12 Eylül Türkiye işçi sınıfı ve ezilen haklarının üzerine bir karabasan gibi çökmüş bir karanlıktır. Bu karanlığın etkileri bugünde devam etmektedir. Emperyalist kapitalist düzenin ihtiyaçları temelinde 24 Ocak kararlarını hayata geçirmek için gelmiştir 12 Eylül.
İşçi sınıfı ve emekçilerin örgütlülüğü dağıtılırken aynı zamanda milyonlarca insan fişlenmiş, yüz binlerce insan gözaltına alınmış, binlerce insan onlarca yıl tutsak olmuş, onlarca devrimci asılmış ve onlarca insan gözaltılar da katledilmiştir. On binlerce insan ülkesinden uzakta sürgünde yaşamak zorunda kalmıştır.
Bu yönüyle 12 Eylül askeri cuntası toplumun üzerinden adeta silindir gibi geçerek düşünmeyen ve sorgulamayan bir toplum yaratmayı hedeflemiştir.
Necdet Adalı, Altındağ’ın altın saçlı çocuğu, 12 Eylül cuntasının ilk idamıdır. Necdet Adalı 8 Ekim 1980’de Ulucanlar cezaevinde askeri cunta tarafından Türkiye işçi sınıfına ve emekçilerine göz dağı vermek için idam edilmiştir. Necdet’in idamı aynı zamanda mensubu olduğu Kurtuluş Hareketi’ne verilmiş büyük bir göz dağıdır. Necdet’in yoldaşlarına Cuntacılar eğer sizlerde Necdet’lerin yolundan giderseniz sonunuz onun gibi olur mesajı vermek istemişlerdir.
Cuntacıların istediği toplumu teslim almak, bunu başarabilmek için de toplumda öncü pozisyonda olan devrimci örgütlenmeleri teslim almaktı. Necdet Adalı’nın idam sehpasındaki politik duruşu darbecilerin hesaplarını boşa çıkarmıştır. Teslimiyet yerine direnişi seçen Necdet’in duruşu darbecilerin kabusu olmuştur. Son sözü sorulduğunda sloganlarla kendi sehpasını kendi tekmeleyen Necdet Adalı işçi sınıfının ve ezilen halkların mücadele tarihine altın harflerle yazılmış bir mücadele mirası bırakarak ölümsüzlüğe yürümüştür.
Necdet Adalı’nın idamı sonrasında Kurtuluş hareketi saflarında Necdet’in devrimci duruşu ve genç yaşında savunduğu idealler için ölümsüzlüğe yürümesi hiçbir zaman unutulmamıştır. Her 8 Ekim’de her yaştan devrimci Necdet’i mezarı başında randevulaşmış ve bu randevularına asla geç kalmamışlardır.
Kurtuluş Hareketi de 12 Eylül askeri cuntasının tasfiye saldırısının ve 1990’lı yılların başında Sovyetler Birliği’nin yıkılışının etkilerini en ağır şekilde yaşamış hareketlerden biridir. Kurtuluş saflarında da tasfiyecilik ve düzen içi devrimcilik arayışları kendini var etmeye başlamıştır.
Kurtuluş hareketinin tarihi açısından bu yönüyle 1990’lı yıllar önemli gelişmelere ve saflaşmalara sahip olmuştur. 2000 ‘li yıllara gelindiğinde de ise tasfiyeciliğe ve düzen içi sol anlayışa bir tepki olarak gelişen Genç Kurtuluş örgütlenmesi Kurtuluş Hareketi saflarında gelişen tasfiyeci ve düzen içi sol anlayışa güçlü bir karşı duruş olarak ortaya çıkmıştır.
Ulaş Bayraktaroğlu önderliğinde örgütlenen Genç Kurtuluşçular, düzen içi sol anlayışlarla arasındaki anlayış farkını dar bir tepki olmaktan çıkartarak adım adım bir politik duruşa çevirmiştir. 6 Kasım YÖK protestolarında, NATO protestolarında, IMF protestolarında, tekel direnişinde, açlık greviyle dayanışma eylemlerinde ve Gezi Direnişi’nde ortaya çıkan militan mücadele hattı esasen Necdet Adalı’nın idam sehpasında ki devrimci duruşundan referans almıştır. Koşullar ne olursa devrimci duruştan ve kararlılıktan taviz vermeyen mücadele hattı genç devrimci kuşaklara referans olmuştur.
Bu yönüyle Necdet Adalı’nın 12 Eylül karanlığı koşullarında idam sehpasındaki kararlı duruşu bu güne uzanan bir mücadele hattı içinde genç kuşaklara örnek olmuştur.
Gezi direnişi sırasında Taksim’de Tarlabaşı barikatlarında Necdet’in resmi en önde vakur bir edayla direnişin sonuna kadar dalgalanmaya devam etmiştir. Gezi direnişi sonrasında Türkiye devrimci hareketinin tamamı özel olarak da devrimci siyaset mücadele içerisinde kendi gücünün sınırlarını daha net görmüştür.
2014 yılına gelindiğinde Kobani Direnişi ile birlikte gelişen Kasım Atılımı aynı zamanda Necdet Adalı’nın hayallerini gerçek yapmak için yola çıkmıştır. Bu sebepten ki Birleşik Özgürlük Güçleri’ni kuran üç müfrezeden birine de ‘Necdet Adalı Müfrezesi’ adı verilmiştir. Necdet’in ismi yıllar sonra yine onun katillerinden ve bu katillerin koruyucu olduğu sömürü düzenine korku salmaya devam etmektedir.
Necdet Adalı Müfrezesi’nin devrimci savaş mevzilerinde şiar edindiği “asla mevziyi terk etme” sloganı 8 Ekim 1980’de idam sehpasından Kobani direniş mevzilerine uzanmaktadır. Altındağ’ın altın saçlı çocuğunun mücadele kararlılığı bizlere yol göstermeye devam ediyor. Adalı’nın ayak izlerini takip eden devrimciler asla mevzilerini terk etmediler. Bedeli ne olursa olsun devrimci savaş pratiğinde ısrarcı olmaya devam ediyorlar.
Bu gün AKP-MHP iktidarı, 12 Eylül cuntasını aratmayacak uygulamalara imza atmaktadır. Zindanlarda devrimciler işkence görmekte, Birleşik Devrim savaşçıların faşist ordunun saldırıların hedefi altındadır. Faşist rejim bütün gücüyle Türkiye işçi sınıfına ve ezilen halklarına acımasızca saldırmaktadır. Bu tablo içerisinde dün olduğu gibi bu günde Necdet Adalı’nın kararlılığına ve onun kararlı mücadelesinin izinden giden devrimcilerin duruşuna ihtiyacımız var.
Necdet Adalı gibi kararlı olmalı idama giderken bile devrimci duruşundan taviz vermemeli. Ne olursa olsun devrimci savaş mevzisini asla terk etmemeliyiz.