İsmail Güldere, Umut Yazıları

Fiili meşru mücadelenin militanlaşması – İsmail Güldere

Toplumsal mücadele dinamiklerinin sokak eylemlerinde korku çitlerini yıktığı, faşizm ise kurumsallaşmasının en yoğun olduğu dönemi yaşıyor. Bu durum toplumsal mücadele dinamiklerine yeniden sokağın, özgürlük gücünün önemini kavratırken, faşizme karşı mücadelede de yeni bir devrimci eylem sürecinin örgütlenmesi gerektiğini anlatıyor. Faşizm de benzer histeri ile kurumsallaşmasının en yüksek aşamasında yoğunlaşmasını bozacak her gücü ezme kararlılığını tekrarlıyor. İşçi sınıfı ve ezilen halklar sıkışmış eylem tarzı ile kör dövüşene dönen sokak mücadelesinin faşizmi yıkmadaki kısır döngüsünün çelişkisini, faşist iktidar ise kurumsallaşmasının en yüksek aşamasında beliren çöküş dinamiğinin kaçınılmaz çelişkisini yaşıyor.

Boğaziçi eylemleri ile görünürlük kazanan toplumsal mücadele dinamiklerinin yeniden yan yana gelip seslerini güçlü bir şekilde birleştirmelerinin yaratmış olduğu kendine, örgütlü gücüne güven durumu işçi sınıfıyla, kadın mücadelesiyle, Kürt halkıyla, birleşik devrimci güçlerle buluşarak büyümeye devam ediyor. Yan yana gelişlerin kitleselleşmesi, birleşik mücadele ve bundan sonrasının hepimizde olduğu vurgusu her geçen gün daha fazla önem kazanıyor. Sokak kitleselleşiyor, eylemler büyüyor ancak sokak her gün faşizmin polisleri tarafından bir daha tekrarlandığında daha sert olmak üzere düzenli olarak çok defa eziliyor. Öğrenci, kadın, işçi eylemleri her yerde en sert saldırıların yaşandığı, yaralanmaların, işkencelerin, tacizlerin yaşandığı vahşet yerlerine dönüşüyor. Her geçen gün sayıları arttırılan polisler ve onlara ek paramiliter güçlerle komplike saldırılar örgütleniyor. Eylemler başlamadan kuşatılan alanlar bir süre sonra eylem alanlarına varacak olanların aklını da kuşatıyor. Faşist iktidar zor gücünü bu düzeyde örgütleyerek gelişen eylemleri de kendine göre dizayn ediyor, eylemleri objektif olarak yönetiyor.

Faşist iktidar şok terör taktiği* ile saldırılarını genişleterek önce toplumsal mücadele dinamiklerinin buluşma gündemlerini çoğaltıyor, sonra birleşme noktalarını parçalıyor ve ayrı ayrı bir araya gelişleri gelişmeden eziyor. Bir gündemden diğerine yetişmeye çalışırken bu gündemlere verilen cevaplar cılızlaşıyor, gündemler ile ilgili etkili, nitelikli, güçlü bir çıkış yakalanamıyor. Bir taraftan toplumsal mücadele dinamikleri çok başlıklı saldırılarının hedefi olurken bir taraftan da faşist iktidarı çok yönlü kuşatmaya almanın avantajını elinde tutuyor. Fiili meşru mücadele noktalarının oluştuğu bu alanlarda temel kriz ise militanlaşma, gerçekleşen eylemlerin bir hak arama ya da mağdurluk düzeyinin üstüne çıkacak sıçramayı örgütleyememesi oluyor. Her biri işçi, kadın, öğrenci, yoksulluk, kürt sorunu vb. ülke gündemini belirleyici başlıklar olarak ilk sıralarda yer alırken yine hiçbiri ülkenin gündemini kendine lehine dönüştürecek mücadele değişikliğinde öncü rolü oynayamıyor. Bu dağınıklık ve fiili meşru mücadele de militanlaşamama faşizmi en zor dönemini yaşarken güçlü kılıyor.

Faşist iktidarın içinde bulunduğu çöküş sürecinin somut teşhiri kendi çürümüş yöneticileri eli ile dahi bu kadar ayan beyan ortaya saçılırken, birleşik devrimci güçlerin mücadelesi bu faşist iktidarı darbeleyecek fiili meşru mücadelenin ancak ve ancak militanlaşarak başarı kazanacağı gerçekliğini en açık haliyle artık pratik kılmasını gerektiriyor. Çünkü sosyal medyada, televizyonlarda artık eylemcilerin nasıl dövülerek gözaltına alındığı değil, nasıl mücadele ederek polisi püskürttüğü, barikatları yıktığının konuşulması gerekiyor.

Faşist iktidar hem kendi iktidarını korumak hem de bağlı bulunduğu sermaye sınıfının özel savaş örgütü olarak kendi sınıf çıkarlarına karşı olan ne varsa onu ezme ve yok etme faaliyetini yürütüyor. Gerçekleşen her direnişe benzer bir mantıkla hazırlık yapıyor, planlar çıkarıyor. X alanı, y örgütü, c birleşik güçlerinin tüm potansiyellerini ve yapacaklarını hesaplayarak saldırı güçlerinin sayısını, envanterini, takviyesini hazır ediyor. Bu sebepten eylem alanına hazırlıklı çıkan güçler son aylarda gördüğümüz her çarpışmada yeni bir şeyle karşılaşmayarak alandan yenen taraf olarak çıkabiliyor. Burada faşizmin akılını alabilecek yaratıcılık ve yöntem arayışına girmek gerekiyor. En genel anlamıyla dünya devrim deneyimleri oluşum süreçleri itibariyle binlerce ayaklanma, barikat mücadeleleri, şehir savaşları pratik deneyimlerini barındırıyor. Bunlara ayrıca bakılabilir, Türkiye işçi sınıfı ve ezilen halklarının mücadelesi ile sentez yapılabilir.

 Clausewitz’in savaş üzerine adlı eserindeki ünlü deyimiyle “savaş, politikanın başka araçlarla devamıdır”, sözünün niteliğinden de anlaşılacağı üzere yaşanılan süreç Türkiye kapitalist-faşist sermaye güçleri ile Türkiye işçi sınıfı ve ezilen halklarının savaşımıdır. Savaşın boyutu farklı alanlara ve güç niteliğine göre değişiklik sunsa da bu yaşanılan ezen ve ezilenler arasında bir savaş olduğu gerçeğini değiştirmez. Çünkü kapitalist-faşist sermaye iktidarı alan fark etmeksizin silahlı güçlerini üniformalı ya da üniformasız işçi sınıfı ve ezilen halkları yok etmek için her fırsatta kullanıyor. Bu durumda toplumsal mücadele dinamikleri bu savaşın varlığını önce kabul ederek AKP-MHP faşizminin bile tanımadığı yasaları, işleyişi bir kenara bırakarak fiili meşru militan mücadeleyi en geniş, en kitlesel, en yaratıcı tarzlarla örgütlemesi gerekiyor.

Ünlü savaş doktrinlerinin belirttiği en özlü sözlerden biri “savaşlar, hazırlık aşamalarında kazanılır” dır. Bunun anlamı şudur, savaş başlamadan önce düşman kuvvetlerin durumu ne olursa olsun, planlar yap, düşman kuvvetini tanı, lojistik hazırla, yedek birlikler oluştur, eğitimler örgütle, taktikler dene vb. Bu savaşa hazırlık aşaması savaş gününü esas belirleyen olur, hangi güç daha hazırlıklı ve düşmanını tanıyorsa o güç alandan zaferle ayrılır. Bu durumda gündemi belirleyecek, faşist iktidarın saldırılarını karşılayacak, faşist iktidarı yıkacak olan devrimci güçlerin hazırlığı oluyor. En basit bir protesto gösterisinden en karmaşık kitlesel mücadeleye kadar fiili meşru mücadelenin militanlaşmasını bu hazırlık süreci örgütleyebilir.

Örneğin bir polis için silahsız, kelepçesiz, jopsuz, telsizsiz vb. gezmemek artık kurallaşmıştır veya bir protesto gösterisine hiçbir çevik kuvvet polisi kalkansız ya da kasksız gelmez. Nedir bu bir hazırlık ve hazır olma halidir. O halde toplumsal mücadele dinamikleri, birleşik devrimci güçler faşizmi yıkmadaki kararlılıklarını bu yönlü yeniden gözden geçirmelidir. Sokağa çıkmadan önce düşman kuvvetlerin analizini yaparak en azından karşı saldırı pozisyonları geliştirerek hiçbir şekilde artık kitlelerin ezildiği bir eyleme izin vermemelidirler. En basit saldırı araçları sapan, boyalı balon, tahta sopa bile düşman kuvvetlerini afallatabilir, etkisizleştirebilir. Komik bir örnek vermek gerekirse “Pabucu yarım” filmini herkes hatırlar, orada çocukların oyun oynadığı bir park, yerine bina yapılmak için yıkılmak istenir ancak çocukların, Kemal Sunal ve beraberindekilerin paralı olarak orada patron tarafından yönlendirilen kişilerin saldırısına karşı kurduğu barikat, sapanlar ve ellerindeki unu saldıranların üzerlerine atmaları yıkımı engeller. Bu örnekte beklenmeyen bir şey vardır o da çeşitli araçlarla gerçekleştirilen fiili meşru ve militan bir direniştir.

En fiili meşru militan mücadelenin en ileri boyutları ile örgütleneceği bir mücadele dönemi yaşanıyor. Devrimci güçlerin yaşadığı çelişkilerin aşılması devrime, faşizmin yaşadığı çelişkilerin aşılması kapitalist-sermaye güçlerinin devamlılığına yol olur. Faşist iktidarın içinde bulunduğu kriz büyüktür, batıyor, çürüyor, çöküyor. Ancak tutunduğu dal Türkiye işçi sınıfı ve ezilen halklardır. Faşist iktidar devrimci güçler tarafından yıkılmadıkça, kendi çöküş süreci ile Türkiye işçi sınıfı ve ezilen halkların geleceğini de çökertecektir. Buna dur demenin yolu, faşizmi yıkmak ve özgürlüğü kazanmak için fiili meşru militan mücadeleyi pratik kılmaktan geçebilir.

Paylaşın