Hüseyin Ataş

Hüseyin Ataş yazdı: O Tulumu Giyme Yavrum!

Adana’da Kürkçüler Hapishanesi’nin kapısındayım. Yağmur yine sicim gibi yağıyor. Kardeşim Ali’yi görmek için bir aydır bekliyorum bu günü. Tüm tutsak yakınları ile artık dost olmuşuz. Urfalılar bu görüşe gelmediler. Çok uzak yerlerden gelenler var. Bizler yakından geliyoruz diye yemekler yapıyor ve hep birlikte sıramızı beklerken yemek yiyip sohbet ediyoruz. Zamanla bir aile gibi olduk. İçeride canlarımız yan yana dışarıda bizler. Öyle ki; görüş gününden önce başlıyoruz telefonlaşmaya. Gelenler ihtiyaçları paylaşıyor, gelemeyenler mutlaka notlar yoluyor. Kapıda o pis bakışlı adam belirdi, isimleri okuyor;

“Hasan, Ahmet, Hüseyin vs. gelin” dedi. Benim adımı okumadı. Ben hızlıca öne atılıp sordum;

“Ali, ben Ali’nin abisi neden adımı okumadın?”

“Ali cezalı”

“Nasıl cezalı”

“Çünkü tek tip için direniyor.” O an bağırıyorum:

“Onurumsun Ali. Tabi ki direnecek ona diz çöktürmeyeceksiniz.”

Ve tüm aileler benle birlikte bağırıyor “Evlatlarımızın yanındayız.”

AKP iktidarının, son çıkardığı KHK ile ‘’Tek Tip Elbise’’ uygulamasını hapishanelerde bulunan siyasi tutsakları teslim almanın bir aracı olarak kullandığı bilinmektedir. Öncelikle cezaevi terimi yerine hapishaneyi kullanmamın bir politik bir tercih olduğunu belirtmek isterim. Devrimci, yurtsever bir tutuklu yada hükümlünün orada esir olması fikirlerinin halka taşınmasını engellemek ve topluma korku yaymak içindir. Dolayısıyla adli suçlular için hapishane bir cezaevi olabilir; fakat bizler için sadece bedenimizin hapsedildiği dört duvardır.

KHK’nın çıkması ile Türkiye’nin birçok hapishanesinden direniş haberleri gelmeye başladı. Tüm devrimci ve yurtsever tutsaklar o tulumun onurlarına yapılmış bir saldırı olduğunu ve ne pahasına olursa olsun giymeyeceklerini deklere ediyorlar. Bu konuya dair tutsaklar cephesinden söylenecekler zaten söyleniyor ve yapılıyor. Ya biz, biz evlatlarımız, sevdiklerimiz için ne yapacağız?

Onlara giydirilmek istenen tulum aynı zamanda bize de giydirilmek istenmiyor mu?

Görüşlerde karşılaştığımız muamele OHAL’le birlikte kabul edilemez bir hale gelmedi mi?

Canımızdan çok sevdiğimiz, bin bir emekle büyüttüğümüz yanında olduğumuz canlarımız orada onurumuz için direnirken, zulme uğrarken sessiz sedasız susacak mıyız?

Tabi ki hayır! Onların verdiği mücadeleye güç vereceğiz. Onların yanında olduğumuzu dosta düşmana haykırmalıyız. Çünkü zalimler onları yalnızlaştırarak tüketeceklerini biliyorlar. İzin vermemeliyiz. Tulumu giymeyi reddetmelerini desteklemeliyiz. Bu onlara daha da güç verecektir. Hapishane kapısında karşılaşılan her türlü hukuksuzluğa birlikte itiraz etmeliyiz. İçeride canlarımız nasıl kol kola ise dışarıda da bizler kol kola girmeliyiz. Unutmayalım faşizm sesten korkar, ses çıkartalım. Ve buna bugünden başlayalım. Yazdığımız her mektupta “O tulumu giyme yavrum” yazalım ve yanlarında olduğumuzu söyleyelim. Onları orada esir alanlar, onların yalnız olmadıklarını okusunlar. Tek tip elbiseye karşı yapılacak her mücadeleyi desteklemeliyiz. Her açıklamada yer almalıyız. Çünkü evlatlarımız için yapacağımız en önemli şey bu aşamada budur. Bizi yalnız bırakmayın, onları yalnız bırakmayalım. Bizler anneyiz, babayız, kardeşiz, eşiz. Ve birlikte olursak faşizme diz çöktüreceğiz.

Ve ben tekrar haykırıyorum:

“Ali Okutan, Özgür, Murat, Nazlı ve tüm kardeşlerim ,yalnız değilsiniz. Devrimci tutsaklar onurumuzdur. Siz içeride biz dışarıda ezeceğiz faşizmi.”

Paylaşın