Kadın - LGBTİQ+

Devrimci Partili Kadınlar: Faşizme karşı kurtuluşumuz kadınların birleşik direnişinde

Devrimci Partili Kadınlar tarafından 2 Aralık 2017 tarihinde Ankara’da düzenlenen Birleşik Devrimci Parti Kadın Konferansına ilişkin sonuç metni yayınlandı. Metinde, AKP ve Saray iktidarının kadın düşmanı politikalarının katmerlendiği, dinci muhafazakarlığın seküler yaşantıya karşı saldırılarının artış gösterdiği ve KHK’ler ile erkek sermayenin palazlandığı vurgusu yapıldı.

Devrimci Partili Kadınlar Kadın Konferansı metnini paylaşıyoruz:

Faşizme Karşı Kurtuluşumuz Kadınların Birleşik Direnişinde

AKP ve Saray İktidarının, kadın düşmanı politikaları daha da katmerlenmekte, zor aygıtları başta olmak üzere, yargı, medya, eğitim vb. araçlar eliyle, kadınların eşit ve özgür yaşam hakkına saldırı her geçen gün büyütülmektedir. İçte ve dışta tırmandırılan savaş politikaları, militarize edilen cinsiyetçi milliyetçilik, özellikle faşizm ve OHAL hukuku ile birlikte artan sömürü düzeni, göçmen/mülteci kadınlara yöneltilen saldırılar, seküler yaşama yönelik yapılan dinci-muhafazakâr saldırılar, kadın bedeninin, tahakkümünün derinleştirilmesi; kısacası faşizmle birlikte yaşamın her alanında kadın düşmanı politikalar bir bütün halinde yaşamı kuşatmaya çalışmaktadır.

Militarizm, ırkçılık ve cinsiyetçilikle körüklenen savaş politikaları yaşam hakkımız başta olmak üzere, bizleri pek çok düzlemde hedef almaktadır. Özellikle son 2 yıldır faşizm ile birlikte savaş politikaları, Kürdistan başta olmak üzere, Türkiye’nin gerici faşist güçlerden doğru taraf olduğu savaş Türkiye’nin her bir noktasında şiddet olağanlaştırmıştır. Bu bağlamda erkek şiddeti de olanca biçimiyle olağanlaştırılmıştır. Yaşam hakkımız ile birlikte özgür kadın kimliğine saldırı da bu dönemin en temel karakterini oluşturmaktadır. Bir yıllık erkek ve erkek devlet şiddeti bilançosu, yüzlerce kadının katledildiği, cinsel şiddetin sistematik bir biçimde uygulandığı, özellikle kadınlar tarafından takip edilmeyen davalarda cezasızlığın ve/veya en alt limitten cezalanın tercihini bizlere göstermektedir. Aynı şekilde heteroseksist erkek sistem, kadınlarla birlikte LGBTİ+’lere yönelik nefret politikasını ivmelendirmektedir. LGBTİ’lerin yaşam hakkı başta olmak üzere, her türlü toplumsal hakkı askıya alınmış, en son Ankara Valiliğince uygulanan karar sonucunda örgütlenme hakkına kapsamlı bir saldırı gerçekleştirilmektedir. Kısacası bütünen bir yok sayma, yok etme politikası yürütülmektedir. Kadınlara ve LGBTİ+’lere karşı saldırılarla birlikte, “direnmek” bu saldırı ahvalini şiddetlendirmenin gerekçesi olmuştur. Gözaltı ve tutsaklık süreçlerinde kadınlara yönelik cinsiyetçi saldırılar artmış, Elazığ ve Tarsus gibi pilot adı verilen hapishanelerde görüldüğü üzere, kadın koğuşlarında sistemli işkence uygulanmaktadır.

Kürdistan özelinde, milliyetçi, militarist hırslarla kadınlar, kadınlık kimliği en büyük saldırı alanı olmuştur. Sara’lardan Seve’lere kadın infazları olağanlaştırılırken, cenazeler sokak ortasında bekletilmiş, gömülen cenazeler mezardan geri çıkartılmış, cinsiyetçi aşağılamalar kolluk güçlerinin yaygın başvurduğu yöntemler haline gelmiş, zırhlı katliamları yeni katliam yöntemi olarak devreye girmiştir. Taybet Ana’dan Hatun Ana’ya yapılanlar bu çerçevede görülmelidir.

Aynı şekilde, Suriye’deki emperyalist savaş nedeniyle göç etmek durumunda kalan mülteci/göçmen kadınlar, büyük bir nefretin hedefi olurken, ucuz iş gücü olmanın yanı sıra, iş yerinde sırtını bu nefrete ve güvencesizliğe dayayan erkek patron, yöneticilerin cinsel şiddetine maruz kalmaktadır. Emani Al Rahman’a uygulanan cinsel şiddet ve sonucunda katledilmesi asla münferit değildir. Ezilen halklardan, mezheplerden, Kürt, Arap, Alevi, Ermeni, Rum kadınlara ırkçılık ve mezhepçilikle birleşen açık, örgütlü bir saldırı bulunmaktadır.

Fakat Türkiye, Kürdistan ve Ortadoğu’da yükselen kadına şiddete karşı, 25 Kasım Kadına Karşı Şiddetle Mücadele Günü’nde açığa çıktığı gibi kadınların örgütlü ve birleşik gücü de geri adım atmadan, itaat etmeden devam etmektedir. Türkiye’nin pek çok noktasında, örgütlü erkek şiddetine, evlerde, işyerlerinde artan şiddete karşı kadınlar mücadeleyi büyütmekte, Kadınlar tarafından örgütlü bir biçimde takip edilen davalar kazanımla sonuçlanmaktadır. Aynı şekilde, Bugün Ortadoğu’da Rojava topraklarından Rakka’ya erkek egemen dinci karanlığa karşı, kadın öncülüğünde yürüyen örgütlü enternasyonalist kadın mücadelesini selamlıyoruz. Kuzey Demokratik Suriye topraklarında açığa çıkan Rojava Devrimi’nin kadınların savaşta öncüleşmesinin yanı sıra, açığa çıkardığı yaşamın kadınlaştırılma inşasını da sahipleniyoruz. Kadın yaşam evleri, kadın akademisi, kadın asayiş birimleri, demokratik siyasette kadınların öncülüğünde kadınlar lehine uygulanan kazanımlar, devrimin örülmesinde ve onun yaşamasında temel doğrultulardan biridir.

Kadın emek alanında hız kesmeyen saldırılarla birlikte “eşit işe, eşit ücret”  mücadelesinden hızla uzaklaştırılırken, KHK ile erkek sermaye palazlandırılmış, işçilerin bütün kazanımları gasp edilmektedir. Kadın işçilerin, genel işçi sınıfı arasında pozisyonu düşünüldüğünde, tüm bu saldırı dalgası kadınların, kadın işçilerin örgütlenme haklarını elinden almıştır. Kadın işçiler aleyhinde var olan eşitsizlik daha büyümektedir. İşsizliğin sebebinin kadınların işçileşmesi, emekçileşmesi olarak görülmekte, annelik ve eşlik bağları, özne olarak kadın olmanın önüne geçmektedir. Haliyle tüm tablo, kadın emeğinin sömürüsünü hızlandırırken, eve kapatılmanın da yollarını açmaktadır. Kadın hem daha ucuz eş gücü, hem de toplum mühendisci politikanın yeni taşıyıcı gücü olacaktır. Kadınlar, kadınları güçlendiren dayanışma ağlarının dışında bırakılarak, iktidarın yardım ağları ile birlikte AKP’ye ve sisteme bağlanmaya çalışılmaktadırlar. Fakat görülmektedir ki, AKP’nin oy almak için başlattığı bu yardım politikası da, seçimlerden sonra geri alınmaktadır. Bütün bunların yanı sıra, KHK ile işten atılan kadınlar işçilere, emekçilere yönelik saldırılar da hız kazanmıştır. Bu kapsamda hukuksuz bir biçimde işten atılan kadın emekçilerle, işçilerle, kamu görevlileri ile dayanışma içinde olduğumuzu belirtiriz. Bu zulme karşı direndiği için, tutsaklığa tecride karşın açlık grevini devam ettiren Nuriye Gülmen’i, büyük bir sevgi ile selamlarız. Onun nezdinde KHK terörü ile yaşamlarına saldırılarak işsizleştirilen, çalışma hakkı gaspedilen herkesin işe iade taleplerini sahipleniyoruz.

Dinci Muhafazakârlık politikası sonucunda, seküler yaşama karşı saldırılarla birlikte, kadınların özgürlük alanlarına yönelik saldırılarda hız kazanmıştır. Müftülük yasasıyla birlikte, çocukların cinsel istismarına da yol açan, zaten oldukça sorunlu olan evlilikte rıza daha büyük tehlikeye girmiştir.  Üstelik bütün bu süreç boyunca AKP Genel Başkanı Erdoğan tarafından “isteseler de, istemeseler de geçecek” söylemiyle, tamamen kadınlara karşı geçirildiği de kadın iradesine saldırının kapsamını göstermektedir.  Bununla birlikte, Türkiye’nin taraf olduğu İstanbul Sözleşmesi’ne aykırı bir biçimde, ortaya atılana boşanmada aracılık tartışması da, kadının bir nesne olarak aileye bağımlı hale getirmeye çalıştığını, kadının yaşamı pahasına aileyi korumaya çalıştığını göstermektedir.

Bizler Devrimci Partili Kadınlar olarak, patriyarkal kapitalizme, heteroseksizme, faşizme, milliyetçiliğe, militarizme, emperyalist kirli savaşlara karşı yaşamın her alanında, evde, işte, sokakta, hapishanelerde, partide mücadeleyi büyüteceğimizin sözünü veriyoruz. Aynı zamanda hem sistem içi, ama devrimci alanlar olarak adlandırdığımız bütün alanlarda da bu şiddetten nasibini alarak katmerlenerek artan cinsiyetçiliğe karşı, tek kurtuluşun birleşik örgütlü kadın gücünden ve dayanışmasından geçtiğini vurguluyoruz. Bütün kadınlarla,  “İtaat Etmeden”, sokaklardan, alanlardan, örgütlerden, partilerden, fabrikalardan, plazalardan, evlerden, çekilmeden, vazgeçmeden kadın kurtuluş mücadelesini büyüteceğimizi deklare ediyor, tüm kadınları mücadeleye çağırıyoruz.

Paylaşın