”Tarih tekerrürden ibarettir.” Tarihin tekerrürünü bekleyenler için evet. Tarihi bir ”kahramanlıklar” hikayesi olarak ele almak yerine onu meydana getiren sınıfların uzlaşmaz çelişkilerini okuyan ve geçmişten aktarılanların yanında şu anın koşullarının içinde tarih yazan bir özne olmanın bilincine erişenler içinse asla!
”Tarihte her şey iki kez yaşanır. İlkinde trajedi, ikincisinde komedi olarak.” demiştir Marks Hegel’e atıfta bulunarak. Aynı zamanda bu sözü söylerken diyalektiğin, değişimin ve dönüşümün yasalarından dem vurur. ”Tarih her zaman farkla tekrardır.” der Deleuze ise. ”Mazi kalbimde yaradır/Bahtım saçlarımdan karadır/Beni zaman zaman ağlatan/İşte bu hazin hatıradır.” Belki şarkıda da geçtiği gibi duygu dünyamızda hatıranın hazinliği, geçmişte kalanın çoktan değişmiş olmasıdır. Artık geçmişe mazi denmiştir zira ”aynıyla” tekrara imkan kalmamıştır. Dere örneğine benzer bu. “Aynı derede iki kez yıkanamzsın.” Sular akıp gitmiştir, aynı dere yoktur. Biz değişmişizdir, aynı biz yoktur. Şimdi o dereye ilk girişimiz bir hatıradır. Fakat bugün bize, yeni bir derede yine ilk defa yıkanma şansını vermiştir.
Devrimciler için geçmiş tecrübe, gelecek potansiyel doludur. Fakat ne her yaşanan herkes için ”tecrübe” niteliği taşır ne de gelecek, bir ”potansiyel.” Çünkü herkes doğanın diyalektiği karşısında aktif bir devrimci konumlanış gerçekleştiremez veyahut bir tohumdaki elma olma potansiyelini göremez. Bu tamamen çelişkinin ve onunla birlikte açığa çıkan enerjinin gerçekleştirdiği kopuşun ve sıçramanın kıymetine vakıf olanlar, aynı zamanda mevcut durumun tahlilini devrimci bir okumaya tabi tutanlar içindir. Geçmişten yapay bağlarını koparamayan, mücadeleyi bulunduğu alanda örgütleyemeyen ve bugünün yeni verileri karşısında devrimci konumlanış gerçekleştiremeyen herkes sürer durumculuğun derin kuyularında, aslında ”yankılanan” sesi yeni bir müjde olarak duymanın yanılgısına mahkumdur. Elbette ki tüm geçmişlere ortaklık, tikel olmayan bir tarih değerlendirmesinin ışığında ondan bugüne kıvılcımlar ve yeni patikalar çıkarabildiğimiz ölçütte önemlidir. Bugünkü konumumuzun “layıklığına” bakmadan salt bir tarih övücülüğü ya da eleştirisi kayıptır. 71’in kopuş diyalektiğindeki cüretle ortaklaşabilmeli fakat yeri geldiğinde “Deniz, Mahir, İbo olunacaksa, onlara sırt çevirmek gerekir” diyebilmeliyiz zira ”Kıyıdan uzaklaşmayı göze alamayanlar, yeni yerler keşfedemezler.”
Kurtarıcının varlığı gibi ütopik bir fikir mi, “mevcut sistemin, artan çelişkileriyle zaten çözüleceği” fikri midir devrimci harekete bu eylemsizliği, küçük zaferlerle yetinme hissiyatını veren? Mevcut durumda devrimciler öz-gücünü fark etmeli ve bunu, öncülüğüne büründüğü sınıfla her ortaklaştığı alanda somutlaştırmalıdır. Kurtarıcı yanılsamasıyla zihinlerde yer edinen öncünün kitle hareketinin yerini alacağı yanlışına kapılmamalı yahut kendiliğindenliğe terk etmemek suretiyle kitle hareketinden şüphe duyulmamalıdır. Devrimciler kurtarıcılardan kurtulmalıdır. Bugünün gelişen ve değişen koşulları, sürekli olarak verili durumunu yenileyen sisteme karşı bizlere yeninin keşfini zorunlu kılıyor. Şimdi, o konforlu alanlarımızı zedelemenin, alışmışlığın kazandırdığı kayıtsızlığı, bağışıklığın getirdiği direnci yenmenin ve güncellemenin vaktidir. Artık -pek de öyle olmayan- güvenli alanlardan uzaklaşmak ve terk-i diyar eylemek gerekmektedir. Çünkü en iyi örneklerini isimsiz sıra neferlerinde de gördüğümüz gibi büyük keşifler, büyük riskler ve hatalar barındırır. Yeni ve hayal ettiğimiz ölçütte bir çıkışın ilk izleri ancak terk-i terkle -terk etme eylemini dahi terkle- bırakılacaktır çünkü ancak bu minvalde büyük bir kopuş bizlere toplumsal çelişkilerimizde yeni kapılar açacaktır. Elbette ki geçmişten sıyrılmak değil aksine geçmişi, bugünün değişmiş koşullarında yeniden yaratabilmenin yoludur bu. Yani bu yolla geçmiş ve gelecek iki ayrı olgu olmayacak geçmişle ortaklık sağlanacaktır. Leyla’dan geçmiş olup çöllere düşen Mecnun’un Leyla’yla karşılaşınca onu tanımayıp ”Leyli de menem, Mecnun da menem” demesi gibi iki tarafın ortaklığıdır terk-i terk. Değişimin kaçınılmaz varlığında tüm geçmişlerin ve geleceğin ortaklığıdır.
Doğanın ve toplumların belirli yasalar içinde değişim ve dönüşümü, evrendeki hiçbir şeyin “kendiliğinden” bir konumlanışı olmamasıyla birlikte kaotik ve çift yönlü bir diyalektiğin varlığı bizleri tarihimizi ve sınıfsal gerçekliğimizi anlamaya çalışırken bilimsel açıklamalara yönlendiriyor. Sınıfların, doğanın ve hatta insanın çelişkilerini incelerken başvurduğumuz diyalektik doğrudan “düzensizlik” kavramıyla ilişkilidir. Termodinamiğin en önemli yasası: “Entropinin” yani maddenin yapısındaki düzensizliğin artışa sürüklenmesidir. Termodinamiğe göre tersinir hiçbir sistem yoktur. Sistem kaosa sürüklenmeye meyillidir. Düzensizliğin artışının bir sonucu olarak evrendeki her şeyin zıddıyla var oluşu ve yeniyi meydana getirişi bizlere çelişkiyi ve zoru zorunlu kılmaktadır. “Eksik olma durumunun yarattığı, eksik olmayana ulaşama edimi, kopuşunun yaratılmasının öncel koşuludur.” Tarihsel olarak bugünde konumlanışımız ve geçmişten kopuşumuz örneğine gelirsek meydana gelen kopuşta ortaya çıkan eksik parçaların yarattığı boşluk mutlaka yeni koşulda tamamlanma gereği duyacaktır. Proleterya-burjuvazi çatışmasında da görmekteyiz ki üretim araçlarını elinde bulunduran sınıfa emeğini bir ücret karşısında satmak zorunda kalan sınıfın “eksik olma durumu” hiç şüphesiz saatlerce bir fabrikada üreten ve ürettiğine sahip olamayan işçinin yaşadığı yabancılaşmadaki “yanlışlıktır.” Maddenin yapısında olduğu gibi sınıfsal anlamda da sistem kaosa sürüklenmektedir fakat bu kaosun seyrine ve sonucuna müdahil olması gereken devrimcilerin ve işçi sınıfının rolünü göz ardı etmek büyük bir yanılgıdır. Evet değişim mutlaktır fakat kitle hareketinin rolünü bu kesinliğe dayanarak hiçe saymak bizleri nihai bir sonuca çıkarmaz zira çelişkiler sandığımızdan daha karmaşıktır.
Bugünün inşası için devrimciler her şeye sahiptir. Tarihimiz ve uzlaşmaz çelişkilerimizin bize zorunlu kıldığı değişimin ışığında statükoyla kesintisiz bir savaş vermeliyiz. Devrimci bir çizgi bize her zaman konumlanışın ne için konumlanış olduğunu hatırlatacaktır. “Mevcut durumumuzu tespit etmek bir şey, durumumuzu proleterya devriminin zaferi için değiştirerek, geliştirmek iradesini göstermek başka bir şeydir.” Yeninin inşası hiç şüphesiz hazır formüllerle olmayacaktır. Aksine durumumuzu kavrayışımız arttıkça daha da karmaşık bir hal alacaktır tuğlayı doğru yere koymak. Fakat yapıyı tamamlama eğilimi devrimcinin sahip olduğu özde mevcuttur ve son muhteşem olacaktır!
