattığı o güçle faşizme karşı daha kuvvetli sözler söylemekte ve pratikler göstermektedir. Bunu yadırgamak olaylar arasında bağları görmezden gelmektir. Tam aksine söylenmesi ve büyütülmesi gereken olgu başta yoksul Kürt halkı ile Türkiye işçi sınıfı ve emekçilerinin faşizme karşı eylemlerini büyütmesini, geliştirmesi ve hatta moral değerler yaratmasını sağlayan birleşik mücadelesinin varlığının daha fazla açığa çıkarılmasıdır. Dağlardan şehirlere kadar olan bu mücadele dinamiği birbirinden ayrı düşünülmemeli ve sahiplenilmelidir.
Mart ayı içerisinde oluşan bütün toplumsal eylemler bir uç noktayı yaşadı. Hem nitelik hem de nicelik olarak faşizme karşı savaşta öz gücünün daha da farkına varan halkların ve ezilenlerin ne denli örgütlü bir güce dönüşeceğini göstermiş oldu. Emekçilerin ve ezilenlerin demokratik bir cephesini oluşturan HDP’nin bu anlamıyla seçimlerde ve bir olası ayaklanmada daha da güçlenmemesi için şimdiden kapatılma davasıyla hareketsiz bırakılmaya çalışılmaktadır. HDP bu şekilde kendi içine döndürülerek politika yaptırılmamak istenecektir. Bu birinci nedense eğer, ikincisi de HDP’nin Kürt Özgürlük Hareketi ile aynı çizgide olduğunun “ispatı” olarak, devlet “Hem Gare’de kazandık hem de Meclis’ten onları çıkararak da kazandık” diyebilecektir. AKP-MHP faşist ittifakı iç ve dış siyasette yaşadığı hegemonya ve kitle kaybını böylesi yöntemlerle gölgesini büyük göstererek ayakta kalmaya çalışacaktır.
HDP’nin gerçekten kapatılmasını varsaysak bile bugün birleşik mücadele güçleri doğru noktada örgütlendiği ve HDP’yi ayakta tutan bir güç yaratabildiği ölçüde, aslında bu demokratik cephe yani HDP daha da kitlesel olarak çıkacaktır. Ancak bu noktada kitleselliğin yanında sadece bir oy oranı hesabı yaparak faşizmi “geriletmeyi” bile düşünmek hayaldir. Olması gereken sokakta militan mücadele ile devrimci eylem çizgisinin birleşmesi ve faşizmi yıkmasıdır. Kaldı ki devrimcilik siyasetçilik değildir, tam aksine HDP’de bir vekil de olunsa mücadelenin esası işçi sınıfı ve ezilenlerin faşizme karşı her alanda güç kazanmasını ve tarihsel misyonunu örgütlemesi için sokağa çıkmasını sağlamaktır. Birleşik mücadele güçleri her toplumsal güç içerisinde HDP’yi sokakta sahiplendirmelidir.