ABD’nin Afganistan’dan çekilmesiyle birlikte Taliban başkent Kabil’i ele geçirdi ve ülkenin tamamına yakınında hakimiyet kurdu. Bu durum kadınlar ve LGBTİ+’lar açısından varolan durumun daha yakıcı bir hale dönüşmesinin başlangıcı oldu.
Daha da geçmişe dönüp bakacak olursak; Taliban Afganistan’da varlık göstermeye başladığı 1996 yılında bulunduğu bölgelerde kadınların eğitim, çalışma gibi toplumsal hayatta yer edinmesini sağlayan bütün haklarını ortadan kaldırmış, kadınlara burka giyme zorunluluğu getirmişti. Recm, infaz gibi cezalarla ”İslami usüllere” uygun yaşamayan kadınları katletmişti.
Yeni pozisyonuyla birlikte Taliban, her ne kadar ılımlı açıklamalar yapıyor ve “kadın hakları”na saygı duyacağını söylüyor olsa da durumun böyle olmadığını ve olmayacağını biliyoruz. Hemen bu açıklamalar ardından kadınlar için yine örtünme zorunluluğu getirildi, karma eğitim yasaklandı, üniversitelerine giden kadınlar dövülerek okullarından evlerine gönderildi.
Taliban’ın bu politikaları ve kadın düşmanı pratiği kendine has veya Afganistan coğrafyasına özgü bir durum değildir. Tüm Dünya’da örgütlü ve sistematik olarak kadınlara yönelen erkek egemenliğinin “cihadist” bir uzantısıdır. Erdoğan ise bu süreçte yaptığı ”Taliban’la ters yanımız yok” açıklamasıyla açıktan ortaklıklarını dile getirmişti. Bakur Kürdistanı’nda özel savaş politikalarıyla kadınlara taciz-tecavüz eden, işgal ettiği Afrin’de kadınlara örtünme zorunluluğu getiren Türk ordusunun pratiklerine baktığımızda Talibanla Türk Devletinin kadınlara ve LGBTİ+’lara yöneliminin aynılıklarını görürüz. Kadınlar her gün cinsel saldırıya, şiddete maruz bırakılıp katledilirken kadınların tüm kazanılmış haklarına saldıran, İstanbul Sözleşmesi’ni kaldıran AKP-MHP faşizmi gibi Taliban’ın da ilk icraatlerinden biri Kadın Bakanlığı’nı kapatmak oldu. Kadınlara 3-5 çocuk yapmasını söyleyen Erdoğan gibi Taliban sözcüsü de kabinede kadın bakan olamayacağını açıklarken ”kadın bakanlık yapamaz, kadınların çocuk sahibi olması gerekir” sözlerini kullandı. Kadınları katleden, köle pazarlarında satan IŞİD’in, ona tırlarla silah gönderen Türk devletinin, kendisine karşı eylem yapan kadınları silah kullanarak dağıtmaya çalışan Taliban’ın özde birbirlerinden hiçbir farkı yoktur.
Topyekün Saldırılara Karşı Topyekün Mücadele
Tüm bu saldırılar karşısında kurtuluş yolunu, Taliban’a karşı mücadeleye başlayan kadınlar açtı. Sokaklara çıkıp eylem yapan, yürüyüşlere öncülük eden, Taliban’a karşı silahlanarak direnişe geçen Afganistanlı kadınlar tüm dünyaya haklarından, hayatlarından vazgeçmeyeceklerini haykırdılar. Bugün Afganistan’da, Türkiye’de, Kürdistan’da, Meksika’da, Şili’de dünyanın her yerinde kadınlar belki de biribirlerinden habersiz bir şekilde patriyarkaya karşı mücadeleye girişiyorlar. Tüm dünyadaki bu eylemlilikler ortak bir kadın kurtuluş mücadelesi mirasından beslenmekte ve aynı şekilde bu mirasın bir parçası haline gelmektedir.
Bugün Afganistanlı kadınlarla dayanışmanın asli yöntemi AKP-MHP faşizmine, AB’ye ve ya herhangi bir emperyalist kapitalist devlete ‘tanımama’ çağrıları yapmak, bir meşruluk tartışması yürütmek değildir. Bir ‘kurtarılması gereken’ ve ‘kurtarıcı güç’ denkleminin dışına çıkıp farklı isimler altındaki bu odakların aslında aynı sistemin sac ayakları olduğundan hareketle yönelimlerimizi belirlemek durumundayız.
Türkiye’deki feminist hareket olarak bugünkü görevimiz Taliban’ın ortağı ve destekçisi olan AKP-MHP faşizmine karşı çeşitli araçlarla süreklileşen bir mücadele hattı örmektir.
Geçmiş yıllarda Şengal’de soykırıma karşı silahlanarak kendi öz-savunma dinamiklerini kuran Ezidi kadınlar gibi bugün Afganistan’da kadınların Taliban karşısında silahlanması kadın kurtuluş mücadelesi açısından önemli bir yere tekabül etmektedir. Fakat asli olan savunma durumundan çıkıp taarruz hattını örerek bir bütün patriyarkal kapitalist sistemi ortadan kaldırmaktır.
Bugün Meksika’da katledilen kız kardeşlerimiz için Anayasa Mahkemesi’ni yakan; Bakur’da, Rojava’da, Şengal’de kadın düşmanı IŞİD’e ve sömürgeciliğe karşı savaşan; Afganistan’da Taliban’a karşı silahlananan; Türkiye’de feminist gece yürüyüşlerinde ve 1 Temmuz’da barikatları yıkan kadınların mücadelesinin bir olduğunu bilerek, sınırları aşan kadın kurtuluş mücadelemizle dünyanın her yerinde patriyarkayı ateşe vereceğiz.
