İsmail Güldere, Umut Yazıları, YAZARLAR

Zor Zamanlar – İsmail Güldere

Söze doğru başlayabilmek nesnel gerçeklerin öncelikle kabul edilmesi ile mümkün olabilir. Ancak sözün doğruluğunu değiştirmek öznel müdahale gücünün niteliği ile gerçekleşebilir.

Devrimci konumlanmanın devrim üretim zemini tam olarak yukarıdaki somutluğa bağlı bir analiz doğrultusunda kendini var edebilir. Devrimci siyaset açısından günümüz sıkışıklığını aşabilmek, öncü ve önderlik altyapısını kurabilmek, örgütsel pozisyonunu ve kitle ilişkilerini yeniden tahkim ederek bir çıkış yakalamak buna bağlıdır.

Aylar önce “direniş fraksiyonu” çerçevesinde tartışılan tüm başlıklar bugün itibariyle öncüsü, önderi, kitlesini yaratamamış ve onunla buluşamamış aksine daralmış, küçülmüş öbekleri ile kendi kabuğuna doğru büzüşmüş bir görüntüye hapsoldu. Burada ikili bir durum söz konusudur. İlk olarak AKP-MHP faşist iktidarı çöküş sürecini NATO-Rusya savaşı ile yeniden yapılandırdı, ikinci olarak ise Türkiye devrimci hareketi birleşik devrim hattında yan yana gelemeyerek sürecin istenilen düzeyde aktörü olamadı.

AKP-MHP faşist iktidarının özellikle Ukrayna/NATO-Rusya savaşının başlaması ile birlikte elde ettiği pozisyonel güç can simidi görevi gördü. Bu siyasi koşulların getirdiği avantajları kullanan Erdoğan iktidarı AB-ABD tarafından kabul görmeyen bir çok konuda kendi taleplerini kabul ettiren ve onların baskısından, yaptırımlarından, amborgalarından kurtularak kısa sürede etkili bir güce dönüştü. Uluslararası çelişkilerin yarattığı fırsatların faşist Erdoğan iktidarı tarafından değerlendirilmesi son NATO toplantısı itibari ile de devam etti. Sonuç olarak AB demokrasisi kendi sınırlarına kadar bir liberal demokrasi anlayışı ile Türkiye işçi sınıfı ve ezilen halklarının özgürlüğünü düşünmeden TR’nin anti-demokratik taleplerini kabul etti. Faşist Erdoğan’ın Kürtler’e yönelik yürüttüğü işgal ve imha savaşına büyük oranda onay verdi. Bu gelişmelerin kapitalist devletler arasındaki ilişkilerde bu şekilde devam edeceğini görmek gerekir. Bu noktada hiçbir kapitalist ülke çıkarları doğrultusunda Erdoğan’a ya da başka bir faşist iktidara kırmızı ışık yakmayacaktır.

Uluslararası ilişkilerdeki bu tablodan ülke içine baktığımızda ekenomik krizin yarattığı toplumsal öfke ile buluşamayan devrimci siyaset 1 Mayıs gibi önemli bir çıkış gününü değerlendiremedi ve morel olarak Haziran ayına gerekli enerji ve atılım gücünden yoksun girdi. Bu süreç zarfında devrimci hareketin ayaklanma günleri olan Haziran günleri Gezi direnişçilerine yönelik saldırıların son dalgası ile artarak devam etti, kitlesel cezalar karşısında durulamadı. Haziran günlerine denk gelen savaşa karşı ise tutum yok denecek kadar zayıf kaldı, özellikle faşist Erdoğan iktidarının rol aldığı bu konjokturden devrimci siyasetin saflaşması noktasında fayda sağlanamadı Siyaset zemininde bu anlamıyla makro ve mikro gündemlerin iç içe geçerek ilerlediği atmosferden emperyalizme, kapitalizme, faşizme karşı somut bir mücadele hattı örülemedi.

Faşist iktidarın uluslararası ilişkiler itibariyle pozisyonunun güçlendiği açık bir gerçek olmak ile birlikte özellikle KÖH (Kürt Özgürlük Hareketi) karşısındaki zorlanması ülke içindeki pozisyonunu zayıflatan ve ekonomik krizle buluşan noktası ile de çöküş güncelliğini koruyan bir siyasi tablo ortaya koyuyor. Faşist iktidar her ne kadar uluslararası güçleri yanına alacak hamleler yapsa da masada planlanan senaryoları sahada tam tamına uygulayamıyor. Burada eli güçlenen faşist Erdoğan iktidarına en net direnci gösteren KÖH önemli başarıların altında imzasını atıyor. Özellikle tüm NATO güçlerinin merkezine konu olan KÖH gerçekliği ve ona karşı alınan tavır bu durumu daha net ortaya koyuyor. İşçi sınıfı ve ezilen halklar açısından ise gerilla savaş tarzının incelikleri ile devrimci savaşın taktiklerini çoğaltıyor, devrimci harekete mücadele zenginliği adına yol gösteriyor.

İç içe geçmiş bir çok siyasal gelişmenin sonucunda faşist iktidar her şeyi göze alarak 2023 seçimlerine mutlak bir zafer garantisi ile girmek, işçi sınıfı ve ezilen halklar ise bu iktidardan ne pahasına olursa olsun kurtulmak istiyor. Bu noktada önümüzdeki dönem ya faşizmin iktidarını tazeleyip, kurumsallaşmasını tamamlayacağı, ömrünü uzatacağı bir dönemi getirecek ya da bu iktidarın çöküşünün gerçekleşeceği zorlu mücadele zamanlarına tanık olacaktır.

Günümüz itibariyle AKP-MHP faşist iktidarının nesnel gücünü kıracak olan devrimci güçlerin bu nesnelliği her yerden kuşatacak öznel devrimci atılımları olabilir. Parçalı devrimci siyaset mahalle, işçi, kadın ve Kürt halkının direnişi ile buluşarak bütünlüğünü faşizme karşı örgütleyebilir. Eğer durum iktidar açısından varlık-yokluk savaşına dönüşmüşse bugün devrimci güçler için de aynısını yaşadığımızı bilmek gerekiyor. Faşizmin kendini tahkim ettiği her anda devrimci mücadelenin gerileyişi kaçınılmaz olacaktır.

1907-1917 yılları arasında Ekim devrimine ilerleyen yıllarda Rus devrimcilerin yaşadığı zorlukların hepsi Türkiye devrimci güçleri için de geçerlidir. Bir taraftan güncel koşullara uygun devrimci siyasetin gizli- illegal- militan savaşını kurarken bir taraftan fiili-meşru mücadelenin sınırlarının yıkılması gerekiyor. Her devrimci öznenin ve örgütün buluşmasını buna kanalize etmek için hem ideolojik duruşu güçlendirmek hem de militan bir sınıf mücadelesini KÖH’ün mücadelesi ile buluşturmak gerekiyor.

Devrimci siyaset açısından liberal solun AKP iktidarının gitmesi için Millet ittifakı ile kuracağı sorumluluk ilişkisi kadar devrimci siyasetin faşizmi yıkmak için birbirleri ile kuracağı birleşik mücadele sorumluluğu bugün daha da kritik bir noktada duruyor.

Bu sorumluluk bilinci ile birleşik bir mücadelenin öncü kadroları kitle ile bulaşacak devrimci eylem zeminlerini değerlendirebilir ve Türkiye devrimci hareketinin üstündeki kara bulutları dağıtabilir. İşin teorik kısmı ile kolay ancak pratik faaliyeti ile zor zamanlar devrimci mücadeleyi bekliyor. Faşizme karşı devrimci savaşı büyütmek için zor zamanların “birleşik devrimci zor” u artık başlasın.

Paylaşın