Seçtiklerimiz

Tufan Pir Keleş yazdı; Birleşik Devrimci Savaş Zamanı

“Türkiyede anti-faşist güçlerin dağınıklığını giderecek ortak hedef

faşist AKP’nin ezilmesi ve yok edilmesidir.

Bütün anti-faşistleri birleştirecek açık hedef bu olmalıdır”

ULAŞ BAYRAKTAROĞLU

AKP’nin iktidara geldiği tarih ile bugünkü faşist rejime dönüşümü arasında geçen 17 yılda doğrusal bir ilerleme yaşanırken, AKP döneminin başlangıcı itibari ile devrimci hareketin barındırdığı kitlesellik ve sokak hareketliliğinde ise bugün ters bir orantı yaşanıyor.

Devrimci hareketin gerileyen bu pozisyonu doğru anda doğru analizler etrafında birleşememe üzerine şekillendi. AKP’nin liberal-ılımlı islam projesi olarak 12 Eylül ile sözde hesaplaşması, Ergenekon-Balyoz operasyonları, Kürt sorununda sözde çözüm manevraları Türkiye devrimci hareketinde yanılmalara ve devletin karakterini çözümlemede eksik bir tutum almasına neden oldu, doğru çözümlemelerde bulunanların ise bunu pratiğe geçirememe sorunu sürece rengini verdi.

AKP iktidarı kendini devletin tüm mekanizmalarında örgütlerken, yeni bir devlet sistemini faşizmin kurumsallaşması faaliyeti içinde inşa etmiş oldu. AKP faşizminin inşa sürecinde bir kaç önemli tarihsel kesiti hatırlamakta fayda var. Bunlardan birincisi Gezi Ayaklanması, ikincisi özyönetim direnişleri, üçüncüsü ise 15 Temmuz darbe girişimi ve buna karşı gelişen gerici halk ayaklanmasıdır.

AKP faşizminin kurumsallaşmasını sağladığı bu üç başlığın birincisinde ve ikincisinde devrimci bir karakter mevcut iken, üçüncüsünde sistem içi çelişkiler sonucu açığa çıkan karşı-devrimci bir karakter vardır. AKP faşizmi tüm atak ve dinamik saldırılarını Gezi bileşeni olan örgütlere ve halk kitlelerine yöneltirken, Kürt’lere karşı ise topyekün imha savaşını sürdürmekte, karşı-devrimci kitle üzerinden ise bu saldırıların meşruluğunu yaratarak iktidarını devam ettirmektedir.

Ekonomik veriler, durma noktasına ilerleyen bir Türkiye ekonomisinin işaretlerini an an verirken, ekonomik kriz derinleşiyor ancak AKP-MHP faşizminin yönetim mekanizmaları ekonominin tıkır tıkır işlediğine dair tek merkezden üretilen propagandayı sürdürüyor. Türkiye halklarında ekonomik krizin sokağa yansıması eve götürülemeyen ekmek kadar gerçek iken bu tıkır tıkır siyaseti kendini maksimum seviyedeki savaş siyaseti üzerinden kuruyor ve sürdürülebilirlik adına gözü dönmüşçesine saldırılarını faşist temelde örgütlüyor.

Faşizmin savaş üzerinden kurumsallaştığı bu dönemde yaşananlar, Türkiye halklarının, devrimcilerin hem tanıdığı 12 Eylül’e benzemekte hem de onu aşan bir seyirde ilerleyiş katetmektedir. Savaş sadece Fırat’ın doğusuna yerleştirilen ÖSO çeteleri ile Rojava devriminin tehdit edilmesi, sınır ötesi operasyonlarının başlama sinyali ile gerçeklik kazanmamaktadır. Aynı zamanda faşizmin savaş siyaseti içerde Gezi direnişini, işçileri, kadınları, devrimci tutsakları hedef alıyor, yandaş borozanlar tarafından kelle alma hayalleri karşı-devrimci kitle içinde ayan-beyan propaganda ediliyor. AKP-IŞİD ittifakının bu ideolojik mayalanması Birleşik Özgürlük Güçleri komutanı Ulaş Bayraktaroğlu tarafından defaatle ifade edilmiştir. AKP örgütlenmesi bu siyaseti ile bir IŞİD örgütlenmesidir. Sınır ötesinde tehdit edilen Kürt güçleri ile Türkiye sınırları içerisinde tehdit edilen halklar AKP siyasetinin bu politikası sonucu aynı kadere sahiptir. Ve bugünkü AKP-MHP faşist ittifakına karşı da IŞİD’e karşı verilen mücadelede olduğu gibi bir mücadele hattı oluşturulması gerekir.

Erdoğan’ın son yaptığı açıklama itibari ile savaş kapıdadır. Savaş’ın esas faturası ise mazlum halklara ve işçi sınıfına kesileceği bugünkü ekonomik kriz koşullarından bellidir. AKP’nin IŞİD örgütlenmesi ile saldırıların ilk merkezi olan Kobane ile başlayan süreçte Türkiyeli sosyalistlerin gerçekleştirdiği devrimci atılıma daha geniş bir çerçevede ihtiyaç vardır. Bu hat sıcak savaş koşulları içerisinde kurulacak ve kurulamadığı takdirde ise telafisi zor olacak bir hattır. Bu nedenle sıcak savaş alanlarında Kürt Özgürlük Hareketi ile birlikte birleşik devrimci mevzilerde konumlanan devrimcilerin yanında, ülke içinde düşmanın kalbinde konumlanacak birleşik devrim öznelerinin acil harekete geçmesi gerekmektedir. Savaş koşullarında devrimci mücadelenin hazırlığı sadece silahların hegomanyası ile değil aynı zamanda halk kitlelerinin bu savaşa karşı örgütlenme mücadelesi ile mümkündür. “Devrimci savaş kitlelerin savaşıdır. Bu savaş ancak kitleler seferber edilerek ve ancak kitlelere dayanılarak yapılabilir” (Seçilmiş Eserler Cilt 1, 1934)

Kobane ile gelişen süreçte birleşik devrim mevzilerinde konumlanan özgürlük güçleri, bu savaşta faşizmin saldırı hazırlığından onbinkat daha hazır ve kararlıdır.

Birleşik devrimci konumlanma ülke içinde ve dışında senkron yakaladığı takdirde AKP-MHP faşizmine karşı birleşik devrimci mücadelenin zaferi mutlaka tayin edilecektir.

Kaynak: komungucu1.com

Paylaşın