”Gençliği nasıl kazanacağız? Gençliğin kazanılması ve siyasal mücadeleye sevk edilmesi konusu acil ihtiyacımız, bu konudaki en büyük güç kaynağımız ise mirasımızdır…”
Gençlik, “yıkıcı ve yaratıcı” etkisiyle ülkede ve dünyada işçi sınıfı ve mücadelesinde oldukça önemli bir konumda yer almıştır ve bundan sonra da önemli bir mevzi olarak mücadele içerisinde yer almaya ve siyaset içerisinde söz sahibi olmaya devam edecektir. Gençlik tükenmez motivasyonu, militanlığı, entelektüel-aydın kişiliği, siyaseti yorumlama ve siyaset içerisinde söz sahibi olma isteği, örgütlenme potansiyeli, anti-faşist, anti-emperyalistliği, yıkma ve yaratmadaki cesaretiyle mücadelenin olmazsa olmaz sac ayaklarındandır.
Siyasi tarih incelendiği zaman gençliğin mücadeledeki etkin rolü, gençliğin gençlik hareketi ile sınırlı kalmayıp gençlik içerisinden çıkan önderlerin mücadeleye yön verdiği açıkça görülecektir.
Solucanlardan Bombalara: “Farklı Bir Yol Saşa”
Sovyetler zamanında, karşılaştığı güç bir durum karşısında daha ehven bir adam yolu bulmaya çalışan kişi iyimser bir tavırla şöyle diyebilirdi: “O zaman biz de farklı bir yol buluruz Saşa.” Yarı atasözü sayılabilecek bu cümledeki Saşa, Lenin’in Çar 3. Aleksandr’ı hedef alan bir eylem planı içerisinde yer alan ve bu sebepten dolayı Mayıs 1887’de idam edilen Simbirsk Gymnasium’u (Lisesi) öğrencisi abisi Aleksandr Ulyanov’du.
1881 yılında Çar 2. Aleksandr’ın genç Narodniklerin düzenlediği bir eylemde ölmesiyle birlikte gençliğin yıkıcı potansiyeli kanıtlandı. Bu durumdan epeyce korkan Çarlık Hükümeti yeni yönetimle eğitim sistemini baskı altına almaya koyuldu. Hükümetin baskısını en iyi ifade eden durum, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yayınlanan ve arabacıların, hizmetçilerin, aşçıların, çamaşırcı kadınların, küçük dükkan sahiplerinin ve benzer türde kişilerin çocuklarına “eğitim vermenin ne denli tehlikeli” olduğunu vurgulayan genelgeydi. Çarlık, İlya Ulyanov’un yaşamını adadığı köy okullarından ziyade gerici kilise okullarına destek olmayı kendisi için daha güvenilir buluyordu.
L’arini Narodnaya Volya’nın (Halkın iradesi) devamcıları olarak görerek Çar 3. Aleksandr’ı devirmeye yönelik bir eylem hazırlığına giriştiler.
Aleksandr’ın solucanlara yönelik özel bir ilgisi vardı. Solucanlar üzerine yaptığı çalışmalardan da ayrıca bir dizi ödül kazandı. Bu çalışmalarından birinde kazanmış olduğu altın saati ise sattı ve Çar 3. Aleksandr’a yönelik gerçekleştirmeyi planladıkları şiddet eyleminin finansı için kullandı.
Aleksandr ve öğrenci dostlarının hesap sorma isteğinin asıl sebebi, İlya Ulyanov’un ölümüyle de alakası olan hükümetin dehşet verici tavrıydı. Çarlık ne öğrencilere verdiği eğitimden ne de öğrencilere karşı şüphecilik ve baskıdan vazgeçiyordu. Bu çelişkiler, 1860’ların radikal edebiyat eleştirmeni Nikolay Dobrolyubov’un anısına, Kasım 1886’da düzenlenen bir öğrenci mitingiyle açıkça görünür oldu. Yetkililer, öğrencilerden oluşan büyük kalabalığın toplu halde mezarlığa gidip çelenk koymasına ya da çok çok daha tehlikeli olan konuşmalar yapılmasına izin vermediler. Meydanda toplanan 500’e yakın öğrencinin tamamı gözaltına alındı ve bizzat polis şefi tarafından saatlerce sorgulandılar. İçlerinden 40 civarı öğrenci tutuklandı ve taşraya sürgün oldu.
Çarlık Hükümeti toplumun geleceği olarak görülen gençliğe işte bu şekilde yaklaşıyordu.
Yeni Çar 3. Aleksandr’a yönelik şiddet içerikli hesap sorma eylemi fikri yalnızca Aleksandr Ulyanov ve arkadaşlarına ait bir düşünce değildi. Fikir herkesin aklında olan bir fikirdi ve St. Petersburg ile diğer yerlerdeki bir çok öğrenci grubu içinde bulundukları sürece karşı bu fikirde birleşmişti. Saşa ve arkadaşlarının planı hayal edilenden daha ileri bir seviye taşındı. Şubat ayının sonlarına doğru Çar’ın yaklaşmakta olduğunu haber verecek işareti (buruna götürülecek bir mendil) bekleyen genç militanlardan biri elinde el yapımı bombayla (nitrogliserinden yapılmış dinamit) St. Petersburg sokaklarında ilerlemeye başladı. Polis, bazı gençleri, şüphelenmesi nedeniyle 1 Mart’ta gözaltına aldı ve yanlarındaki el yapımı bombayı ancak nezarette fark etti. Çar’ın babası da 1 Mart’ta öldürüldüğünden, 1887 “İkinci 1 Mart” olarak anılmaya bile başlandı.
8 Mayıs günü Aleksandr ve 4 genç öğrenci arkadaşı asılarak şehit edildiler.
1 Mart 1881’den tam 6 yıl sonra 1 Mart 1887’de gençlik bir kez daha fakat bu kez öncekine göre başarısız olarak yıkıcı potansiyelini tekrardan kanıtlamış oldu.
Gençlik mücadelesine, ezilenlerin mücadelesinde gençliğe, devrimci mücadelede gençliğin rolüne yönelik örnekler tabi ki yalnızca bu örneklerle sınırlı değildir. Tarihte bir çok direniş, ayaklanma ve bu direnişlerde, ayaklanmalarda gençliğin rolü mevcuttur. Hem yazı içerisinde okuduğumuz örnekler hem de bu yazıda yer almayan yüzlerce pratik (Yunanistan’da Politeknik Direnişleri, Şili’de paralı eğitime ve cinsiyetçi eğitime yönelik eylemler, ekolojik eylemlerde alınan aktif rol vb.) bize gerçeği apaçık şekilde gösteriyor ki; gençlik var olanı yıkma ve yenisini yaratma potansiyelidir. Gençliğin devrimer gücü asla hafife alınmamalıdır.
Lenin
Ekim Devrimi’nin önderi, ustamız, yol göstericimiz olan Lenin’in de siyasi yaşamı üniversitede başlamıştır. Lenin’in abisini yitirmesinden sonra giriştiği farklı yol arayışı Marksizm ile buluşmasıyla sonuçlanmıştır. Lenin’in farklı yol arayışının ve Marksistliğinin ilk aşaması Çarlık Hükümeti’nin üniversite yaşamına aşırı müdahalesine karşı basit bir öğrenci protestosu niteliğindeydi. Lenin, 1887 yılı sonbaharında hukuk eğitimi almak için Kazan’a, Kazan Üniversitesi’ne gitti. Orada hemen öğrenci siyaseti içerisine dahil oldu ve öğrenciler tarafından düzenlenen yıkıcı bir eyleme katıldı. Bu eyleme katılmasıyla okul yönetimi ve polislerin dikkatini çekmeye başladı. Yetkililer bütün katılımcılar için rapor sunmak zorunda olduğundan Lenin’in belki de ilk liderlik girişimine dair sözel bir bilgiye sahibiz: “4 Aralık günü, V. Ulyanov birinci toplantı salonuna girdi; ilk olarak o ve Polyanski bağırarak ve diğerlerini de teşvik etmek istercesine el sallayarak ikinci katın koridorları boyunca ilerlediler. Öğrenci toplantısından çıktıktan sonra öğrenci kimlik kartını teslim etti.” Lenin, bu eylemin ardından üniversiteden atılmış ve Kokuşkino köyüne sürgüne gönderilmiştir.
Görüldüğü üzere ustamız Lenin ‘de mücadeleye ilk olarak gençlik saflarında atılmıştır. Lenin’in öğrenci gençlik hareketi Saflarında başlayan mücadele yaşamı şanlı Ekim Devrimi’ni, Sovyetleri ve kılavumuz olan Leninizm’i inşa etmiştir.
68 Kuşağı Gençlik Hareketleri ve 71 Devrimci Kopuşu
1968 yılında Fransa ve A-30 merkezli başlayan protestolar bir çok coğrafyaya farklı biçimlerde yayılmıştır. Tüm dünyayı sarsan ’68 kuşağı gençlik hareketleri Ankara ve İstanbul başta olmak üzere ülkede de güçlü bir biçimde etkisini gösterdi.
Amerikan 6. Filosu’nun denize dökülmesi, ODTÜ’de Amerikan Büyükelçisi’nin arabasının ateşe verilmesi, yemekhane boykotları, harç protestoları, fakülte işgalleri, faşist saldırılara karşı kampüsleri savunma vb. eylemsellikler bu süreçte gerçekleşen eylemlerden sadece bazılarıydı.
Dünyayı sarsan ’68 gençlik hareketlerinin coğrafyamızdaki yansıması özgün özellikler taşımaktadır. Çok net söylemeliyiz ki Türkiye’de ’68, ’71 devrimci kopuşunu mayalamıştır. “Kopuş” pratiği ve niteliğiyle somutlaşan bu tarihsel deneyim, gençlik hareketinin gelişimi konusunda önemli bir miras ve yol göstericidir. Onun ayak izlerini takip ederek bugünün “kopuşunu” yaratmak odaklanmamız gereken noktadır.
Ayrıca ’68 gençliğinin o dönemde gerçekleşen işçi eylemleri ve köylü direnişlerine verdiği destek, değişik toplumsal meselelere ilgisi ve onlara taze kan pompalayan karakteri göz ardı edilmemelidir. ’68 gençlik kuşağı denilince Deniz-Mahir-İbrahim yoldaşların ve diğer yoldaşların isimlerinin öne çıktığı, gençlik mücadelesi ile anılması gibi bir durum vardır. Ama onlar aslında TDH’nin önder ve mimarları oldular. Ve bunu “genç” zamanlarında başardılar. Bu görevi ötelemediler, ertelemediler. İddia ve irade geliştirip onu pratikleştirdiler ve başardılar. Bunu yaptıklarında 23-24 yaşlarındaydılar. Peki bugün neden yapılmasın? Neden buzu kıran yolu açan önderler yaratılmasın? Göze Altunöz, Aziz Güler, Cebrail Günebakan gibi…
Günümüz
Devrimci mücadele de gençliğin rolü günümüzde de aynı şekilde önemini korumaktadır. Hem gençliğin kendi özgün sorunlarına hem de ezilenlerin mücadelesine gençlik aktif bir rolle dahil olmaktadır. Bu durumun örneklerini Gezi Ayaklanması’na katılan milyonlarca genç ve onların barikat başı pratiklerinden, yaratıcı eylem-etkinliklerinden, direnişlerinden, direngenliklerinden biliyoruz. 6-8 Ekim Kobane Serhildanları’ndan, Rojava’ya katkılarından -niceliksel ve niteliksel anlamıyla- ve bu mücadele alanlarına koşan pratiklerinden biliyoruz. Ölümsüz gençlik önderleri Aziz Güler, Cebrail Günebakan gibi önderlerimizden biliyoruz. Ezilen halklara ve işçi sınıfına yönelik saldırılara karşı alınan tutumlardan, kadın özgürlük mücadelesinde her anlamıyla öne çıkan genç kadınlardan, uyuşturucu ve çeteleşmeye karşı mücadelede alınan pozisyonlardan, işçi eylemlerine destek olan ve onların mücadelesini lise sıralarına, üniversite koridorlarına taşıyan gençlikten biliyoruz. Ulusal özgürlük mücadelesindeki Kürt gençliğinden, Boğaziçi direnişinden biliyoruz.
Sonuç Olarak
Ezilenlerin egemenler karşısındaki mücadelesinde en önemli mevzilerden birisi gençliktir. Onun dinamik karakteri, enerjisi, değişim ve dönüşüme açık oluşu, şekillenmekte olan oluşu, kopuş düzeyi ve taşıdığı potansiyel bizler açısından göz ardı edilebilecek unsurlar değillerdir. Devrimi örgütlemek istiyorsak gençliği kazanmak zorundayız. Onun itiraz eden, sorgulayan ve biat etmeyen mücadele ruhu devrimci mücadelenin gelişimine katkı sunan başlıca niteliklerinden biridir. Ve öyle ki gerek coğrafyamızda olsun gerek dünyanın başkaca topraklarında olsun burjuva iktidarlar gençliği kazanamamıştır. Örneğin, AKP- MHP faşizminin tüm araç ve yöntemleri kullanarak -faşist baskı ve saldırılar da dahil- gençliği kuşatmaya çalışması (her sene 20 Temmuz’da Kadıköy’de gerçekleşen Suruç Katliamı anması, tutuklu öğrenciler, üniversitelere kayyum rektör atanması vb. ilk akla gelen örnekler) bunun bir yansımasıdır. Ancak aynı sorun bizim için de geçerlidir. Gençliği nasıl kazanacağız? O sebepten mücadelenin acil ihtiyaçlarından biri olan bu başlığa çözüm üretmek bizler için başlıca görevlerden biridir. Gençliğin kazanılması ve siyasal mücadeleye sevk edilmesi konusu acil ihtiyacımız, bu konudaki en büyük güç kaynağımız ise mirasımızdır…
Deniz’den, Mahir’den, İbrahim’den, Aynur Sertbudak’tan, Jale Yeşilnil’den, Behzat Baykal’dan, Necdet Adalı’dan, Aziz Güler’den ve daha adını sayamadığımız nice yoldaşlardan devraldığımız bu mirası beraber zafere taşıyacağız.
Marmara Hapishanesi’nde tutsak bulunan Celal Punar tarafından gazetemiz için kaleme alınmıştır.
Devrimci tutsak Celal Punar’ın mektup adresi: Marmara 9 Nolu Kapalı Hapishanesi C-4/28 Silivri/İstanbul

 
             
                     
                     
                     
                                             
                                         
                                        