Gündem, Mehmet Yılmaz Kaya, Umut Yazıları, YAZARLAR

Adalet Paketle Değil Devrimle Gelecek – Mehmet Yılmaz Kaya

Yeni yasama yılında ilk gündemin “yeni yargı paketi” olacağı iktidar partisi tarafından bir taslakla kamuoyuna duyuruldu. Adalet Bakanı Gül “Yargı reformunda birinci paketimiz düşünce ve ifade özgürlüğünü daha da güvenceye alıcı, tutuklamadaki keyfiliği, uygulamadaki farklılığı ortadan kaldıran düzenlemeler içeriyor.” dedi.

Bu tasarı “Tutuklamadaki keyfiliği ortadan kaldıryor” diyor bakan. Bugüne kadar süren tutaklamaların keyfiliğe dayandığını kabul ederek, bunun ortadan kalkacağını beyan ediyor. Ne ile? Siyasi yargılamalarda tutuklu yargılanmayı 1,5 yıl ile sınırlayarak. Bu demek ki; siyasi saiklerle hedef alınan kesimler 1,5 yıl hukuki olarak hapishanelerde tutulmaya devam edecek. Ayrıca bir açıklamanın haber ya da eleştiri niteliğinde mi yoksa örgüt propagandası mı olduğuna mahkemeler karar verecek. Bu madde ile ilgili haberler servis edilirken, “haber ve eleştiri suç olmaktan çıkacak” ifadeleri basında yer alıyor. Bugüne kadar yasal olarak suç muydu? Elbette değil. Zaten “Kimse düşünceleri ya da gazetecilik mesleği gereği hapishanelerde değil ki”. Pakete göre, suç ayrımına mahkemeler karar verecek deniyor. Peki dün kimler karar veriyordu? Cübbeli Ahmet mi, cübbeli AKPliler mi? Meseleyi hukuksal zeminde ele alanlar açısından bu sorular ve tartışmalar uzar gider.

Oysa gerçekte olan yasada neyin yazdığı değil, nasıl uygulandığıdır. Bu da rejimlerden bağımsız işlemez, işleyemez. Rejimin karekterinden bağımsız bir yargılama ya da yasa yapmak mümkün değildir. Tıpkı bugün Erdoğan rejiminde olduğu gibi; belirleyen yasalar değil, yasaları yorumlayan ve uygulayan rejimin faşist karekteridir. Bunun en üst örneği bizzat Erdoğan tarafından Demirtaş ve Yüksekdağ’ ı hedef alan “Onları bırakmayız, bırakamayız” açıklamasıdır. Amaç böyle hasıl olunca faşizmin kara cübbesini giyenlerin yapacağı tek şey bunu yasalara dayanarak uygulamaktır.

Faşizm iktidarda oldukça, onunla yasa tartışması yapmak, “reform”, “olağanlaşma” veya beklemek, faşizmin kendiliğinden çözüleceğini beklemek kadar ham hayaldir. Bu hayale kapılanlar militan-meşru mücadele gerçeğinden koparak hedef olmaya ve kendiliğinden çözüleceğini bekledikleri faşizm tarafından çözülmeye mahkum olacaktır. AKP-MHP faşizmi tıkanmıştır. Yargısıyla, ekonomisiyle, tüm kadrolaştığı kurumlarıyla tıkanmıştır ve bunu aşmaya yönelik adımlar atması kaçınılmazdır. Ancak bu tıkanmayı aşmasının yolunu “baskı ve savaşla yürütemedi, iktidarda kalmak için esnemek zorunda” olarak formule etmek ve bunun karşısında da “demokrasi” kırıntısı beklemek yanıltıcıdır. Doğru olan iktidarını uzatmak için tıkandığını düşündüğü yerleri kendi adına daha sağlamlaştıracak yekpare hale getirmek için çalışmaya devam edeceğidir. İktidar sömürgeci savaşı en keskin biçimde yürütmek üzere kurgulanmış ve uzun vadeli kendi planlarını yapmıştır. AKP, kaç yasa paketi gelirse gelsin hepsi bu planın ayağına dolanmayacak şekilde uygulanacaktır. Kürt Özgürlük Güçleri’ne yönelik imha ve tasfiye süreci Erdoğan rejiminin aynı zamanda en bağlayıcı ittifak ilişkilerinin temel gündemlerinden biridir. Ergenekonla kurduğu ve ona güç veren ittifak ilişkisinin ana gündemlerinden biri budur. Bu nedenle uzun bir zamana yayılarak kademe kademe sürdürülen imhaya dayalı “çöktürme” saldırıları mola verilemeyecek düzeyde iktidar için hayatidir. O nedenle dünyanının en “demokratik yasaları” meclisten çıksa dahi ilk giriş cümlesinde “Kürtler ve devrimciler hariç” yazacağı bilinmelidir.

Savaşın bir başka boyutu sınıf mücadelesinde keskinleşmektedir. Yoksulluğun getirdiği öfke ve kitlesel patlama dinamiği hiç bir ihtimali es geçmeden iktidar için kontrol etmek durumunda olduğu varlık vazifelerindendir. Ayrıca bu sadece mevcut iktidar için değil, sistemin bekası adına sermaye güçleri açısından stratejik ortaklık meselesidir. Bu ihtimal iktidar güçleri tarafından yasal düzenlemelerle engellenecek bir durum değildir. Çünkü tüm ayaklanmalar yasadışıdır. Bu nedenle sömürülen sınıfların hareketlerine baskının yeniden yeniden üretileceği bir dönem yaşanmaya devam edecektir. Özellikle insanlığın kurtuluş yolu olan sosyalizm ideolojisinin işçi sınıfı ve ezilen sınıflarla hemhal olmaması için içerden ve dışardan ideolojik tahrifatların hız kazanacağı, rızanın başka düzen partileri ile üretilmesi, bu da olmuyorsa, krizin derinlik boyutlarına göre “devrimcilik” görüngülü reformizmin parlatıldığı önlemler alınacağı da aşikardır. Buna paralel olarak “devrim- sosyalizm” propaganda ve ajitasyonu yürüten yapıların örgütlenme alanlarını kısıtlayıcı, psikolojik savaş yöntemlerinin ve operasyonel süreçlerin devreye konulacağı görülmelidir. İktidarın tüm parametreleri “uzlaşıya” göre değil, savaş gerçekliğine göre şekillenmiştir. Onu durdurmak ancak bu gerçekliğe göre yaşamaya ve konumlanmaya göre mümkün olacaktır.

Saray rejimi iktidarda olduğu sürece yasalardan, şikayetlerden, mahkemelerden, hukuktan, meclis çalışmalarından, kınama açıklamalarından, ezilenlerin lehine bir fayda beklenemez. Mücadelenin temel dinamiği bunlar üzerine inşa edilemez. Bunlar ancak devrimci fikirleri propaganda etmek üzere kullanılan taktik araçlardır. Engellemenin boyutu ne olursa olsun, “devrimci – nin” görevi, devrim ajitasyonu ile sokakta olmak, çelişkinin derinleştiği yerlerden kırılma noktaları yaratmaktır.

Faşizme karşı tüm mücadele araçları meşrudur, haktır. Tüm bunları eş güdümlü kullanmak, güçleri aynı anda, aynı hedefe, farklı kanallardan seferber etmek önemlidir. Her araç devrim talebini kitleselleştirmek, onu örgütlemek üzere kullanılır. Bugün her alanda devrimi ve partili kimliğini büyütmek, kitleselleştirmek ve örgütlenmek zaferi gerçekten isteyenlerin temel görevidir.

Paylaşın