İsmail Güldere, Umut Yazıları

AKP-MHP faşizminin pisliği; Peker-Soylu-Ağar bataklığı! – İsmail Güldere

Yaklaşık bir aydır ülke gündeminin derin devlet-mafya-iktidar üçgeninde konuştuğu yozlaşma ve çürüme yayınlanan videolar ve yapılan açıklamalarla sürüyor. Toplumun büyük bir yoksulluk krizi içine girdiği bu dönemde açığa çıkan mafya-iktidar krizi çatışması sonucu zaten açıkta olan yolsuzluk ve yozlaşmanın boyutu ezilenlerin öfkesini biliyor.
Devlet işleyişinin neo-liberal politikalar sonucu özel sermayenin bir işletmesine dönerek şirketleştiği bir dönemin sonu yaşanıyor. Toplumda 5’li çete olarak bilinen sermaye grupları ve bunların etrafında görünmez el olarak bulunan diğer çok uluslu şirketler, özellikle de Azerbaycan sermayesi üzerine şekillenen ticaretin yasalı-yasadışısı olmak üzere tüm kirli çorapları yaşanan ekonomik kriz ve çıkar uyuşmazlıkları sonucu bir bir açığa çıkıyor. Pastadan alınacak pay daralınca, pay sahipleri arasındaki çelişkiler ve rekabet derinleşiyor.

Şirketler devletine dönüşen ve sürdürülebilirlik potansiyelini ülke siyasetinin açmazları üzerine kuran faşist devlet mekanizması çözülüyor. Şirketlerin büyüme talepleri doğrultusunda şekillenen devlet yönetimi iktidarı elde tutabilmek için zorlandıkça kamuya ait ne varsa satıyor, kar getirecek ne varsa onayını veriyor. Özel şirketlerin sermaye dağılımı noktasında yatırım yaptıkları inşaat ve savaş sermayesi bu ihtiyaçlar üzerinden siyasi kararları şekillendiriyor. Avrupa-Balkanlar ve Türkiye üçgeninde büyüyün kokain piyasası bu faşist siyaset üzerinden gerçekleşiyor. Kürt politikasındaki imhanın maliyeti bu ticaret üzerinden sağlanmaya çalışılıyor.

AKP’nin kurulduğu yıllardan itibaren geldiği siyasi, ekonomik geleneğe ve yönetim ilişkilerine dair devrimci siyasetin ortaya koymuş olduğu tavrın ve bu tavır sonucu geliştirdiği teşhir ve mücadele yönetiminin açığa çıkardığı kirli iktidar ilişkileri bugün devletin kendi içinden seslerle duyurulunca daha fazla gün yüzüne çıktı. Çünkü iktidar çöküyor, pastadan alınan paylar daralıyor. İktidardan dağılan payın bölüşülmesinde tasfiyelerin yaşanması gerekiyor. Tıpkı 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonu ve 15 Temmuz darbe girişimi gibi süreçlerin gelişimi yeniden olgunlaşıyor. Savcılar Peker tarafından ortaya attığı iddialar ile ilgili göreve çağırılırken, meşruiyeti sıfıra inmiş faşist iktidarın tüm güvenirliği sorgulanıyor.

İktidar aygıtının tüm özel avantajları üzerinden dokunulmazlık zırhı ile zevk-ü sefa içinde yaşayan iktidara sırtını yaslamış olanlar için cefa günleri başlamış oluyor. Parayı kurtarabilen parasını (Berat Albayrak), canını kurtarabilen canını kurtarmaya çalışıyor (Sedat Peker). Gemiyi ilk önce korkaklar terk ediyor. Kalanlar ise çöken enkazın altından nasıl kurtuluruzun hesabını, kitabını yapmaya, konuşurken iki kere düşünmeye çalışıyor. (Süleyman Soylu-Mehmet Ağar
Batan geminin malları bir bir ortaya seriliyor. AKP-MHP faşizmi artık tescillenmiş bir çöküş içinde tutunacak bir dal arıyor. Ancak elini nereye atsa başının üstünde kırılacak bir sopaya dokunuyor. Çanlar AKP-MHP faşizmi için çalıyor, kazan Erdoğan için kaynıyor.

Devrimci siyaset tarafından bu sürecin okuması Gezi ayaklanmasından itibaren gelişmiş bulunuyor. Faşizmin içinde girmiş olduğu kaotik durum daha fazla kaos yaratılarak iktidar aygıtını teslim almaya yönelik kitle faaliyetlerin örgütlenmesi ile gelişebilir duruyor. En geniş anti faşist güçlere ve birleşik mücadele güçlerine tarihsel olarak AKP-MHP faşizmini yıkma görevi düşmüş bulunuyor.

Bataklığa düşenin ilk yaptığı şey çırpınmak ve etrafında ne varsa ona tutunup bataklıktan kurtulmaya çalışmaktır. AKP-MHP faşizmi de şu an tam olarak bunu yaşamaktadır, ancak bir farkla çırpındıkça, kurtulmaya çalıştıkça daha fazla derine batmakta ve daha fazla pisliğe bulanmaktadır. Bu pisliği ancak işçi sınıfı ve ezilen halkların birleşik devrimi temizler. Söz sırası devrimcilerdedir.

Paylaşın