Dünya, Gündem

Zirveden zirveye: Emperyalizmin hegemonyal çaresizliği

Umut Gazetesi Haber Servisi

Biden’la Putin arasındaki sanal konferans Amerikan emperyalizminin hegemonya peşinde koşarken içinde bulunduğu çaresizliği gözler önüne serdi. ABD’nin, Ukrayna meselesi üzerinden Rusya’ya karşı bir güç gösterisi şeklinde pazarlanan zirvenin aslında başta Almanya olmak üzere Avrupa üzerinde bir hegemonya yenileme amaçlı olduğu daha zirve öncesinde ortaya çıkmış durumdaydı.

Birinci zirvede Transatlantik gündem: Çin

Bilindiği gibi Biden’la Putin daha bundan altı ay önce görüşmüşlerdi. Trump sonrası, Transatlantik ittifakın henüz kurulduğu günlerdi ve, henüz “katil” dediği Putin’le görüşme talebinde bulunan Biden’ın kendisi idi. O zirvede Avrupa ve ABD emperyalistlerinin küresel yönelimi olarak Çin öne çıkmıştı. Biden’ın, 4 bin kilometrelik sınır dolayısıyla Putin’i Çin tehlikesi üzerinde ikna etmeye çalıştığı zirve sonrasında Almanya Güney Çin denizine destroyer göndermiş, ABD, Kuzey Akımı 2’ye karşı alacağını söylediği tedbirleri devre dışı bırakmıştı.

Ancak Tayvan, AUKUS, vb derken anglosiyonist emperyalizm 2020’de bütün  kontrolünü kaybettiği krizi küresel C19 savaşına ve uzun süreli gevşek para politikasına rağmen toparlayamayınca politik yönelimini tekrar Rusya’ya doğru çevirdi, çünkü büyük bir savaşı göze almadan Avrupa’yı kendi arabasına sağlayabileceği kriz coğrafyası açısından Doğu Avrupa, Rusya sınırı, özetle Ukrayna daha işlevli olabilecekti. Bu, 2014’teki Maidan krizi sırasında somutça görülmüştü.

Transatlantik ittifakında işler iyi gitmeyince Avrupa sermayesi kendi sorunlarına yöneldi ve Çin merkezli tedarik zincirlerindeki kopukluklar ve pandeminin yarattığı piyasa düzensizliği içinde Amerika’nın peşi sıra içine girdiği mali krizden çıkmak için bir taraftan Amerikan maliyesi üzerine faiz yükseltme basıncı yaparken diğer taraftan yeni tedarik zinciri örgütlenmesiyle üretim süreçlerindeki krizi aşmayı planladı.

Avrupa’nın bu arayışları elbette ABD emperyalizminin işine gelmiyordu. Kendi kaynakları olmayan Avrupa ekonomisi enerji bağımlısıydı. Önce, inşası artık bitmiş Kuzey Akımı 2 sürecinin işlerlik kazanmasını önümüzdeki bahara kadar geciktirecek hukuki bir sorun ortaya çıkarıldı, ardından Ukrayna meselesi üzerinden kıtanın doğu ucunda savaş rüzgarları estirilerek bu projenin siyasal dayanağı sarsılmaya başlandı.

Alman Ostpolitik’i yerine Nato yayılımı

Ajanlaşmış kişiliğiyle Gorbaçov’un Nato’nun doğuya doğru genişlemeyeceğine dair emperyalistlerden aldığı güvence SSCB’nin dağılışında oldukça önemli bir rol oynadı. Oysa bu güvencenin hiç bir resmi dayanağı yoktu ve SSCB dağılır dağılmaz Nato ve ABD emperyalizminin doğuya doğru genişleme süreci ancak 2000 yılındaki Balkan savaşında gene Rusya’nın müdahalesiyle durdurulabilmişti. Gürcistan’ın ardından ABD, Rusya ve Almanya arasında gelişen ekonomik yakınlaşmayı bozmak için  2013 yılı sonunda Ukrayna’da da benzer deneme yaptı. Amerika tarafından yönetilen ırkçı faşistler yaptıkları bir darbe ile yönetimi aldılar. Ardından Rusya’nın müdahalesiyle Kırım Rusya’ya bağlandı. Donbass Halk Cumhuriyeti kuruldu.

Birinci zirveden sonra geçen zaman içinde Asya Pasifik hattında kendine gereken ilerlemeyi sağlayamayan Amerika şimdi benzer şekilde, yeniden Rusya üzerine provokasyonlar yaratarak Almanya’nın doğuya doğru pazar genişlemesinin önüne geçmeyi ve özellikle de Avrupa’nın Rusya’ya olan enerji bağımlılığını sabote ederek Avrupa’nın enerji politikalarını kendisine bağlamayı öne çıkarıyor.

Bu çerçevede Ukrayna’daki işbirlikçi faşist yönetim, Ukrayna yönetimiyle Rus halkından oluşan Halk Cumhuriyetleri arasında Avrupa’nın gözetiminde bir çözüm bulunması için varılan Minsk anlaşmasını açıkça yok saymaya ve hergün Donbass topraklarını ateş altına almaya başladı. Normandiya dörtlüsü (Almanya, Fransa, Rusya, Ukrayna) adı verilen bir grubun denetimindeki Minsk antlaşması barış süreci boyunca dünya ülkelerinin Ukrayna’yı savaşa sürükleyecek lojistik temininden uzak tutmakla görevliyken Türkiye’nin de aralarında olduğu bir dizi ülke Ukrayna’daki ırkçı yönetimi askeri techizat ve eğitimle donattı. Rusya’nın dışında hiçbir ülke bunun Minsk anlaşmasının ölümü olduğunu ifade etmedi ve Rusya, Halk cumhuriyetlerinin halklarını Ukraynalı faşistlere ezdirmeyeceğini söyleyen Putin’in talimatıyla Donbass halk cumhuriyetiyle açık ticari ilişkiye başladı.

Nato ve emperyalist ülkeler, Belarus’la birlikte Ukrayna üzerindeki provokasyonlarını bugün de derinleştirmeyi sürdürüyorlar. İşbirlikçi Zelensky yönetimi sürekli olarak ülkenin Nato’ya girmesi için her türlü çağrıyı yaparken bir diğer taraftan Rusya’yla savaşmayı gündeme getiriyor. Buna koşut olarak Nato ve emperyalist medya Rusya’nın Ukrayna’yı işgal edeceği yalanı etrafında Rusya sınırındaki ülkelere füze sistemlerinin yerleştirmeyi gündemleştiriyor.

İkinci zirvede Anglosiyonist gündem: Rusya

İşte Biden ve Putin arasındaki ikinci zirve anglo siyonist emperyalizmin bu politikası eşliğinde gündeme geldi. Biden, Avrupa’nın hamisi olarak Rusya’yı işgal niyetinden vazgeçireceğini duyurdu. Zirveden sonra da Putin’i işgal sonrasında kaldıramayacağı sonuçlar konusunda uyardığını söyledi.

Peki gerçekten ortada böyle bir tehdit var mıydı ve olası Rus işgali karşısında Amerika ya da Nato ne yapabilirdi?

Rusya bütün bu gelişmeler içinde kendi kırmızı çizgileri olarak, Ukrayna’nın Nato üyeliğine ve Donbass halklarının ezilmesine müsaade edilmeyeceğini ilan etmişti. Bunlar Ukrayna’ya müdahalenin önkoşullarıydı. Zelensky’nin Nato güvencesi almadan Donbass halkı üzerinde katliama kalkması söz konusu olamazdı, çünkü  Rusya’nın bütün Ukrayna’yı iki saatte ele geçireceğine dair askeri planlamalar ortadaydı.

Peki Nato ve ABD Zelensky’ye böyle bir güvence verebilirler mi? Kuşkusuz ki hayır. Asya Pasifik’te ABD’nin başarısızlığı Çin’le doğrudan bir çatışma ihtimalini göze alamadığı için gelişti. Aynı durum, Rusya’nın silah üstünlüğü ile karşılaştırılınca daha da geçerlidir.

Bu yüzden hem Nato hem de Biden, Ukrayna üzerine bir Rus müdahalesi konusunda uluslararası anlaşmalar çerçevesinde kendilerini zorunlu kılan herhangi bir dayanak olmadığını, Ukrayna’nın Nato üyesi değil ortağı olduğunu ifade ediyorlar. Yani bir Rus müdahalesinde emperyalist dünyanın tavrı, artık herhangi bir işlevi kalmadığı söylenen yaptırımları daha da derinleştirmekten öteye geçemeyecektir.

Ancak bu durum bile hiç de hafifsenecek bir şey değildir ve esas olarak anglo sakson emperyalizmi kazançlı çıkacağı bu ihtimal peşinde koşmaktadır, çünkü böyle bir gelişme Avrupa’nın Amerika’nın ayakları dibine düşmesi demektir.

Avrupa, Amerikan pazarından vazgeçmediği, ABD’yle ittifakını dağıtmayı göze alamadığı sürece kendi başına Rusya’yla mevcut enerji politikasını sürdüremez. Bu durumda, Rus enerji hatlarıyla bağlantısını kesmek zorunda kalan Avrupa bütünüyle Amerika’ya bağlanmak zorunda kalacaktır. Bu, ABD emperyalizminin Avrupa üzerinde BOP’la sağlayamadığı üstünlüğü Ukrayna sorunu üzerinden kurması demek olacaktır.

Alman emperyalizminin bunalımı

Rusya’nın genel olarak batıyla ilişkileri geçen yılki Valdai konferansından beri  hiçbir öncelik taşımıyor. Avrasya politikası İran’ın da Şanghay İşbirliği Örgütü’ne asli üye olarak katılımıyla birlikte artık esas olarak Asya politikası haline dönmüş durumda. Rusya, Çin ve İran ittifakı batı emperyalizminin yayılma politikalarına karşı kendi alanlarını korurken dikkat ettikleri yegane şey dünyanın topyekün bir sıcak savaş içine yuvarlanmamasıdır. Rusya’nın Avrupa’yla diplomasisi böyle bir tehlikeyi uzaklaştırmak üzere sürdürülmektedir.

Ancak Avrupa’nın ve özellikle Almanya’nın doğu pazarlarına ve Rus enerji kaynaklarına bağımlılığı ise son derece hayati bir konumdadır. Almanya, enerji bağımlılığından çıkmak için yöneldiği yenilenebilir enerji kaynakları programında yaptığı yanlışlar nedeniyle bu kışa enerji stoklarını tamamlayamadan girdi. Rusya Ukrayna meselesinin Avrupa’yla siyasal sorunlara yol açmaması için Almanya’nın ihtiyacı olan gazı eski fiyatla Avrupa’ya akıtmaya devam etti. Bununla birlikte Almanya gereken enerji ihtiyacını hala tam olarak karşılayamamaktadır. Bunun sonucu olarak, emperyalist krizin pandemiyle katlanan sonucu itibariyle zaten enflasyonist bir baskı altında kalan Alman ekonomisi bir de yüksek enerji maliyetleriyle uğraşmaktadır. Kimi analizcilere göre Avrupa’da elektrik kesintilerinin yaşanması hiç de ihtimal dışı değildir.

Bu durumda küresel denge

Açıktır ki ABD emperyalizmi, Avrupa’yı kendi kontrolü altında tutsa bile içinde bulunduğu mali ve siyasal çöküntüler nedeniyle bu krizi yönetme gücünde değildir. Bu nedenle Biden, Putin’i uyardım gibi Avrupa’ya yönelik egemenlik söylemleri tuttururken CIA, Rusya’nın Ukraynayı işgal niyetine dair hiçbir kanıtları olmadığını açıkladı.

Gelinen yer itibariyle emperyalistler birbirleriyle rekabet içinde, içinde bulundukları krizin girdabında yuvarlanmaya devam ederlerken Rusya’yla ilişkilerinde kendilerine yönelik resmi ayar bu zirve vesilesiyle iletilmiş oldu: Nato’nun Rusya’yı tehdit edecek şekilde doğuya doğru yayılımı durdurulmalı ve bu resmi olarak güvence altına alınmalıydı. Biden bu bildirime karşı sessiz kalmayı seçti ancak önümüzdeki dönemde küresel denge bu gerilimler etrafında ilerleyecek.

Paylaşın