İsmail Güldere, Umut Yazıları

Çözüm değil, çöküş – İsmail Güldere

Erol Katırcıoğlu’nun açıklamalarından sonra artan bir ivmeyle çözüm süreci mi geliyor, yeni bir çözüm süreci mümkün mü? Erdoğan Diyarbakır’a çözüm için mi gidiyor? soruları etrafında dönen tartışmalar bir anda TV, Youtube programlarının, analiz yazılarının, kısmen devrimci örgütlerin belki de en az halkın gündemi oldu. Bu gündemin tesadüfi bir şekilde ortaya çıktığını, Erol Katırcıoğlu’nun laf-ı güzaf gelişigüzel konuşmalar yaptığını, bu konuşmaların sadece kendisini ilgilendirdiğini iddia edip, buradan bir çıkarsama yapamayız. Yine çözüm gündemi ile ilgili olumlu görüşleri olan eski Kürt siyasetçilerinde öyle ortaya sohbet konusu olsun diye attığı bir durum ortada yok. Peki yapılmaya çalışılan, Erdoğan’dan ve Kürt’lerden beklenen nedir?


Şimdi bu hikâyede çözüm ıslığını çalan aslında bu çöküş içinde kaybeden tarafta yer almak istemeyen sınıfsal bir konumlanış ve kurtarıcılık arayışıdır. AKP’nin yeniden iktidar olabilmesi için Kürt halkının desteğine ihtiyacı, Erol Katırcıoğlu vb. isimlerin ise bu destek ile kazanılacak iktidardan düşecek paya ihtiyacı vardır. Sorunu sadece demokrasi ve ekonomi gündemli ele alan Katırcıoğlu fitilini yaktığı ateşle, kendi kazanını kaynatmaya halkın evinde sönen ocaklara ise göz kapamayı tercih etti. Erdoğan ise “ser sêra ser, çava diyerbekir” diyerek nasıl biliyorum değil mi pozunu kesti ve çözüm süresinin bitirilmesinde yine hedef tahtasına HDP’yi koydu.

HDP’siz, PKK’siz bir çözüm arayışı için bir girişim olduğu belli, faşist ortak MHP’de bu arayışa daha fazla “Kürt kardeşlerim” diyerek destek çıkıyor. HDP politikasını yansıtmayan Katırcıoğlu gibiler de kazan kaynasın, Erdoğan yürüsün, bizde kazancımıza bakalım, diyor. Ancak süreç olarak ele alınan çözümden geriye kalan tek şeyin bugün çöküş süreci olduğu apaçık ortada duruyor. Erdoğan başım, gözüm üstüne Diyerbekir derken Konya’da Kürt bir aile 60 kişilik faşist bir grubun öldüresiye saldırısına uğruyor, Kürt halkının Türkiye emekçileriyle, demokrat ve devrimcileriyle yer aldığı partisi kapatılmaya, üyeleri tutuklanmaya, yöneticileri bir daha siyaset yapamaz hale getirilmeye, en geniş tabanı da HDP binalarının içine girilerek yapılan katliamlarla korkutulmaya, HDP’den uzaklaştırılmaya çalışılıyor.


AKP- MHP faşist iktidarının adını bile ağzına almaktan imtina ettiği çözüm adı altında murat ettikleri en fazla şey faşist politikalarla daha uyumlu bir Kürt tabanı yaratmaktır. Esas mesele bu faşist politikalar karşısında Kürt halkını kendi içinde bölmek, çözüm umudu ile teslim almak, hareketsiz, eylemsiz kılmaya çalışmaktır. Erol Katırcıoğlu’ da bu hedefte Erdoğan’ın ekmeğine yağ sürdü. Bu kadar gündem olmasının nedenlerinden biri budur, Erdoğan iktidarının çırpınışına hizmet vardır.


İki buçuk yıldır Diyarbakır’a gitmeyen Erdoğan, “biji serok Erdoğan” sloganları ile karşılanarak “seni başkan yaptırmayacağız” diyen Selahattin Demirtaş’a ve HDP’ye de ben hem Kürt’ün hem de Türk’ün başkanı oldum mesajını vermiş oldu. Uzun süredir sıkışmış, iktidar krizi derinleşmiş, çöküş dinamiği canlanmış olan Erdoğan’a eski miting günlerinin coşkusunu yaratan bu hamle Erol Katırcıoğlu ve benzer düşüncedeki politikacıların açıklamalarından bağımsız değildir. Faşist Erdoğan iktidarı suni de olsa Diyarbakır mitinginden moral almıştır. Diyarbakır halkı miting öncesi kendisine uzatılan mikrofonlara gerçek mesajı vermişti “Diyarbakır’a gelmesin”. Halk kitleleri içinde de yaygınlık kazanan çöküş dönemi dinamiğinin canlılığını soldurma girişimlerinin hepsinin karşısında bir tutum almak gerekiyor. Kürt halkının istemediği Erdoğan’ı Kürt siyasetçisinin de istememesi gerektiğinin en azından kavratılması, açıklamaları bu ölçü ile yapması gerekiyor.


İçinde bulunduğumuz günler, bir faşist iktidarı yıkmakla sorumlu olduğumuz bütünleşme ve birleşik mücadeleyi gerektiriyor. Faşist iktidarı yıkabilme asabiyeti, ciddiyeti ve cüreti ile hareket etmek gerekiyor. Faşizmi yıkma mücadelesinde iktidarın önüne taş koyamayanlar, en azından beklenti yaratarak yol da vermemeli. Kim bu faşist iktidardan bir hak, adalet beklentisi içerisindeyse, o bu iktidarın değirmenine su olur, yel olur. Bunu iyi kavramak ve genel siyaset yapış da buna dikkat etmek gerekiyor.


Son olarak başka bir yazı konusu olarak da ele alınabilecek bir başlık olabilir fakat ideolojik benzerlik açısından örneklendirme olması için yer veriyorum. EMEP’in valilikten koruma talebi etmesi de faşist iktidara güvenilebilir, algısı içerir. Erol Katırcıoğlu’nun “tabi ki Erdoğan isterse, çözüm süreci başlatırız” açıklamasında yarattığı iktidara, Erdoğan’a güç verme ile EMEP’in insan içine çıkamayacak düzeye inmiş İçişleri Bakanı S.Soylu’ya bağlı valilikten koruma istemesi aynı kapıdan geçen bir yoldur. Bu yolun yolcularına cevap nettir, gölge etme ne olur, başka ihsan istemez. Faşizmi yıkma, özgürlüğü kazanma mücadelesinde kritik bir dönem yaşanıyor. Çözüm, demokratikleşme, demokrasi başlıkları altında yaratılan hiçbir gündem halkın da devrimcilerin de gündemi olmamalıdır. Tek gündem faşizmin çöküş içinde olduğu ve yıkılacağı gerçeğidir. Buna uygun konumlanma ve eylem için ileri, daha fazla ileri hareket etmekten başka yol yoktur. Kadınların 1 Temmuz eylemi bu anlamıyla bir yoldur, buradan yürümek gerekir.

Paylaşın