KBDH Genel Konseyi üyesi Hevi Sarya ve HBDH YK üyesi Tekin Yoldaş, konuk oldukları Medya Haber Özel Programı’nda, 2022’nin birleşik devrimci savaş ile ezilenler açısından önemini değerlendirdi
HBDH resmi internet sitesinden paylaşılan değerlendirmenin tam hali şöyle;
KBDH Genel Konsey üyesi Hevi Sarya ve HBDH YK üyesi Tekin Yoldaş, Medya Haber Özel Program’ında Delal Devrim’in konuğu oldular. 2022’nin birleşik devrimci savaş ile ezilenler açısından öneminin ve 2023 yılı hedeflerinin konuşulduğu programı izlemek ve okumak isteyenler için;
Delal Devrim: “2022 yılını geride bırakıyoruz. Hem egemenler cephesinden hem de ezilenler cephesinden değerlendirmeler yapılıyor. Birleşik devrim güçleri bakımından bir değerlendirme yapacak olursak, öncelikle nelere dikkat çekmemiz gerekir?“
Hevi Sarya: “Öncelikle Paris’teki katliamı buradan lanetliyoruz. Katillerden hesap soracağız! Bunu belirtmek isteriz. Evin Goyi ve beraberinde şehit düşen iki Kürt yurtseverin anılarını mücadelemizde yaşatacağız. Tıpkı Sara yoldaşlara verdiğimiz söz gibi, ki onların da şehadet günlerinin ön günlerindeyiz sizinde belirttiğiniz gibi. İstanbul/Gaziosmanpaşa’da ölümsüzleşen Berçem ve Ekin, iki MLKP/Komünist Kadın Örgütü gerillasının şehadet yıldönümü vesilesiyle tüm bu devrimci ve kadın özgürlük mücadelesinin neferi olan yoldaşlarımızın anılarına bağlılığımızı ve onlara dönük büyük minnetimizi buradan bir kez daha ifade etmek isteriz. Bu son saldırıyla ilgili kısaca şunu ifade etmek isteriz. Tıpkı Rosa Lüksemburg gibi, Saralar gibi yeni bir katliam gerçekleşti. Bu, Avrupa ve Fransa devletinin merkezlerinde oldu bu katliam ve MİT’in doğrudan eliyle, doğrudan faşist Türk burjuva devletinin, saray rejiminin eliyle örgütlenen bir katliam olduğunu görüyoruz. Burada direnişçi çizginin, teslim olmayan devrimci çizginin hedef alındığı açıktır. Zamanında Rosa Lüksemburglar Almanya’daki devrimin önder kadrolarıydı, zamanında Alman Sosyal-Demokrat Partisi’nde reformizme karşı mücadele yürüttüler ve faşizme karşı mücadele yürüttüler. O dönem hedef oldular ve katledildiler, Rosa Lüksemburg ve Karl Liebknecht yoldaşlar. Sara yoldaşa baktığımızda ise Amed zindanındaki teslim olmayan devrimci tutsakların çizgisini izlemişti ve aynı zamanda Kürt Kadın Hareketi’nin, Kürt özgürlük mücadelesinin bir öncü önder kadın kadro prototipiydi. Yine o ve yoldaşları Paris’de katledildiler. Burada Evin yoldaş ve yoldaşlarının katliamı da şunu gösteriyor. Aslında tüm Türk burjuva devleti ve onunla ittifak içerisinde olan tüm burjuva devletler bugün karşı devrimci güçleri temsil etmektedir. Dolayısıyla bu katliamdan tüm Avrupa devletleri ve Fransa devleti sorumludur. Bir karşı devrim kampının bir nevi sözcüsü pozisyonundalar bugün. Türkiye ve Kürdistan’daki faşist Türk burjuva devleti, onun iktidarına ve politikalarına baktığımızda tüm gözenekleri ile aslında kana ve pisliğe bulaşmış bir rejimden bahsedebiliriz. 2022 yılının toplamına baktığımızda kendi sermayesini kaplayabilmek, kendi sermaye birikimini sürekli geliştirebilmek adına Türk burjuvazisinin her türlü kan politikası Recep Tayyip Erdoğan ve onunla birlikte bir nevi faşizmin yürütücü pozisyonunda olan saray bürokrasisi bu geride kalan süre boyunca bir karşı devrim kampını örgütlemeye dönük, onun tüm askeri, siyasi, ideolojik, örgütsel aygıtlarını örgütlemeye dönük pozisyon takındı. Baktığımızda, polise bile ağır silah kullanma yetkisi verdi. MİT yetikilendirildi, her türlü askeri operasyonu örgütleyebilecek pozisyona getirildi. Sokak bekçileri üzerinden bir karşı devrim milis örgütü oluşturdu. SADAT’a bakıyoruz. SADAT ve benzeri paramiliter grupların önünü açtı, örgütledi, bir dizi olanak ve imkan sundu. Bir taraftan Alperen Ocakları’nı, Osmanlı Dernekleri’ni, Ülkü Ocakları’nı, bütün bunları devreye soktu, örgütledi. Bir nevi Türkiye ve Kürdistan’daki gelişen devrim mücadelesini, gelişen anti-faşist direnişi baskı altına alma, ezmeye dönük bir politikanın yürütücüsü oldu. Fakat bunu aynı zamanda işgal saldırılarıyla birleştirmeye çalıştı. Kendine yeni ilhak alanları oluşturmaya çalıştı. Medya Savunma Alanları’ndaki, Başur Kürdistan’daki işgal saldırılarına baktığımızda ve güncel haliyle de Rojava Devrimi’ne yönelik saldırılarına baktığımızda; hem bu askeri, fiziki saldırganlık politikasının yeni ilhaklarla birleştirerek ilerleterek geliştirme politikası içerisindeler. Ama bunun karşısında ise çok güçlü bir direniş sözkonusu oldu. Devrimci mücadelemiz birleşerek daha sağlam adımlarla ilerledi. Dolayısıyla bu yıla baktığımızda tüm baskı altına alma, iradesizleştirme, teslim alma politikalarına yılmayan, mücadeleyi daha fazla ileri taşıyan bir Türkiye ve Kürdistan halkları gerçekliğinden ve onun birleşik devrim hareketinden söz edebiliriz. Evet biz, Birleşik Devrim Hareketi olarak, halkaların ve Kadınların Birleşik Devrim Hareketi olarak, 2022 yılını yeni kazanımlarla kapattığını düşünüyoruz. Önümüzdeki sene açısındansa, daha büyük kazanacağız! Sadece gerilla ve milis eylemlerimiz değildir bu konuda bizim kriterimiz. Burada çok daha nitelikli, çok daha yaygın eylemler örgütleme görüş açısıyla hareket edeceğiz. Fakat bizim açımızdan en önemli nokta şudur; Türkiye ve Kürdistan halklarının milyonlarıyla faşizme karşı başarısını örgütlemeye odaklanmış durumdayız. Geride kalan süreç de böyle kitlesel kalkışmalar, kitlesel eylemler örgütleme durumları gelişti ama evet burada yetersizliklerimizin farkındayız. Halkların öz savunmasını örgütleme, halkları tıpkı İran Ayaklanması‘nda olduğu gibi, Rojhilat Ayaklanması‘nda olduğu gibi Türkiye ve Kuzey Kürdistan halklarının büyük kalkışmalarını örgütleme görüş açısıyla yeni yıla hazırlanıyoruz. 2022 yılını, bu yönüyle iddalarımızı büyüttüğümüz ve daha güçlü kazanmaya kilitlendiğimiz bir yıl olarak geride bıraktığımızı belirtebiliriz.“
Delal Devrim: “2022 yılı faşist iktidar ile devrim güçleri arasında güçlü çatışmaların yaşandığı bir yıl oldu. Ortadoğu başta olmak üzere çatışma ve savaşlar dünyanın farklı bölgelerine yayıldı. Ekonomik krizin derin izleri görünür hale geldi. Bu dönemi, emperyalist güçler ve gerici bölge devletleri bakımından nasıl değerlendiriyorsunuz?“
Tekin Yoldaş: “Her şeyden önce 2022 yılına damgasını vuran en önemli gelişme Rusya’nın Ukrayna’ya dönük geçekleştirdiği askeri operasyondu. Aslında bu askeri operasyon dünya dengelerinde önemli bir değişikliğe işaret ediyordu. Rusya bu müdahalesiyle dünya genelinde başka devletlere dönük askeri müdahalenin önünü açarken, aynı zamanda Amerika ve batı bloğunun, emperyalist bloğun, hegemonyasına bir darbe vurmuş oldu. Tabi bu ilişkiler dünyanın birçok yerinde birbirini destekleyen ve birbirinden etkilenen çatışmaları ve krizleri derinleştirdi. Çünkü emperyalist sistem, artık dünya ekonomisi her geçen gün iç içe geçen ve birbiriyle bütünleşen ilişkiler sarmalı içerisinde. Burada Rusya’yı güçlü kılan, onun yer altı kaynaklarına dayanan, doğal gaza, petrole ve gıdaya dayalı ekonomik gücüydü. Bu konuda ona dönük ambargolar dünya planında ekonomik çelişkileri derinleştirdi. Gıda fiyatlarında artış, petrol fiyatlarında artış… bu bütün dünya halklarında kendini hissetirdi. Bugün Avrupa’dan Latin Amerika’ya kadar dünyanın birçok yerinde gerçekleşen protesto gösterilerinde ekonomik talepler, yoksulluk karşıtı talepler, özgürlük talebi güçlü bir şekilde kendini ifade ediyor. Bunu görmek gerekiyor. Egemen devlet açısından da bu bir takım çelişkiler ortaya çıkardı. Özellikle Erdoğan rejimi bunu bir fırsata çevirmek istedi. Bölgedeki yayılma siyaseti açısından ve işgal politikası açısından Batı bloğu, yani Amerika ve Rusya arasındaki çelişkiye oynayarak aslında biraz kendi pozisyonunu güçlendirmek bir nevi şantaj siyasetiyle, zaman zaman Rusya’yla daha güçlü ilişkiler kurarak, zaman zaman Batı bloğuyla güçlü ilişkiler kurarak esasen bölgede işgal ve savaş politikalarını derinleştirmek istedi. Burada özellikle Medya Savunma Alanları’nda zaten yürüttüğü bir askeri operasyon vardı. Bu operasyonda, özellikle NATO ve müttefiklerinden destek alıyordu sonuç olarak. Benzer bir operasyonu Rojava’ya hedefliyor. Burada da Rusya’ya bir takım tavizler vererek, özellikle de Ukrayna savaşının yoğunluğunda Rusya’nın göreceli olarak oraya yoğunlaşmasını bir fırsata çevirip kendi politikasını burada uygulamak istiyor. Burada genel mantığı işgal ve hegamonya alanını genişletme politikasıdır. Çünkü, iç siyasette kriz içinde olan Erdoğan rejimi, dış siyasette savaşla kendini güçlendirmek ve derinleştirmek istiyor. Şu gerçekliği de görmek lazım; 2022 yılı boyunca hem komşularına hem de bölge devletleriyle çatışmalı ilişkileri düzeltmeye çalışan bir rejim vardı. Çünkü, Türkiye rejimi büyük bir ekonomik kriz içerisinde olduğu için, hem Suudi Arabistan’la hem Birleşik Arap Emirlikleri’yle ilişkilerini düzeltmek, belli tavizler vermek zorundaydı. Gelinen şu noktada ne olursa olsun Kürtler’in kazanımlarını yok etme, Rojava Devrimi’ni boğma karşılığında düne kadar “katil Esat“ olanla görüşme, diplomatik ilişki kurma noktasında ya da Mısır’la çatışmalı ilişkiden vazgeçme, Suudi Arabistan’la, Birleşik Arap Emirlikleri’yle daha ılımlı bir ilişki kurma… Bunu da, siyasi iktidar hedefini Kürtler’in bölgedeki kazanımını tasfiye etme üzerine kurmuş durumda. Şu gelişmeyi de belirlemek gerekiyor; bütün bölgede kapitalizmin yaşadığı derin bir kriz var. Korana virüs sürecinden beri bu kendini güçlü bir şekilde hissettiriyor. Dolayısıyla rejimlerin hepsi ekonomik ve siyasal hareketlerle sarsılıyor. Burada ön plana çıkan karakterler bir yoksulluk karşıtlığı, iki özgürlük arayışıdır. Bunu görmek gerekiyor. İran rejimi için de bu geçerli. Hem uygulanan ağır ambargolar karşısında yoksulluk, aynı zamanda özellikle kadınların öncülüğünde gelişen özgürlük talebi. Bir başörtüsü yasağına karşı çıkan genç bir kadının katledilmesiyle başlayan süreç aslında şunu gösteriyor; Bölge devletlerinin hepsinde bir özgürlük talebi ve yoksulların geleceğine sahip çıkma talebi var. Bugün aynı gerçeklik Türkiye çoğrafyasında da kendini hissettiriyor. Türkiye’de de çok yoksullaşmış, ekonomik çelişkilerin çok derinleştiği bir durum var. Aynı çelişkiler Avrupa‘da da kendini hissettiriyor, hayat pahalılığı boyutunda. Türkiye diğer örneklerle kıyaslanmayacak boyutta, yoksulluğun çok derinleştiği bir ülke. Ekonomik krizlerin çok derinleştiği bir ülke. Neredeyse enflasyonun %200’lerde %300’lerde olduğu bir ülke. Böylesine bir ülke tabiki çelişkilerin de yoğunlaştığı, devrimciler için de büyük olanakların olduğu bir ülke, bunu görmek gerekiyor. Bölge açısından da şu gerçekliği tanımak lazım; bu çelişkilerin içerisinde devrimci olanakların çok güçlendiği bir döneme giriyoruz. 2022’ye baktığımızda şunu diyebiliriz; ezenle ezilen arasındaki çelişkinin derinleştiği, yoksullarla sömürenler arasında çelişkinin, işçilerle patronlar arasındaki çelişkinin, Kürt halkıyla egemen Türk devletinin çelişkilerinin derinleştiği bir dönem yaşadık. Yine kadınlarla erkek egemen iktidar arasında çelişkilerin derinleştiği bir yıl yaşadık. Ve şöyle diyebiliriz; 2022’ye karakterini veren şey direniş ve özgürlük mücadelesiydi. Bu anlamıyla bunu, özellikle Türk devleti önüne koyduğu bütün imkanlarıyla zorlamıştır. Bütün devletin olanaklarını harcayarak çok şiddetli bir savaş yürüttü. Ama özellikle Zap, Avaşin, Metina hattında buna karşı büyük bir direniş oldu. Özellikle Nisan ayının ortasında başlayan işgal saldırısı, bugünlerde haber alıyoruz ki, Türk devleti Zap bölgesinde belli alanlardan çekilmek zorunda kaldı. Bu onlar için askeri bir yenilgidir ve gerileme içerisinde olduklarını gösteriyor. Türkiye devleti ile bölgede egemen devletler arasında belli çelişkiler var. Amerika‘yla Türk devleti arasında, Rusya’yla Türk devleti arasında. Ama bu çelişkiler zaman zaman uzlaşabilmekte. Dolayısıyla şu gerçekliği görmek gerekiyor; Esas güç, halkımızın özgürlük mücadelesidir. Halkımızın verdiği mücadeledir. Örgütlü gücümüzdür. Birleşik devrim hareketi olarak biz esasen bu güçlere dayanarak bir örgütlenme, bu güçlere dayanarak bir mücadele hattı örmek zorundayız. Çünkü, Türkiye toplumunda da ciddi direniş dinamikleri var. İktidarın bütün baskılarına rağmen, Türkiye siyasetinde özgürlük mücadelesi kendini devam ettiriyor. İşçilerin hak arama mücadelesi devam ediyor, onların direnişleri devam ediyor. Kadınların erkek egemen baskılara karşı, sömürü iktidarına karşı direnişleri devam ediyor. Kürt halkının özgürlük mücadelesi devam ediyor. Dolayısıyla 2022 yılına damgasını vuran özgürlük ve direniş olmuştur. Bu anlamıyla ben de sözlerimi tamamlarken Paris’te katledilen Evin Goyi şahsında, üç yurtsever devrimciyi anarak, onların mücadelesine sahip çıkmanın, bulunduğumuz bütün alanlarda özgürlük mücadelesini, direniş mücadelesini büyütmek ve faşizmden hesap sormakla gerçekleşeceğini düşünüyorum.“
Delal Devrim: “Faşist Türk devletinin savaş ve saldırganlık siyasetiyle ayakta kalma stratejisi görülüyor. Medya Savunma Alanları’nda aylardır yoğun bir savaş hali var. Rojava devrimine yönelik işgal tehditleri var. HBDH ve KBDH güçleri, bu süreçte nasıl konumlandı, siz süreci nasıl okuyorsunuz?“
Hevi Sarya: “Biz HBDH ve KBDH olarak bütün bu toplam süreç içerisinde aslında eylemin dili olduk. Lenin’in bir sözü var; ‘Eleştirinin silahlı biçimi’ diye. Evet, var olan tüm bu gerçekleri sorguluyoruz. Bütün bu gerçeklere sorular soruyoruz, eleştiriyoruz ama eleştirimiz sadece söz değil eylemdir. HBDH‘ın ayırt edici çizgisi budur. Yüzümüz sokaklara dönük olmuştur, yüzümüz düşmanın karargahlarına dönük olmuştur, şahıslarına dönük olmuştur. Elbette tüm yetmezliklerine rağmen, tüm eksiklerine rağmen biz eleştirinin silahlı biçimiyle var olduk. Aynı zamanda fiili meşru mücadele dilinin sesi olduk. Tüm bu gelişmeler karşısında böyle bir pozisyon aldık. Evet, faşist devletlerin özü, karakteri zorbalıktır. Zor aygıtlarıyla kendini yaşatır. Varlığının temeli budur, karakterinin kendisi budur. Bu sadece düşmanımız olan Türk burjuva devleti olduğunda değil tabi ki. Aslında köleci toplumdan bugüne, kapitalist-emperyalist sistemin temsilcileri olan bu burjuva devletleri de muhattabımızdır. Ama köleci toplumdan beri tüm köle sahiplerinin ya da tüm ezen sınıfın temsilcisi olan sistemlerin yaptığı tek şey şudur; baskı altına alarak, ezerek iradesizleştirmek. Kimleri? Elbette işçi sınıfını ve ezilenleri, emekçileri. Çünkü onlar için çok büyük bir tehdit kaynağıdır bu. Tarihteki bütün burjuva devletlere bakalım, böyle var olmuştur. Türk burjuva devleti açısından da karakteri fetihçidir, işgalcidir, ilhakçıdır, kanla kendini yaşatan, sömürüyle kendini yaşatandır. Hani köle sahipleri için şöyle derler; sadece emeğini sömürmez, yaşam hakkını da alır, sömürü öyle katmerlidir. Türk burjuva devleti de böyle. Sadece coğrafyamızdaki emekçilerin emeğini sömürmüyor, onun ürettiğine el koymuyor, yaşamını da ortadan kaldırıyor. Örneğin, Kürt‘sen yaşama hakkın yoktur. Alevi isen yaşama hakkın yok. Ezilen cinsel kimliklerdensen yaşama hakkın yok. Direniyorsan, baş kaldırıyorsan yaşama hakkın yok. Bugün Rojava Devrimi’ne yönelik tasfiye konsepti de budur aynı zamanda. Bir nevi Türk burjuva devletinin tüm resmi ideolojisinin dokularına vuruyor. Yani halkçı bir sistem var. Burada çünkü emekçiden, ezilenden yana, kadın özgürlük mücadelesinden yana bir sistem var. Dolayısıyla da bugün bir nevi Türk burjuva devletiyle ve onunla ittifaklaşan uluslararası güçler de ya da dün örneğin DAİŞ’de Rojava Devrimi’ni hedef aldı. HBDH ve KBDH’ın pozisyonuna baktığımızda savaş mevzilerindedir. Bugün Medya Savunma Alanları’nda bütün direniş mevzilerinin önündeyiz. Dolayısıyla burada yeri gelmişken özellikle savaşkanlığıyla ve emektarlığıyla HPG ve YJA-Star gerillalarını buradan bir kez daha selamlamak ve kutlamak isteriz, KBDH olarak. Direnişte, en ön mevzilerde olmak, eylemlerin içerisinde olmak tabiki bu mücadeleyi bu noktaya getirdi. Aslında yenildiği için, aslında bir denge durumunu kendi lehine bozamadığı için saldırmaya da devam ediyor. Yani 2023 yılında Rojava Devrimi’ne daha yoğunluklu bir saldırıya girişeceğinin emareleri var. Başarısızlığının sonucudur aslında bu, teslim alamamasının sonucudur. Fakat bu denklemi bozacak olan bir nevi Türk burjuva devletinin bu emelini sonuçsuz kılacak olan halklarımızdır ve ezilen cinsel kimlikler, kadınlardır. Evet bu direnişi topyekün büyütmek gerekiyor. Sadece eylemlerle değil. Kadınların sokağa çıkması gerekiyor. Bağımsız bir politik hattan doğru sokağa çıkmak gerekiyor aynı zamanda. Ya da devrimci şiddetin kitleselleşmesi gerekiyor. Biz HBDH ve KBDH olarak özellikle bu noktanın altını çizdik. Gerek eylemlerimizle pratikte göstermeye çalıştık gerek de perspektiflerimizle bunu ifade ediyoruz. Bu süreçte halkların öz savunmasını geliştirmek gerekiyor. Kadınların öz savunmasını geliştirmek gerekiyor. İkişer, üçer, beşer, onar değil, daha geniş bir birleşik mücadele ile daha fazla sokakları, alanları tutarak, tıpkı Rojhilat halkı gibi. Tıpkı İran halkları gibi. Türk burjuva devletine, saray diktatörlüğüne, Erdoğan diktatörlüğüne, kan ve emek sömürüsünden beslenen bu rejime karşı bir ayaklanma ortaya çıkarmak gerekiyor. Birleşik devrimci mücadelemiz bu temelde mücadele yürütücüsü olmaya çalışıyor. Yani burada şunun altını çizmek istiyoruz. Bugün Türk burjuva devleti milliyetçilikten ve politik İslamcılıktan besleniyor en çok. Ve burada da aslında işçi ve emekçilerle, zengin sınıfını uzlaştırmaya çalışıyor. Bu siyaset böyle bir zehirdir. Bu zehirden etkilenen, bu zehrin girdabına giren kesimler söz konusu olduğunda ise şunu hatırlatmak isteriz: Katilimizle barışmayalım! Katilimizle uzlaşmayalım!. Emeğimizi, alınterimizi sömüren bunu artı-değer sömürüsüyle kâra çeviren ve aynı zamanda topraklarımızı işgal eden, halklarımızı soykırımdan geçiren, kadınlarımıza tecavüz eden, çocuklarımıza tecavüz eden, adı istismarla-uyuşturucuyla-mafyayla anılan, çetelikle anılan bu Tayyip Erdoğan düzeniyle, faşist Türk burjuva düzeniyle uzlaşmayalım. Biz, sosyal şovenizmin zehrinden arınmanın çok önemli bir yerde durduğunu düşünüyoruz. Evet, bu zehirden ne kadar arınırsa toplumumuz, yani sosyal şovenizmin, Türk milliyetçiliğinin, siyasal İslamcılık’ın zehrinden ne kadar arınırsa onlar özgürleşecektir. O kadar da Rojava halk devrimiyle buluşabilecektir, o kadar da Kürdistan gerillasıyla, Kürt ulusunun direnişiyle, onun ulusal kurtuluş mücadelesiyle buluşabilecektir. Bugün, şunu çok net bir şekilde söyleyebiliriz. HBDH ve KBDH bu konuda onurlu bir yürüyüşün sahibidir. Yani gerek sosyal şovenizmle yürüttüğü mücadele açısından gerek pratik eylemleri ve devrimci politikası üzerinden onur sahibidir. Biz bu politika etrafında birleşmeye çağırıyoruz halklarımızı ve kadınları.”
Delal Devrim: “2022 yılı boyunca HBDH ve KBDH milislerinin gerçekleştirdiği eylemler oldu. Bu dönemi, birleşik devrim hareketinin amaçları ve eylem gücü bakımından değerlendirmenizi istesek, neler söylemek istersiniz?”
Tekin Yoldaş: “Öncelikle sözlerime başlarken bu mücadelede ölümsüzleşen, bedel ödeyen, tutsak düşen bütün yoldaşları selamlamak istiyorum. Tabii ki faşizme karşı mücadele, yaşamın her alanında. Onun sömürü düzenine, işgal saldırılarına, onun baskısına-zulmüne karşı nasıl dağlarda gerilla direnişi varsa, nasıl ki özgürlük için mücadele ediliyorsa aynı şekilde metropollerde, kentlerde de ezme-ezilme ve sömürü ilişkisine karşı örgütlenme ve başkaldırı devam ediyor. Aslında şöyle görmek lazım. Faşist Erdoğan rejimi ülke dışarısında işgal politikası izlerken, ülkeyi de bir halklar hapishanesine çevirmiş durumda. Hak arayanı, özgürlük arayan herkesi hedef alıyor. Evladına sahip çıkan annelerin adliye önünde kollarını kırıyorlar, onlarına zulmediyorlar, baskı uyguluyorlar. Sokaklarda emekçileri jopluyorlar. Sokaklarda milletvekillerine şiddet uyguluyorlar. Siyasi parti temsilcilerine şiddet uyguluyorlar. Bu neyi gösteriyor? Bu iktidar artık bu zulümle ayakta kalıyor. Buna karşı devrimcilerin de sözü olacak. Devrimcilerin de eylemi olacak. HBDH milislerinin eylemi başta Süleyman Soylu olmak üzere faşist Erdoğan rejiminin sözcülerinin söyledikleri yalanlarını, hayal ve yalan dünyalarını gerçeğe döndürdü. Yapılan eylemlerle faşizmin güvenli olan alanları devrimci eylemin hedefi oldu. HBDH milisleri gerçekleştirdikleri yüzlerce eylemle aslında, şunu ispatlamış oldular: Faşizm bütün yasaklarına, baskılarına rağmen gerillanın direnişi ile HBDH milislerinin eylemleri buluştu. Bu anlamıyla, Erdoğan rejimi güvenli alanlar yaratmaya çalışsa da bu alanları yaratmada başarılı olamadılar. Çelişkinin olduğu her yerde, sömürünün olduğu her yerde, baskının olduğu her yerde halkımız örgütlenmektedir. HBDH milisleri eylemler örgütledi. Bu eylemlerde işgal saldırılarında ölümsüzleşen devrimcilerin, Türkiye ve Kürdistan halkının ortak değeri olan devrimcilerin isimlerine atfedildi bu eylemler. Bu anlamıyla da önemlidir, değerlidir. Buradan, HBDH milislerinin bu eylemlerini şöyle görmek lazım. Eylemlerin etkisi artarak devam etmekte. Süleyman Soylu hep şunun propagandasını yapıyor: “onları bitirdik, kalmadılar”. Ama öyle değil. Devrimci eylemin gücü yaşamın her alanında kendisini gösteriyor. Yapılan eylemlerin bir kısmı için “kaza oldu” diyorlar. Ya da yapılan eylemlerdeki kayıplarını başka şekilde gizlemeye çalışıyorlar. Ama burada şunu belirtmek lazım. Özellikle, faşist iktidarın yürüttüğü savaşta onun askeri yenilgisi için özellikle metropollerdeki örgütlenme ve milis eylemlerinin önemi stratejiktir. Oralarda gerçekleşen eylemler faşizmin güvenlik alanını, onun kitle desteğini kıracak, onun yarattığı korku imparatorluğunu dağıtacaktır. Bu anlamda, aynı zamanda kitlenin direnişiyle yani işçilerin, emekçilerin, kadınların, Kürt halkının direnişiyle devrimci eylem buluşmuş olacaktır. Bu anlamıyla, HBDH milislerinin gerçekleştirdiği eylemler aynı zamanda halkımıza moral ve güven vermiştir. Halkın, faşizm karşısında çaresiz olmadığını, ona karşı hesap sorulabileceğini göstermiştir. Şunu da hep söyledik. Faşizmin anladığı tek dil devrimci eylemin dilidir. Faşizmle diyalog kurmak, daha ılımlı ilişkiler kurmak çok mümkün değil. Bu anlamıyla gerçekleşen devrimci eylemler faşizmi sarsarken, aynı zamanda düzen siyasetini de sarsmıştır. Düzen siyaseti şöyle bakmaktadır: “ben baskı uygularım, zulüm uygularım ve halkı sustururum”, “emekçileri sömürürüm, Kürt halkını hapse atarım” ve “bunun karşısında kimse bir şey yapmaz. Ama devrimci eylem olduğunda bu onların aslında yaratmaya çalıştığı korku iklimini dağıtmıştır. Bunların yaratmaya çalıştığı güvenli alan teorisini dağıtmıştır. Bugün, Türkiye ve Kürdistan’ın birçok şehrinde HBDH eylemler yapıyorlar, eylemlere imza atıyorlar. Bunların bir kısmını artık faşist iktidar da kabul ediyor. Sözcüleri de kabul ediyor. Eylemler artarak devam edecek. Hedefimiz, bu eylemleri daha güçlü bir şekilde örgütlemektir. 2022’de yaptıklarımız 2023’te yapacaklarımızın garantisidir. Biz, hesap sormaya devam edeceğiz. Devrimin güncel olduğunu düşünüyoruz. Sonuçta bunun için faşizmden hesap soracağız. Ona bedel ödeteceğiz. Faşizmin, iktidarın hem kendisi hem de onu destekleyen güçler, HBDH milislerinin hedefi olmaya devam edecektir.
Delal Devrim: “Geride bıraktığımız yılda mücadele güçleri arasında kadın mücadelesi ve iradesi özel bir rol oynadı. Kadınlar açısından bir yıllık süreci nasıl değerlendirebiliriz?”
Hevi Sarya: “Kadınlar hep sokaktaydı Türkiye ve Kürdistan’da. Herhalde bir ayaklanma olsa bunun öncü ve önder gücü kadınlar olacaktır. Bugünden geleceği görebiliyoruz. Gelişecek bir ayaklanmanın karakteri aynı zamanda bir kadın ayaklanması karakteri olacaktır. Ya da gelişecek olan bir demokratik devrimin ya da bir sosyalist devrimin karakteri mutlaka bir kadın karakterli olacaktır. Çünkü, 2015’ten beri gelişen konsepte baktığımızda sokakları hiç terketmeyen bir kadın gerçekliği var. Ya da gerilla alanlarında başarılı eylemlerin adresi kadınlardır. Ya da metropollerdeki fedai eylemlerde, örneğin, en son Mersin’deki eylemi düşündüğümüzde Sara gibi arkadaşların sembolleştiğini gördük. Dolayısıyla, 2022 yılında bu yönüyle kadınların gelişmekte olan öncüleşme, önderleşme potansiyelinin imkanlarının daha fazla biriktiğini söyleyebiliriz. Tabii, düşmanın saldırıları da ezilen cinsel kimliklere ve kadınlara yönelik, çok yoğundu. Faşizmin, o klasik tanımlamasını hatırlayacak olursak, “finans kapitalin en şoven, en gerici, en emperyal diktatörlüğüdür” deniliyor faşizm için. Dimitrov yoldaşın tabiriyle. Biz faşizmi aynı zamanda “en cinsiyetçi” karakteriyle gördük. Türkiye’de en cinsiyetçi karakteriyle ortadadır, erkek egemen karakteriyle ortadadır. O katiller sürüsünü erkekler oluşturuyor aynı zamanda. Dağlarımızı işgal eden o faşist, gerici Türk ordusu ve çetelerine baktığımızda aynı zamanda faşist sürüleri geliyor üzerimize ve aynı zamanda erkek sürüleri geliyor üzerimize. Yani o erkek egemen zihniyet üzerimize doğru geliyor. Onun karşısında, evet, direnen bir kadın gerilla gerçekliği var. Dolayısıyla, o koyu faşizm aynı zamanda erkek egemen bir faşizmdir Türkiye gerçekliğinde. Dolayısıyla da kadınlar buna karşı eylemli yanıtını hep verdi ve vermeye de devam edecek. Burada belki, eksikliklerimiz açısından şunun altını çizebiliriz. Bağımsız bir politik kuvvet olarak kadın hareketinin daha fazla gelişmesi gerektiğinin altını çizebiliriz. Karma partiler içerisinde, karma örgütler içerisinde kadınlar çok büyük bir niceliği simgeliyor. Sokak hareketine baktığımızda da eylemlere baktığımızda da. Pek çok politik gelişmede kadınları gördük. Fakat, politik gelişmeler söz konusu olduğunda kadın hareketinin doğrudan kendi özgücüyle, birleşik ittifak kuvvetleriyle sokakta olması düzeyinin gelişmesi gerektiğinin altını çizebiliriz. Örneğin, gerilla üzerinde kullanılan kimyasal silah saldırısı karşısında kadınlar olarak çok daha güçlü çıkışlar örgütlemeliyiz. Sadece kadınlar olarak. Çünkü burada aynı zamanda kadın özgürlük mücadelesine yönelik bir saldırıdır bu. Aynı zamanda kadın gerillalar şahsında kadın özgürlük ideolojisine yönelik bir saldırıdır bu. Burada bir bağımsız kuvvet olarak da alanlarda olabilmeliyiz. Yine aynı zamanda hareketimizin vardığı düzey daha ileriye de geçmek durumdadır. Türkiye’de ve Kuzey Kürdistan’da ki o polis barikatlarını zorlayan gerçekliğimiz daha ileri bir aşamaya doğru sıçramak zorunda. Bunun imkanlarını ve olanaklarını doğru anda ve doğru zamanda yakalayabiliriz. Politik reflekslerimizi buralarda daha fazla geliştirebiliriz. Örneğin, bu Hiranur Vakfı’nda, 6 yaşındaki bir kız çocuğunun bedenine yapılan tecavüzü meşrulaştırarak ve onu evlilik olarak lanse eden, bu AKP-MHP faşizmi karşısında güçlü bir kadın hareketi ortaya çıkabilmelidir. Sokaklara çok daha güçlü çıkabilmeliyiz. Bunu bir kadın ayaklanmasına doğru itebiliriz. Örneğin, bakan Bozdağ, 6 yaşındaki kız çocuğunu “gönüllü” diye ifade etti. Onun gönlüyle, rızasıyla oldu diye ifade etti. Böyle bir çocuk tecavüzcüsünü doğrudan salabilen bir bakan var. Normalde bu bakan kurşunlanmalıdır. Normalde bu bakana yaşayacak alan bırakılmamalıdır. Böyle bir zihniyet ve bunu bu kadar basın ekranlarının karşısına çıkarak “onun da rızası vardı!” diyen bir bakan yaşatılmamalıdır. Ya da bu sistem! Bu saray rejimi, AKP-MHP iktidarı kadına yönelik tecavüzü, bu kadar rahat ya da çocuğa yönelik tecavüzü bu kadar rahat meşrulaştırabiliyorsa, bunun karşısında biz daha rahat politik refleks eylemlerine başvurabiliriz. Eylemler oldu, olmadı değil. Burada öfkeyi ve tepkiyi daha kitlesel ve daha militan bir düzeyde ortaya koymamız gerekiyor. Dolayısıyla, 2023 yılında kadınlar, ezilen cinsel kimlikler olarak bağımsız bir politik hattı daha fazla geliştirmeliyiz. Evet, bu rejimi, Türk burjuva devletinin bugünkü mevcut faşist sistemini yıkıma uğratacak olan başta kadınlardır. Önümüzdeki süreç aynı zamanda bir seçim konsepti sürecidir. Bizim çağrımız şudur. Rojhilat’taki/ İran’daki kadınlar gibi olabilecek her imkanı değerlendirebilen ve sokakları tutan bir hattan ilerlemeliyiz. Tek tek milletvekili mevzisi kazanmak değildir mesele. Esasında biz alanlarımızı kazanmalıyız; yaşam alanlarımızı, kentlerimizi, Türkiyemizi, Kuzey Kürdistanımızı kazanmalıyız. Evet buralar, bu topraklar ve coğrafyalar bizlerindir. Bizlerin denetiminde olmalıdır, yönetiminde olmalıdır. Yani ezilenlerin, işçi sınıfının, emekçilerin, kadınların, ezilen cinsel kimliklerin denetiminde olmalıdır. Dolayısıyla, biz özgür otorite alanları oluşturabilir miyiz? Yoğun faşist saldırılar karşısında barikatlar kurup alanlar tutabilir miyiz? Biz konunun bu kısmıyla ilgiliyiz. 2023 yılını faşist Türk burjuva devleti bir savaş konsepti olarak örgütlüyor. Irkçılığı daha fazla geliştirdiği, emek sömürüsünü daha fazla katmerleştirdiği bir yıl olarak örgütlüyor. İşgal saldırıları da bu politikasının en belirleyici yerinde duracak. Başta Rojava’ya yönelik işgal saldırısı olmak üzere ve dağlarımıza yönelik, MSA’ya yönelik işgal saldırıları da derinleştirilerek devam ettirilecektir. Buradan bizim çağrımız, mücadeleyi yükseltmektir. Daha fazla büyütmektir. KBDH olarak, örgütümüzün içerisinde “birleşik” vurgusu var. Biz, kadınların “birleşik” mücadelesini yükseltmek istiyoruz. Birleşmenin önünde hangi engeller varsa onları yıkmalıyız. Düşman gerçekliği karşısında bunların zerre kadar önemi yoktur. Birleşmemizin önündeki engeller nedir? Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da bu kadar güçlü bir faşizme karşı öfke varken, savaş politikalarına tepki varken ya da bu erkek egemen politikalara tepki varken, nedir birleşmemizin önündeki engeller? Bu sorulara cevap vermeliyiz ve ezip geçmeliyiz. Birleştirici bir politikadan ilerlemek durumundayız. O yüzden birleşik, militan, kitlesel bir 2023 yılı kadın hareketi olmasını temenni ediyoruz. Biz de, KBDH olarak, bu konuda üzerimize düşen görevleri yerine getirmeye söz veriyoruz.”
Delal Devrim: “Birleşik devrim hareketinini geride kalan birkaç yıllık mücadele deneyiminden bakarsak, 2023 yılı hedefleri bakımından neler söylenebilir? Önümüzdeki dönemde birleşik devrim güçleri nasıl bir mücadele hattı oluşturmayı planlıyor?”
Tekin Yoldaş: “Her şeyden önce 2022 yılı devrimci mücadele açısından devrim ve karşı-devrim mücadelesinin çok çetin geçtiği bir yıl oldu. Hem MSA’ya işgal saldırısı hem Rojava Devrimi’ne yönelik saldırılar, Türkiye işçi sınıfına-emekçilere dönük saldırılar, devrimci örgütlenmeye dönük engeller ve yasaklar, kadın hareketine dönük baskılar-engeller…. bunların hepsine baktığımızda 2022 yılı ezen ile ezilenin mücadelesinin çok güçlü bir zeminde ilerlediği yıl oldu. Biz HBDH olarak, bu süreçte halkımızın umudu olmaya, halkımızın haklı mücadelesinin sesi olmaya çalıştık. Yaptığımız, gerçekleştirdiğimiz eylemler de bunları ifadesiydi. Özellikle faşist iktidarı, onun işbirlikçilerini, onu temsil eden kurumları hedef aldık. Çünkü bu kurumlar halkımıza zulmetmekteydi, bu kurumlar işçileri-emekçileri sömürmekteydi, kadınları katletmekteydi, Kürt halkına zulüm yapmaktaydı. Şimdi, 2023 yılı açısından şunu söyleyebiliriz. 2023 yılı faşizm için aslında belirleyici bir yıl olacaktır. 2023 yılı faşizmin kaderinin belli olacağı bir yıl olacak. Şu açıdan: bu savaşta bütün imkanlarını kullanmış, bütün ekonomik imkanlarını sonuna kadar kullanmış bir faşist iktidar var. Artık ömrünü de doldurmuş durumda. Kitle desteğini her geçen gün kaybediyor durumda. Ama şunu da belirtmek gerekiyor. Faşizmin bu zayıflığı, yetersizliği onu sistem içi başka alternatiflerle yenilenmeyeceği anlamına gelmiyor. Bu yüzden devrimcilere büyük sorumluluk düşüyor. Bulunduğumuz bütün alanlarda direnişi büyütmek, devrimci eylemi büyütmek, askeri eylemi büyütmek temel hedefimizdir. Metropollerde özellikle faşizmin kurumlarını hedef almak zorunluluktur. Olması gereken bir gerçekliktir. Yine özelliklle gerillanın direnişini, o alanlardaki gücünü ve örgütlülüğünü, aynı şekilde şehirlere ve metropollere taşıma ısrarımızı sürdüreceğiz. Bu anlamıyla, HBDH milislerine büyük görevler düşüyor. Onlara çağrımız 2023 yılına en güçlü şekilde hazırlanmalarıdır. Yine gerilla alanlarındaki direniş bütün zeminlerde en sert şekilde devam edecek. Yine ülke içerisinde işçiler, emekçiler bu sömürü düzenine karşı başkaldırmalılar. Ona karşı örgütlenmeliler. Haklarını aramalılar. Gençlik için ise, bütün devrimci dönemlerde en önde olan, öncü pozisyonda olan gençlik hareketidir, gençliktir. Onların rolü, burada, hep belirleyici olmuştur. Bu anlamıyla gençlik hareketine önemli sorumluluklar düşüyor, bu mücadeleye katılması ve bu mücadeleye güç vermesi açısından. Faşizm, örgütlü güçlerin yeterince örgütlü olmamasından güç alıyor. Eğer biz doğru zamanda, doğru güçle bu sürece müdahale edersek, halkımızın ihtiyacı olan birleşik devrim güçlerinin eylemlerini daha da yükselttiği bir tarihselliğe gireceğiz. Bu anlamıyla 2023 faşizmin zayıfladığı, devrimci güçlerin ve birleşik devrim hareketinin daha güçlendiği bir yıl olacaktır. 2023 yılında bir seçim dönemi yaklaşırken faşist iktidar hem Rojava Devrimi’ne dönük hem de MSA’ya dönük saldırılarını artıracaktır. Belki de HDP’yi kapatacaktır. Siyasi alanı daha da daraltacaktır. Bu anlamıyla, bu baskılar karşısında bizi ayakta tutacak yegane şey örgütlülük, örgütlü mücadele, devrimci eylemi ve devrimci siyaseti daha güçlü kılmak olacaktır. Tarihsel bir sorumlulukla karşı karşıyayız. Önümüzdeki 6-7 ay hem bizler açısından hem de faşizm açısından kader belirleyici nitelikte olacak. Bu tarihsel görevle, herkese çok ciddi sorumluluklar düşüyor, görevler düşüyor. Bunu yerine getirmek zorundayız. Biz devrimciler, daha çok çalışarak, daha çok emek vererek, daha güçlü eylemler gerçekleştirerek faşizmi yıkmak için var gücümüzle çalışacağız. Bunun tarihsel koşulları da mevcuttur. Bu koşulları yerine getirmek bizlere düşüyor. Bu konuda da halkımıza çağrımız, bizimle olmalarıdır. Bizimle birlikte, faşizmden en güçlü şekilde hesap sormalarıdır.”
Delal Devrim: “Hevi Sarya, programımızın sonuna doğru geldik. Son olarak, kadınlara, ezilen halklara, işçi ve emekçilere vermek istediğiniz yeni yıl mesajınız nedir?”
Hevi Sarya: “Öncelikle, tüm öncü kadınları buradan selamlıyoruz. 2022 yılı boyunca direnişin, mücadelenin simgesi olan tüm kadınlara, yoldaşlarımıza buradan selamlarımızı iletmek istiyoruz. Emine Şenyaşar annemize, kayıp yakınlarına, Cumartesi Anneleri’mize, faşist zindanlarda esir olan Gültan Kışanak, Figen Yüksekdağ ve burada adını sayamayacağım diğer tüm devrimci tutsaklar kadınlarımızı buradan anmak ve selamlamak istiyoruz. Ve yine, tüm kadın özgürlük mücadelesi şehitlerimizin çizgisinin sürdürücüsü olduğumuzu, yetersizliklerimizin ve eksiklerimizin üzerine daha fazla giderek 2023 yılını kazanmaya odaklanacağımızı burada belirtmek istiyoruz. Faşizmi ve erkek egemenliğini yıkacağız. İleri… daha ileri… diyoruz.“
Tekin Yoldaş: “2023 yılı, faşizmle birleşik devrim mücadelesi arasındaki mücadelenin daha da çetin geçeceği bir yıl olacak. Bu kavga yılına hepimiz hazır olmalıyız. Yeni yıl insanlar için yeni umut demektir. Biz devrimciler için de devrimin güncelliğinin işaretidir. Böyle görmek lazım. 2023 yılında Türkiye ve Kürdistan devrimine daha yakın olacağız. Faşizmi yıkmak için, özgürlüğü kazanmak için var gücümüzle savaşacağız. Mücadele edeceğiz. Burada dağlarda direnen gerillalara, kentlerde savaşan milislere, zindanlarda direnen devrimcilere ve yaşamın bütün alanında direnen yoldaşlara sözümüz, “faşizmi yıkmak, özgürlüğü kazanmak!“ olsun.“