Cenk Ağcabay, Umut Yazıları

Suriye’den Ukrayna ve Güney Kore’ye – Cenk Ağcabay

”Suriye ise çok karmaşık ve derinlikli bir alan, andaki zaferlerin bir süre sonra hezimete dönüşmesinin çok da şaşırtıcı olmadığı son 13 yılda defalarca görüldü.”

Cihatçı çetelerin Halep’e yönelik saldırısı ve Halep’i ele geçirmeleri bölgesel sürecin son büyük parlaması oldu. Bölgedeki politik ve askeri saflaşmaların niteliğini de daha görünür kıldı. Gelişmelerle ilgili geniş bir haber yapan New York Times gazetesi konuyla ilgili olarak, isminin açıklanmasını istemeyen bir dizi ABD yetkilisi, 2 AB ve 2 İsrail yetkilisiyle görüşerek haberini hazırlamış. Haber için konuşan ABD yetkilileri, bir süredir yoğun İsrail bombardımanı altında olan Suriye’nin devlet başkanı Esad’a körfez ülkeleri üzerinden gönderdikleri mesajlarda, Gazze ve Lübnan’da ağır darbeler yiyen müttefiklerinden ayrılması, İran’la ilişkilerini kesmesi çağrısı yapmışlar. ABD’nin amacı İran’ı bölgedeki en önemli müttefiki Suriye’den koparmakmış.
Suriye’nin bölgedeki stratejik konumuna işaret eden ABD’li yetkililer, Suriye’nin Lübnan’a silah, mühimmat ve savaşçı gönderilmesinde kritik bir kara koridoru sağladığını ve bunun İsrail ve İran için aynı derecede önem taşıdığını belirtiyorlar. Eski bir Beyaz Saray ve Dışişleri Bakanlığı yetkilisi olan Andrew Tabler Vaşington Enstitüsü adlı “düşünce kuruluşu”nda yöneticilik yapıyor. Gazeteye yaptığı değerlendirmede, Esad’ı ittifaktan koparmak için yürütülen faaliyetlerden sonuç alınamadığını belirtiyor. Adının açıklanmasını istemeyen İsrailli bir yetkili, İsrail’in son aylarda sadece bombardımanlarını yoğunlaştırmadığını, Suriye’deki bazı askeri sitelere özel kuvvetleriyle saldırılar da düzenlediğini söylüyor. İsrail bunlarla Esad’a “Suriye’den Lübnan’a silah taşınmasına hiçbir tolerans gösterilmeyeceği mesajı” vermek istemiş. İsrailli yetkili önemli sonuçlar almalarına rağmen, tam başarı sağlayamadıklarını, silah sevkiyatının sürdüğünü ifade ediyor.
Londra’daki Chatham House’da Suriye konusunda çalışmalar yapan Haid Haid, “Suriye’de sadece hava saldırıları düzenleyerek İranlıları yenmenin hiçbir yolu yok. İsrailliler zarar verebilir. Akışları azaltabilirler. Bunu daha da zorlaştırabilirler. Ama bunu tamamen durduramazlar ve bunu da biliyorlar.” diyor.
Haid Haid’in söyledikleri ABD’li ve İsrailli yetkililer tarafından biliniyormuş ve körfez ülkeleri üzerinden Suriye yönetimiyle geliştirilen diplomatik temasın nedeni de esasen buymuş. ABD diplomatik temaslarda Suriye yönetimine, Körfez ülkelerinden Suriye’ye mali yardım yapılabileceğini, ABD’nin Suriye’ye yönelik yaptırımlarının kaldırılabileceği ya da hafifletilebileceğini, Suriye’deki Amerikan askerlerinin çekilebileceğini söylemiş. Yani Suriye yönetimi ittifaktan ayrılırsa bu “ödüller” gündeme gelebilecekmiş. Bu haberi yapanlar, New York Times gazetesinin Tel Aviv bürosundan Ronen Bergman ve Kudüs bürosundan Adam Rasgon. Yani sağlam noktalarda konumlanmış “gazeteciler”.
Haberde görüşlerini ifade eden bir ABD yetkilisi, Esad’ın ittifakı bozması için gerekli bölgesel güç dengesinin henüz oluşmadığını söylüyor. Cihatçıların yeni saldırısını bu bağlamda ele almak, saldırıya bölgesel güç dengesinin değişimi açısından bakmak daha geniş bir görüş açısı kazandırıyor ama başka bir dizi unsurla birlikte. Bu unsurlardan biri, Ukrayna’nın İngilizce yayın yapan Kyiv Post gazetesinde yayınlanan bir haber. Gazetenin 1 Aralık tarihli haberi Suriye’deki Cihatçı saldırısıyla ilgiliydi ve şunlar ifade edilmişti:
“Suriye’nin Halep vilayetine 27 Kasım’da başlayan saldırı, Türkiye’nin desteklediği eski El Kaide bağlantılı Heyet Tahrir El Şam’ın başını çektiği İslamcı militan gruplardan oluşan bir koalisyon tarafından yürütülüyor.
Bazı İslamcı sosyal medya sitelerinde yer alan haberlere göre, İdlib bölgesinde üslenen ve aralarında Türkistan İslam Partisi (TİP) üyelerinin de bulunduğu söylenen isyancı gruplar, Ukrayna Ana İstihbarat Müdürlüğü’ne (HUR) bağlı Khimik grubundan özel kuvvetler birliklerinden operasyonel eğitim aldı. Eğitim ekibi, insansız hava araçlarının kullanımı da dahil olmak üzere Ukrayna’daki savaş sırasında geliştirilen taktiklere odaklandı.
Kyiv Post’un askeri istihbarat kaynağına göre HUR’un Khimik grubu, 15 Eylül’de Halep’in güneydoğu eteklerindeki bir Rus askeri üssüne düzenlenen ve Rus saldırı dronları ile “kamufle edilmiş el yapımı patlayıcıların” imha edildiği saldırının sorumlusu olarak gösterildi.”
Ukrayna yönetimi savaşın başlangıcından beri, sadece Ukrayna ve Rusya’daki değil tüm coğrafyalardaki Rus askeri varlığını hedef alacaklarını defalarca açıklamıştı. Bu nedenle bu durum şaşırtıcı değil; El Kaide’nin Suriye’de ABD tarafında olduğunu ve “herşeyin beklendiği gibi gittiğini” çatışmalar ilk başladığı günlerde, bugünkü ABD Ulusal Güvenlik Konseyi Danışmanı Jack Sullivan dönemin ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’a yazmış ve bu mail Wikileaks tarafından basına sızdırılmıştı
Ukrayna söz konusu olduğundaysa kuşkusuz ki asıl bakılması gereken yer NATO Rusya savaşı. Ukrayna istihbaratının Suriye’de Cihatçılarla kurduğu bu ilişki kuşkusuz NATO şeflerinden bağımsız gelişmedi. Ukrayna’da Rusya ilerlemesinin geçtiğimiz aylarda durdurulamamasının nedenleri yine New York Times gazetesinin yaptığı haberle biraz daha görünür hale geldi. Gazeteye göre, Biden yönetimi, Ukrayna’yı Rusya’ya karşı savaşacak asker havuzunu genişletmeye yardımcı olmak için daha fazla askeri askere alarak ordusunun büyüklüğünü artırmaya çağırdı. “Biden yönetimi Ukrayna’yı daha fazla askeri askere alarak ve seferberlik yasalarını 18 yaşından küçüklerin de askere alınmasına izin verecek şekilde yenileyerek ordusunun büyüklüğünü hızla arttırmaya çağırıyor.” Bu çağrı, Ukrayna ordusunun yaşadığı erimenin açık bir ifadesinden başka nedir? Dahası var, “Kasım ayı, Rus güçlerine kaybedilen topraklar açısından Eylül 2022’den bu yana Ukrayna’nın en kötü ayı oldu.” Hem toprak kaybediliyor hem de askerler eriyor. NATO Ukrayna’yı son Ukraynalı’ya kadar savaştırmakta kararlı ancak bu noktada, ABD seçimleriyle birlikte oluşan duruma bakmak gerekiyor.
Daha önceki yazılarda, Trump’ın Ukrayna konusunda hem NATO’yu hem ABD’nin Pentagon ve CİA gibi güç merkezlerini rahatsız eden bir tutum içinde olduğunu göstermiştik. Biden yönetimi, İngiltere ve Fransa ABD seçimlerinden sonra, 2 yıldan uzun bir süredir vermedikleri izni Ukrayna’ya verdi ve Ukrayna Rusya içlerini uzun menzilli Batı füzeleriyle vurmaya başladı. Bu NATO’nun Trump iktidarına yönelik bir ön alma hamlesiydi. Trump’a sınırlar çiziliyor, hareket alanı belirlenmeye çalışılıyordu. Cihatçıların Suriye hamlesini de bu kapsam içinde ele almak verimlidir çünkü NATO’yu Trump konusunda huzursuz eden bir başka alan Suriye, diğeri de Kuzey Kore’dir. Son birkaç haftada Ukrayna, Suriye ve Güney Kore’deki gelişmelere bu noktadan yaklaşmak gerekir. IŞİD’in “ılımlı İslamcı isyancı” kabulünden “insanlığın karşısındaki en büyük tehdit”e dönüşmesi birkaç yıl sürmüştü. Jack Sullivan’ın “Suriye’de bizim safımızda” dediği IŞİD bir anda güya en büyük düşmanlarına dönüşmüştü. Oysa ABD yıllardır El Tanf üssünde IŞİD militanlarını koruyor ve bunlardan yeni savaş birimleri oluşturuyordu. Bu savaş birimlerinin İsrail’in işgal etmesi öngörülen alanlara mesafesi ve bu alandaki stratejik konumu çok iyi biliniyor. Doğal müttefiklerin “Suriye’yi özgürleştirmek için” bir araya gelmesi kuvvetle muhtemel.
Batı basını Halep’i işgal eden Hayat Tahrir Şam ve Türkiye’nin eğitip donattığı diğer çeteleri de şimdilerde “isyancı”, “İslamcı isyancı” diye adlandırıyor. Bunların “büyük tehlikeye” dönüşmesiyse çok zor olmayacaktır. Mesela İsrail’in Times Of Israel gazetesine göre, İsrail istihbarat yetkilileri Suriye’deki gelişmeleri değerlendirdikleri toplantıda Netanyahu’ya, “Esad rejiminin stratejik kabiliyetlerinin cihatçıların eline geçebileceği endişesini” dile getirmişler. İsrail Silahlı Kuvvetleri’nin böylesi bir tehlike karşısında harekete geçmesini öngören senaryolar tartışılmış. Yani dostları cihatçıları gerekçe olarak göstererek Suriye’de bir işgal ve bu işgali “güvenlik bölgesi” olarak satma senaryoları çalışılmaya başlamış. “Ilımlı isyancıların” büyük tehlikeye dönüşmesi ve İsrail’e yönelik tehdit en fazla geçen başkanlık döneminde Suriye’den çekilme yönünde eğilim gösteren Trump üzerinde etki yapacaktır. Trump’ın Savunma Bakanı, Ulusal Güvenlik Konseyi danışmanı olarak ilan ettiği isimler tıpkı Trump gibi, Ortadoğu’daki Cihatçı meczupların Batı’daki Haçlı Savaşçısı versiyonları. Hakkındaki cinsel saldırı suçlamalarından kurtulabilirse (hakkında birden fazla cinsel saldırı suçlaması bulunuyor) ABD Savunma Bakanı olacak Pete Hegseth Irak ve Afganistan’da savaşmış eski bir asker. 2020’de yayınlanan kitabının ismi: “Amerikan Haçlı Seferi”.
Hegseth kitabında, “İslam’ı Batının doğal ve tarihsel düşmanı” olarak karakterize ediyor. Hegseth’e göre, Batı İslam ülkeleriyle ilişkilerini “Orta çağ haçlıları tarzında” yürütmeli. Trump’ın temel sloganı “Amerika’yı Yeniden Büyük Yapmak”, Hegseth’in 2020 tarihli kitabının bir bölüm başlığına ilham vermiş. Bölüm başlığı: “Haçlıları Yeniden Büyük Yapmak.” Haçlı seferlerinin bir savunma savaşı olduğunu savunan Hegseth, Batı’nın bugünde benzer bir tehlikeyle karşı karşıya olduğunu ifade ediyor. Haçlı seferlerini bir önleyici saldırı olarak kabul ediyorsanız ve bugünde aynı tehlikenin var olduğunu düşünüyorsanız yapılacaklar açık olmalı. Hegseth İsrail’i savunmanın, Batı’yı ve onun değerlerini savunmak olduğuna inanıyor. Hegseth Trump’ın oluşturduğu hükümetin ideolojik-politik dünyasını kavramak için temsil edici bir örnek.
Hegseth’in kitabını inceleyen Virginia Üniversitesi Orta Çağ Tarihi Profesörü Matthew Gabriele, onun kitabındaki tarih anlatısı hakkında, “Bu basite indirgemenin en kötü türü. Size bu basit hikayeleri anlatan biri bir şeyler satıyor demektir.” diyor. Ne yazık ki zamanımızda bu tür uyduruk ürünlerin satıcısı da alıcısı da çok. Satanlarsa neyi neden sattıklarını iyi biliyorlar. Matthew Gabriele önemli bir noktaya işaret ediyor: “Haçlı seferlerinin bir savunma savaşı olduğu, Hıristiyanların Kudüs’e doğru bu saldırıyı başlatmamaları halinde Avrupa’nın istila edileceği şeklindeki bu anlatı, sağda standart bir anlatı olmuştur.” Matthew Gabriele bu standart anlatıyı savunanların en tanınmışlarından birinin 2011 yazında Norveç’te Sosyal Demokrat gençlerin yaz kampını basıp 77 genci öldüren ve 242 genci yaralayan Anders Breivik, diğerinin de 15 Mart 2019’da Yeni Zelanda’nın Christchurch şehrinde bir camiye saldırıp 51 kişiyi öldüren ve 49 kişiyi yaralayan Brenton Tarrant olduğunu söylüyor.
Emperyalizmin merkez gücü olarak ABD’nin küresel ve bölgesel politikaları tabii ki hükümet üyelerinin ideolojik tercihleri tarafından değil, çok daha geniş ve etkili kurumların üst kurullarının ortak kararlarıyla şekillendiriliyor ancak oluşan kabinelerin temel yönelişlerinin de karar alma süreçlerini etkilediğini göz ardı etmemek gerekiyor. Bu noktadan bakıldığında, geçen döneminde Suriye’den askerlerini çekme kararı alan Trump’a hazırlanan alan bırakalım asker çekmeyi, İsrail’i korumak için askeri varlığını arttırmayı gerektirecek gibi görünüyor. Haçlı seferi ideolojisi bu bağlamda oldukça güçlü motivasyon kaynakları sunmaya adaydır.
Trump’ın önceki iktidar yıllarında, Pentagon ve CİA’yı en fazla rahatsız eden ve Amerikan kurulu düzeninde asapları bozan unsurlardan biri, Trump’ın Kuzey Kore devlet başkanı Kim ile görüşmeler yaparak ABD’de bir “tabuyu” yıkmasıydı. Trump bu tutumundan dolayı çok ağır eleştiriler almıştı. Biden yönetimiyse Asya’da Çin’e karşı oluşturmak istediği Asya NATO’sunda Güney Kore’ye stratejik bir değer atfetmişti. Geçen yıl Beyaz Saray’da ağırlanan Güney Kore Cumhurbaşkanı Yoon Suk-yeol büyük övgülerle karşılanmış, ABD’nin bölgedeki stratejik partneri olarak konumlandırılmıştı. New York Times’a Güney Kore’den yazan Choe Sang-Hun, Yoon’un geliştirdiği politikalar hakkında şunları söylüyor: “Bay Yoon, Güney Kore’yi daha fazla nükleer enerjiye yönelme yoluna soktu, Japonya ile bağlarını onardı ve Kuzey Kore’ye karşı daha sert bir tavır alırken ABD ve Japonya ile askeri işbirliğini genişletti.” Bay Yoon’un Beyaz Saray’da övgülerle karşılanmasının nedeni bunlardı ancak ülkede işler istediği gibi gitmiyordu. Ailesi ve kendisi yolsuzluğa batmıştı ve muhalefet haklarındaki yolsuzluk iddialarından dolayı yargılanmalarını istiyordu. Eski korumasını ülkenin Savunma Bakanı yapmış, tüm kilit mevkilere kendine sadık isimleri yerleştirmişti. Ülkenin sağlık emekçileri aylardır yeni “Sağlık Reformu Yasasına” karşı grevdeydi. Başka iş kollarında da grevler giderek yaygınlaşıyordu. Parlamentoda güçlü bir ağırlığa sahip olan muhalefet, Kuzey Kore ile yaşanan gerginliklerden memnun değildi. Bu konuda sert eleştiriler geliştiriliyor ve Trump döneminde gelişen müzakere sürecine dönülmesi isteniyordu.
Yoon bu eleştirilere karşı bir sıkıyönetim ilan etti. Tüm toplantı ve siyasi aktiviteleri yasakladı. Orduya geçici yetki verildi. Parlamentoya asker ve polisler konuşlandırıldı. Grevler yasaklandı. Yaptığı konuşmada “ülkeyi devlet karşıtı güçlerden korumak istediğini”, muhalefetin “Kuzey Kore sempatizanı” olduğunu söyledi. Görev süresi devam ediyordu ancak Nisan ayında yapılan seçimlerde muhalefet önemli bir başarı elde etmişti. Parlamentoda oluşan aritmetik nedeniyle Yoon yasa çıkaramaz bir konumdaydı. Muhalefet sıkıyönetim kararı karşısında aktif bir tutum aldı, baskılara rağmen parlamento toplandı ve sıkıyönetimin anayasaya aykırı ve yasa dışı olduğunu kabul eden bir karar aldı. Halk gösteriler yapmaya başladı. Yoon sıkıyönetim kararını geri çektiğini ilan etmek zorunda kaldı. Güney Kore’de oluşan parlamento aritmetiği sadece Yoon’u köşeye sıkıştırmamıştı, Pentagon ve CİA’nın stratejik ortağının iktidarının tehlike altına girmesi söz konusuydu. Güney Kore’deki bu hamleyi de, Trump öncesi önleyici bir tedbir olarak görmek mümkün ancak bu hamle başarılı olamadı. Muhalefet Güney Kore Savunma Bakanı’nın azlini istedi. Gelen haberlere göre, bakan istifasını Yoon’a sundu.
Suriye’de harekete geçen ve Halep’i ele geçiren Cihatçı grupların kullandıkları silahlar, donanımları oldukça güçlü eller tarafından hazırlandıklarını çok açık gösteriyor. Saldırıların başlamasının ardından AKP-MHP faşist blokunun açıklamaları ve yandaşlarının tepkileri faşist blokun bu operasyondaki konumunu net olarak gösteriyor. Suriye Demokratik Güçleri kontrolündeki Tel Rıfat’ın Cihatçılar tarafından ele geçirilmesi ve Münbiç’e yönelik saldırılarsa, ABD ve İsrail merkezli bu operasyona AKP-MHP faşist blokun katılımı için sunulan ganimetler gibi görünüyor. Muhtemel ki ABD ve İsrail hizmetlerindeki AKP-MHP faşist blokuna bu ganimetleri vaat etmişler. Suriye ise çok karmaşık ve derinlikli bir alan, andaki zaferlerin bir süre sonra hezimete dönüşmesinin çok da şaşırtıcı olmadığı son 13 yılda defalarca görüldü. Emevi Camisinde namaz kılmak için gün sayanların, Suriye’de askerlerinin kitlesel olarak öldürülmesinin ardından Putin’in kapısında beklemesi görüntülerinin üzerinden çok zaman geçmedi. Yani bu pilav daha çok su kaldırır…

Paylaşın