Gençlik, Umut Yazıları

Gençlik, örgütlü mücadeleye daha sıkı katılmalı! – Behzat Mermeroluk

Gençliğin üretim araçları karşısındaki konumu değişmiyor ama yapısı bir değişim geçiriyor. Dünya ve Türkiye genelinde yaşanan ekonomik sorunlar, siyasal krizler ve toplumsal gelişmeler vb. gençliğin bu değişimi yaşamasında birer etken. Tekeller, sermayenin sömürüyü getirdiği boyut, savaşlar, işgaller, grevler, devrimci eylemler vs. her şey birbiriyle çarpışır durumda. Bu çarpışmaların neticesinde egemenlerin de kitleleri ve özellikle gençlik kitlelerini kısmi oranda da olsa ikna etmesi gerekiyor. Bu da gençliğin toplumsal yapısının değiştirilmesi hedefini içerisinde barındırıyor. Bu toplumsal yapısının değişimi, bir gencin üniversite-lise okuması ya da okumuyor oluşu fark etmeksizin sömürü sürecine en erken zamanda katılmasıdır. Bu nedenle özellikle üniversiteler az sayıda insanın mezun olup da egemen sistemin istekleri doğrultusunda çalışmasını kapsıyor. Geri kalan ise paralı eğitim, eğitim sürecinde harcanan para ve diğer unsurlarıyla beraber aslında sistemin devamlılığını sağlıyor.

Dünyada ve Türkiye’de üretim, ciddi düzeyde sömürü oranıyla gerçekleşirken sermayenin kendisi ise sınırsızlaşmıştır. Alabildiğine serbestleştirilmiş bir sermaye akışı dünyanın her yanına ulaşabiliyor. Kâr oranları kendisine sürekli olarak yukarı tırmanmayı amaç edinirken, emek sömürüsü ise her yaşta ve kategorideki insan için yükseliyor. Bu sömürü çarkı ise herhangi bir yaşamsal ihtiyaca cevap olmuyor. Bu durumun kendisi, bütün toplumsal yaşamda değişimler yaratıyor. Toplumsal ilişkiler bu nedenle sadece hayatta kalabilmek, geleceğe dair ümitsizlik, örgütsüzlük, karamsarlık, intihar vb. maddeler etrafından şekilleniyor. Yerel düzeyde iktidarların mevcut politikaları da bütün bunları perçinliyor. Yani bugün, bu haliyle AKP-MHP faşist iktidarı toplumsal ilişkileri kendi kontrol mekanizmasının içerisinde örgütlemek için daha fazla çaba sarf ediyor. Bu anlamıyla, bir kampüsün faşist iktidar tarafından örgütlenmesi-”ele geçirilmesi” önce en tepeden başlayarak aşağı doğru büyümesi taktiğiyle ilerliyor. Para, şantaj, kariyer vaadi veya ideolojik ikna ile önce rektörler, dekanlar sonra akademisyenler ve en aşağıda da faşist kitle tabanı haline getirilmek istenen gençlik hedefleniyor.

Kapitalist egemen sistemin zayıf noktaları

Kapitalist egemen sistemin çelişkilerini, açıklarını ve bizim açımızdan avantaja çevrilebilecek taraflarının olduğunu söylemekte fayda var. Çünkü bu avantajlar ve imkanlar, aslında eğitim gördüğümüz mekanlarda gizli. Kampüsler, bu egemen kapitalist sistemin zayıf noktası, bizim ise en güçlü olacağımız alanlardır.

Üniversite ve siyasal iktidar arasındaki çelişki, kampüslerin iktidar karşısındaki “özerkliğini koruma iç güdüsü” ile iktidarın, üniversite gençliğinden ve akademisyenlerden iktidara ideolojik-ekonomik kapılar açmasını istemesi arasında yaşanan çelişkidir. Yani faşist iktidar gençlik kitlelerini istediği şekilde örgütleyemiyor. Burada gençliğin bu duruma karşı bir direnci mevcut. Bu nedenle doğal bir belirleme ile gençliğin ve akademisyenlerin bunu can-ı gönülden istediklerini varsaymıyoruz, aksine bir reddetme var. Diğer bir sonuç ise; burada amansızca sürüp giden bir iktidar olamama durumudur. Şu anki mevcut halde ne faşist iktidar tamamen kampüslerde tabana hakim ne de biz.

Üniversitelerin özerkliği ve akademinin pratik eylem alanının nesnel koşulları, dönem şartlarının da belirlediği bir mücadele meydanıdır. Bugün bu da bir değişim içerisine girmiş bulunuyor. Kampüsler, Fildişi Kulesi değildir ve kendi içerisinde akademisyenlerden öğrencilere, öğrencilerden çalışanlarına kadar bir bütünü temsil eder ve mücadele meydanı da toplumsal dinamiklere içkin olan sömürü sisteminin karşıtlığını içerir. Doğal olarak aslında bu alanı ikiye ayırmakta fayda var. Tepeden atananlar ile devrimci, demokratik, özerk üniversite isteyenler olarak iki ayrılır. Bu mücadele meydanı iktidarın en zayıf karnı olan üst yapısal ilişkilerden çıkartılarak devrimcileştirilir. Çünkü, akademi olarak bir üniversite temelde üst yapısal üretimin de merkezidir. Dolaylı bir artı-değer üretimi her zaman mevcuttur ama iktidarın estetik, ideoloji, fikir, medya, devlet ve benzeri bütün kurum ve kuramlarının öğretisi amaçlanır. İşte buraya dikkatleri vermek gerekiyor. Çünkü bu üst yapısal unsurlar eleştirel bir odaktan geçer üniversitelerde. Yani gençlik kitleleri bütün bu süreçleri “ön-kabul” ile sahiplenmiyor. Gençliğin üretim araçları karşısındaki konumu, kapitalist sistemin gençlik kitlelerine yönelik her bir pratiğinin eleştirel geri çevrilmesi ya da “isyan” edilmesi halini yaratıyor. Bir devrimci gençlik örgütü de bu nedenle bu üst yapı unsurlarını tarumar etmeyi göze alabilmelidir. Bu hem ideolojik anlamda hem de pratik anlamda olmalıdır.

AKP-MHP faşist iktidarının yarattığı çeteleşme, katlettiği sinema-film-tiyatro estetiği, sonunu getirdiği bilim, kadına yönelik şiddeti, uyuşturucu bataklığına özendirmesi, rekabeti örgütlemesi, örgütsüzlüğü körüklemesi, kaderciliği ve benzeri ne varsa her şeyine savaş açılmalı. Çünkü bunların içerisinden bir gelecek çıkmıyor. Faşist iktidarın yarattığı fakirlikten, yoksulluktan ve geleceksizliğe duyulan kadercilikten Eskişehir’de son 1 haftada 2 gencin intiharı çıkıyor. Kübra Nur Avcı’nın şüpheli ölümü çıkıyor. Bu nedenle doğru bir eylem ve örgütlenmeyle akademik, demokratik ve siyasal mücadelemizi güçlendirmemizin yollarını tartışmalı, örgütsel yapımızı daha sıkı hale getirmeliyiz.

Akademik, demokratik ve siyasal mücadelenin gençliğin devrimci eylemiyle buluşması

Bir genç, hem okuduğu alanın akademik problemleriyle, hem alanının hem de ülkenin demokratik sorunlarıyla ve bir bütün olarak siyasal meselelerle karşı karşıya. Derslik sorunu varsa bu alana özgü bir akademik sorun; yemekhane zammı varsa, KYK’dan gelen para yetersizse bu bir demokratik sorun; veya iktidar sömürücü, işgalci bir iktidarsa bu bir siyasal sorundur. Genç ve gençlik örgütü bunları hepsini dert etmek zorundadır.

Bugünlerde, özellikle ekonomik kaynaklı sorunlar ön planda yer alıyor. Hayat şartlarının zorluğu, geleceği de flulaştırıyor. KYK yurtlarının ücretleri almış başını gidiyor. Ev kiraları bütün ülkede artmış durumda, üstelik ev sahipleri öğrencilere daha yüksek fiyattan kiralıyor. Her üniversitede %200’leri aşan yemekhane zamları var. Yemekhane zamlarına karşı yapılan her eyleme rektörün talimatıyla özel güvenlikler saldırıyor. Peki bu saldırıyı tersine çevirmek mümkün değil mi? Tersine çevirmek sadece demokratik hak ve taleplerle bunu kınamak değildir.

Gençliğin, yapısının değiştiğini konuştuk. Güncel siyasetin değiştiğini konuştuk. Peki bunlara nasıl cevaplar üreteceğiz? Birincisi, gençlik örgütümüzün en tepesinden başlayarak en altına kadar onu her zaman işler kılma iradesi önemlidir. Birbiriyle raporlu çalışan organlar kuracağız. Disiplinli, üretken, çalışmalarda düzenliliğe bağlı olan ve aksaklık yaşanmasına izin vermeyen bir irade ortaya çıkarmamız gerekiyor. Bu nedenle herkesin görev tanımı, görev alanı netleştirilmelidir. İkincisi, bir anda her işi yapamayabiliriz. Ama sabırlı olmak gerekiyor. Bu yüzden planlı hareket etmek gerekiyor. Plansız hareket bizim için nereye vardığımızı öngörememektir. Belki kısa süre içerisinde çok büyük kitlelere ulaşacağız ama hedefimiz neydi ki? Belki de o sayının çok aşağısında kaldık. O yüzden planlı hareket etmek ve ona uygun taktikler üretmek elzemdir. Üçüncüsü, gençliğin toplumsal yapısının değişmeye başladığını ifade ettik. Buna bir öncü gençlik örgütü gerekiyor ki o değişimi devrimcileştirebilsin. Artık eskisi gibi bir Türkiye yok. Artık eskisi gibi bir iktidar da yok. Her şeyi zor ve şiddet yoluyla alıkoyan bir iktidar var. Ona karşı bizler de sokakta militan mücadeleyi yükseltmekten geri kalmamalıyız. Yemekhanede yemeğimize 2 katından fazla fiyat isteyen bir rektörün arabası neden zarar görmesin? Belki de o rektör yaptığı usulsüzlüklerle, bizden çaldıklarıyla o lüks hayatı sürüyor. Ya da bize saldıran bir özel güvenlik neden hiçbir şey olmamış gibi tekrardan işe gelsin? Faşizmin ideolojisini derslerde salgılayan bir “akademisyen”, Kürt-Alevi-kadın-bütün ezilenleri aşağılarken neden onu rezil etmeyelim? Bu da bizim faşist ideolojiye karşı devrimci ideoloji saldırımız olur. Dördüncüsü, hiçbir şekilde propagandayı, ajitasyonu geri çekmemek önemlidir. Bulunulan her alanda ve her anda bunu sürdürmeliyiz. Sosyal medya, sokak, hacklenmiş bir websitesi, stand, belki alıkonulmuş bir bilboard vs. her şeyi propaganda ve ajitasyonumuza hizmet eder hale getirmeliyiz.

Artık eski bir gençlik pratiği mücadelesinin geçerliliği kalmadı. Örneğin, şimdilerde herkes Filistin’i konuşuyor, nasıl savaştığını söylüyor. Nasıl geldi bugünlere Filistin? Sadece sokakta protesto gösterisi yaparak mı? Sadece afiş asarak mı? Hayır. Hesap sorarak geldi bugünlere. Rojava da keza öyle. Hesap sorarak geldi bugünlere. Ya da bir başka yerde bir başka ülkenin gençleri de aynı şekilde özgürleşti.

Gençlik değişiyor ve bu değişimin öncüsü olmak için örgütlü mücadeleye daha sıkı katılmalıyız. Bir beyin fırtınası ile neler yapabileceğimizi tahmin bile edemeyiz. Bu yüzden bütün mücadele yöntemlerini deneyebilen, ilkelerinde net ama taktiklerinde esnek bir gençlik örgütü inşası her an mümkündür. Bunu yapabilmek de zor değildir.

Önümüzde takvimsel olarak 6 Kasım var. Gençlik için her kötü şeyin başlangıcı sayılabilecek olanın tarihi: YÖK’ün kuruluşu. Ona karşı örgütlenmek, kendimizi daha sıkı örgütlemek için önemli bir tarih. Güz döneminin ilk sınavı 6 Kasım’dır bu yüzden. Şimdi geleceği özgürleştirecek, işçi sınıfını örgütleyecek, faşizme karşı savaşacak bir gençlik oluşturmanın ve militan sokak mücadelesini yükseltmenin zamanıdır. Bu nedenle bugünün gençliği, örgütlü mücadeleye daha sıkı katılmalıdır.

Paylaşın