“Devrimci faaliyet yan gelip yatma hali için uygun bir pratik hal değildir.”
Ulaş Bayraktaroğlu
“Düzen bazen kaostan bile tehlikelidir dede…”
Mecnun Çınar (Leyla ile Mecnun)
“Yapılması gerekenler” listesinin; geç kalmışlıklar, tembellikler, unutmalar, boş vermeler ve benzeri sayısız hımbıllık yüzünden oldukça kabarık olduğu, “hımbılizm” belasından kurtulunamadığı, her saniye listenin daha da kabardığı “gerçeği” orta yerde duruyorken, devrimci kadroların gündelik hayatları, provokatif bir eleştiriyi hak etmiyor mu?
Gerçekten de anarşist –gerçek!- dostlarımızın kafesinde çay üstüne çay devirmeye (son gelen istihbarata göre çekirdek çitlemeye), bürolarda çene çalmaya, çok çeşitli biçimlerde “vakit geçirmeye/öldürmeye” hakkımız var mı?
Lanetlenmesi gereken bir “düzen” halini almış bu fiili Oblomov’luk vaziyeti, plansız programsız ama devrimci bir coşkuyla “yapılması gerekenler”listesine freestyle girişmekten çok daha gerici sayılmalıdır… Adeta planlı ve düzenli bir vurdumduymazlık yaşanmakta ve yaşatılmaktadır.
Mesela, büroda çene çalınacağına, o gün iki tane değer ailesinin evi ziyaret edilemez mi? “Şeyler düzeninin” albenili kıldığı zerzevatlara para döküleceğine, “tasarruf amacıyla (!)” mektup yazmak için A4 dosya kağıdı değil de, harita metod defter sayfası kullanan tutsaklarla dayanışma gösterilemez mi? Sürekli dert yanılacağına, her boşluk devrimci faaliyet ile doldurulamaz mı? Herkes listeyi dilediği gibi uzatabilir… Tüm bunlar ve türevleri tek başına ele alındıklarında, “kolayca yapılabilir” kategorisine girerler. Peki niçin tüm bunlar olması gereken düzeyde hayata geçirilememekte?
Birinci sorun öncü-devrimci kadrodadır. Deneyimli kardeşlerimiz, büroya her girdiklerinde, devrimci coşku ve disiplinle, başta kendileri öne atılarak, “harekete geçirici” misyonlarını oynamamaktadırlar. Fiilen kurulmuş olan “lanetli düzenin” müsebbibi olmalarına rağmen, kendilerini konformist “şikayetçilik” pozisyonuna hapsetmektedirler.
İkinci sorun, mücadeleye yeni atılmış devrimci gençliktedir. Kuşkusuz burada “sorun” ile “sorumluluğu” birbirinden ayırıyorum. Şöyle ki, imam-cemaat diyalektiği üzre, bu gençlere “devrimci pratiğin kesintisizliği”, devrimcinin tüm hayatını devrimin ihtiyaçlarına göre şekillendirmesi gerektiği bilinci verilmemiş ise, ki bu bilinç en başta somut pratik ile yaratılabilir, bu genç devrimcilerin “sorumlulukları” tartışma konusu yapılamaz. Ancak (!) şunu rahatlıkla belirtebiliriz ki, hiçbir genç atıllığa mahkum edildiği “ana” boyun eğmek zorunda değildir. Aksine her seferinde kendi pratiğiyle öncü olmalı ve öne atılmalıdır. Ortamın eleştirisini yapmalı ama asla bununla yetinmemelidir, bizzat pratik atılımı da özgücüyle gerçekleştirmelidir. Emin olunmalıdır ki, kimse devrimcilik yapanın elini tutamaz.
Elbette her sabah büroda buluşup “bugün ne yapsak acaba?” diye düşünerek harekete geçmek, ideal bir hal değildir. Sadece tembellik düzenine karşı, devrimci bir kaosun tercih edilmesi gerektiğini belirtmek istedim. Hımbılizmden rahatsız olanların, “şikayetçiliğin” ötesine geçebileceklerine işaret etmek istedim.
“Yapılması gerekenler” listesinin kabarıklaştığı momentlerde planlama yapılmazsa, bazı başlıkların unutulması, atlanması, araya gitmesi kaçınılmazdır. O yüzden bugün için planlı çalışma, başarı için şarttır. “Plan” derken nasıl bir şeyden bahsediyoruz? Lise çalışmasını artırmak da bir plandır ama uzun vadeli… Biz konumuz itibariyle kısa vadeli, günlük-haftalık-aylık planlamalardan bahsediyoruz. Örneğin; günlük bir planda, kimlerin, hangi işi, hangi zaman aralığında ve nasıl yapacakları belirtilir ve tüm gün bu şekilde örgütlenir. Her günün başında plan üzerinden geçilir, günün sonunda ise planın hayata geçirilip geçirilemediği denetlenir ve günün eleştirisi-özeleştirisi yapılır. Günlerden oluşan hafta, haftalardan oluşan ay da bu diyalektik üzre planlanır.
Günlük planın üzerinde duruyoruz, çünkü orta-uzun erimli planlar yapılıyorsa da “günler” bu amaç doğrultusunda seferber edilemiyor… Haftalık planda “duvar örme kararı” alınıyor ama sabah sekizde ne harç karan var ne tuğla taşıyan… Sonra da “duvar örülemedi” oluyor; halbuki olan şey “duvar örememek” değil, “örmemektir”…
Gündelik hayat devrimcileştirilmelidir… Hemen şimdi!