*”Aynı köke bağlı ağacın dalları gibiydik
Hazan vurdu yazımıza dört bir yana serildik
Güzeldik, güvendik, yitirdik, sabrettik
Hiç tükenmedik
Vurdu hayat bizi
Uzak düşürdü kader
İçimize beton gibi döküldü keder
Ne fark eder
İnanmış yürekleri ayırmaya ne güç yeter
Nede kudret
Gün gelir döner devran
Hesabı sorulur elbet
Umudun tükenmediği yerde devam eder hayat…
BİR GÜN MUTLAKA…”
Genel olarak dünyada, özel olarak Anadolu-Mezopotamya topraklarında gelişen süreçler göstermektedir ki gelecek zaman, zor dönem devrimciliğini işaret etmektedir. Bütünüyle dünya sosyal, ekonomik, kültürel ve kaçınılmaz olarak politik bir çöküş yaşamaktadır.
Açların, yoksulların ve ezilenlerin çoğunluk olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Ve geleceği bugünden görmeye çalışan devrimciler olarak biliyoruz ki, bir devrimci örgüt günümüzde olduğundan çok daha fazlasıyla gelecek için yaşamsal bir önem kazanmıştır. Böylesi bir dönemde mücadelemiz içerisinden yükselen öncül onur isimlerini devrimci düşünce ve pratikleriyle anmak ve anlamak ise her zamankinden daha büyük bir öneme sahiptir. Böylesi süreçlerde, onların ideallerini gerçekleştirebilmek için tarihe bıraktıkları mirasa sımsıkı sarılmak ve o idealleri aynı ruhla geleceğe taşımak her zamankinden daha fazla gereklidir.
Yol uzun, sorun çoktur ama tarihin akışını etkilemek isteyenlere düşen görev, duruşumuzu sağlamlaştırmak ve adımlarımızı hızlandırmaktır.
Ve tarihimizin her adımı bu duruşun ve yürüyüşün emekle, can bedeliyle ödenmiş örnekleriyle bezenmiştir. Her günümüzü adıyla onurlandıran bir devrimci vardır bu yürüyüşümüzde. Ve attığımız her adımda onları anmanın, onları yaşatmanın nedeni de yollarını yol, deneyimlerini ışık edinmek ihtiyacıdır.
Ve bu gün Görkem günüdür.
Görkem Tuğal (Nurhak Cem) Efrin’e yönelik işgal saldırısında 27.01.2017 tarihinde ölümsüzleşen, ama kısacık yaşamında kendisinden çok şey öğrendiğimiz bir yoldaşımızdır.
Görkem, sistemi bütün boyutlarıyla sorgulamış ve insanı köleleştiren ve kendine yabancılaştıran bu sisteme karşı tavizsiz bir eleştiriyi, tavizsiz bir mücadeleye dönüştürerek, cepheden sürdürme kararını vermiş devrimcilerden idi. Onun sisteme yönelik eleştirileri bütünüyle bilimseldi ve yaşamını bu hedefe odaklayarak düzenledi.
O, bu devrimci duruşunu, düzenin karşısında hiçbir zaman eğilmeden sürdürdü. İnançlarındaki kararlılık eylemindeki kararlılığın zeminini oluşturuyordu. Kurmayı düşlediği dünya için önerdiği yaşam değerlerini kendine rehber edindi: Devrimci dayanışma ve siper yoldaşlığı konusunda tereddütsüz bir içtenlik; devrimci örgüte bağlılık ve pratiğe olduğu kadar teoriye verilen büyük önem onun temel özelliklerindendi.
Bugün Görkemi ve bu görkemli adları anmak demek, sadece adlarını her yerde haykırmak değil, ama esas olarak bıraktıkları mirası sahiplenerek daha ileriye taşımak demektir.
Çünkü Görkem ve o görkemli isimler anılarda kalan bir geçmiş değil, geleceği kuran yapı işçileridir.
Onları anmak, onlar için ağıt yakmak ya da duygusal törenlere aktarmak değil, can bedeli ödeyerek sürdürmek istedikleri sınıf savaşımın gerçekliğinden kopmadan bu uzun koşunun bir etabını sırtlanmak, geleceğin inşası için sorumluluk üstlenmek demektir.
Onları anmak, onlar için coşkulu methiyeler düzmek değil, yolunu gösterdikleri devrimci mücadeleyi, bugünün koşullarında ve bir üst düzeye yükseltmek demektir.
Yani onları anmak demek, devrimciliği çoğaltmak, yaygınlaştırmak ve karşılıklı saygı ve paylaşımla donanmış bir yoldaşlığın üzerinde ortak kavgayı sürdürmek demektir.
Ancak bu mirasa sahip çıkmak için daha fazlası gerekmektedir. Küçük-burjuva sınıf zemininden, onun ideolojik-politik anlayışından kopamamak ya da eleştiri yeteneğinden yoksun bir tanımlamayla “geçmiş mirası” üzerinden kendini var ederek onlara sahip çıkmaya çalışmak Görkem’i ve görkemli savaşçıları anlamamak demektir. Dünyada estirilmeye çalışılan bu ideolojik-politik gerici rüzgâr karşısında tutunamayanların gelecekte karşılaşılabilecek fırtınalar karşısında büyük savrulmalar yaşaması, devrimci değerleri erozyona uğratması kaçınılmazdır. Zira, maddi-manevi bütün varlıkların kesintisiz olarak değiştiği gerçeği komünist alfabenin ilk harfidir. Kimliğin hükmü dünde değil, bugünde anlamlı ve değerlidir. Ve devrimcilik bu bilimsel tanıma dayanan bilinç üzerinden yükseldiğinde anlamlıdır.
Ama bir devrimci için hiçbir şey için geç değildir. Mücadelemizde geleceği de kucaklayabilecek yeni kimlikler yaratmak “keşke” diyerek geçmişi sırtlarında bir yük olarak taşıyanların değil, geçmişin eleştirel değerlendirmesini yapıp yepyeni bir dünya için yola düşmekle olacaktır.
Bu noktada ölümsüzlerin ve tutsakların durduğu yer de kuşkusuz ki önemlidir. Ama kavgamız doğurgandır. Kavgamız yeni Görkemlere, Hüseyinlere, Eylemlere gebedir. Bizler, dünyanın her köşesinde dünden bugüne devrim yolunda yitirdiğimiz tüm devrimcilerin, tüm devrimci kuşakların ayrımsız olarak mirasçısıyız. Egemen sınıfların kontrolünde olan tarihin tekerliğini bu birikimler üzerinden yönlendirebiliyoruz. Bu yaklaşım bizim temel değerlerimizden biridir.
Ve daha da ileriye giderek ekliyorum, bu miras özellikle bize aittir. Ve onu herkesten çok temsil etmeye kararlıyız. Çünkü onların uğruna öldüğü davayı ve değerleri beynimizle ve yüreğimizle içselleştirmişiz. Bu değerleri yaşatma ve ileriye taşıma azmine ve yeteneğimizi her gün dünden daha fazla geliştirme çabamız bundandır. Bilinçsiz olmayı da yürekten yoksun düşünmeyi de reddediyoruz.
Bu nedenle öncelikle sınıfsal-ideolojik bakış açımız ve somut gerçekliğimiz üzerinden düşünerek kararlı ve direngen durmak gerekiyor. Zamanını doldurmuş, pratiğiyle iflas edip tükenmiş, bugün için sonuçsuzluğu belli olan küçük-burjuva devrimciliğinin bu alanda yapabileceği bir şey yoktur.
Bu devrimcilik anlayışı, bu mirası temsil etme ve yaşatma gücünden ve yeteneğinden yapısal olarak yoksundur.
O halde gün görkemli bir savaşa hazırlanmak için görkemli bir parti yaratmanın; görkemli direnişlerle görkemli zaferlere yürümenin günüdür.
Gün böylesi bir görkemli savaş için birlikte olma günüdür!
*Görkemle en sevdiğimiz şiirdir.