”Faşist iktidar işgal siyasetini derinleştirdikçe Türkiye burjuvazisinin işgal bölgelerindeki yeniden inşaa süreçlerindeki iştahı da kabarmaktadır.”
Suriye Beşar Esad yönetimi kimsenin beklemediği bir hızla yıkıldı. 12 günlük savaşta Suriye BAAS rejimi tarih oldu. Öncelikle böylesi bir gelişme karşısında şaşırmamak mümkün değil. Bölgenin en köklü devletlerinden biri olan Suriye’de, BAAS partisinin 61 yıllık iktidarı, böylesi trajik bir şekilde sona ermiş oldu. Bu durum bölgesel anlamda da birçok denklemi değiştirmiş oldu.
Suriye Arap Cumhuriyet’i yıkıldığı için Rojava Devrimi’nin geleceği de önemli bir tartışma başlığı olarak karşımıza çıkıyor. Esad rejimi varken bir şekilde Rojava yönetimi, BAAS Rejimiyle karşılıklı hakların tanınması temelinde bir ilişki kurma konusunda birçok girişimde bulundu. Ama bu girişimler genel olarak başarısız oldu. Esad rejiminin beklentisi her zaman 2011 öncesine dönme yönünde oldu. Aynı zamanda Türkiye devletinin işgal tehditleri Rojava yönetiminden daha fazlasını talep etmek için bir şantaj olarak kullanıldı.
Bütün bu tablo içerisinde gelişmeler hiçte tahmin edilmeyecek şekilde gerçekleşti. Türk Devleti Rojava topraklarını işgal etmek için çabalarını sürdürürken Rojava’dan önce Suriye topraklarını işgal etti.
Bugün daha net bir şekilde görülüyor, Suriye devletinin yıkılması doğrudan bir Erdoğan rejimi projesidir. Esad’a son birkaç aydır Erdoğan tarafından yapılan çağrılar şimdi daha güçlü bir şekilde yerli yerine oturmaktadır.
Erdoğan rejimi adım adım bu işgal planı hazırlamış ve sahada doğrudan bu hareketin yürütülmesine katkı sunmuştur. Özellikle Rusya ve İran ile birlikte yürütülen Astana süreci, Erdoğan tarafından Suriye topraklarını işgal etmek için zaman kazanmak için kullanılmıştır.
Özellikle İsrail ile girdiği mücadele de ciddi bir güç kaybeden İran ve müttefiklerinin alanlarına dönük bu saldırı esasen Erdoğan’ın Filistin davası için belirttiği vurgularla aslında neyi hedeflediğini daha net bir şekilde gözler önüne sermektedir.
Erdoğan Filistin halkıyla dayanışmadan bahsederken esasen Suriye ve Rojava topraklarını işgal etme çabası içerisindedir. Filistin davasıyla dayanışma meselesi söylemden öte bir anlam taşımamaktadır. Sonuç olarak Erdoğan Filistin halkıyla dayanışma duygularını dile getirirken Filistin davasının en önemli müttefiki İran güçlerini sahada zayıflatmış ve aynı zamanda Filistin davasının en önemli destekçilerinden biri olan Esad rejimini yıkmıştır.
Burada esasen Şii Hilali’ni parçalayıp, ortasına bir Erdoğan’ın İhvan’a benzer pragmatizmiyle ünlü Sunni İslamı geçmiş oldu. Erdoğan’ın Suriye’ye dönük işgal hareketinde en önemli motivasyon kaynaklarından biri Rojava Devrimi’ni boğmak ve Kürtler’in elde ettiği kazanımları elinden almaktır.
AKP-MHP faşist ittifakı bölgesel anlamda yayılma ve işgal siyasetini esasen Kürtlerin özgürlük kazanımlarını yok etme üzerine kurmuştur. Burada Kürt halkının kazanımlarını yok ederken bölgesel anlamda bir güç olma siyaseti de hayata geçmektedir. Faşist iktidar işgal siyasetini derinleştirdikçe Türkiye burjuvazisinin işgal bölgelerindeki yeniden inşaa süreçlerindeki iştahı da kabarmaktadır.
Türkiye devrimi açısından faşist Erdoğan iktidarının Suriye’de ve Rojava‘da yürüteceği işgal siyasetinin başarısız olması kritik bir gelişme zemini yaratacaktır. Tarih boyunca bütün devrimlerde mevcut iktidarın askeri yenilgisi onun çözülüşünü hızlandırmıştır.
Erdoğan rejimi de büyük bir ekonomik kriz içerisindedir. Türkiye halkı büyük bir yoksulluk içerisine düşmüş bulunuyor. Gezi döneminde 1 Dolar 1.5 lira olunca ‘vatan elden gidiyor’ diye iktidar yandaşı medya yaygara koparmıştı. Bu gün 1 Dolar 35 lira olmuş durumdadır. Türkiye halkının ekonomik yaşam seviyesi büyük bir düşüş içerisindedir. Geniş emekçi kesimler yoksullaşırken iktidarın yandaşı olan sermaye kesimleri büyük zenginleşme içerisine girmiş bulunuyor.
Erdoğan iktidarı, halk kesimlerini Osmanlı mirası üzerinden genişliyoruz yeni topraklara ulaşıyoruz diyerek oyalamaya çalışmaktadır. Bu yönüyle Faşist iktidarı Suriye’den, Irak, Kürdistan, Libya ve Somali’ye uzanan bir hatta Osmanlı bakiyesi üzerinden yayılmacı hayaller peşinde koşmaktadır.
Bu yönüyle faşist iktidarın Suriye ve Rojava işgalinde yaşayacağı bir askeri başarısızlık onun çözülüşünü hızlandıracaktır. Bu yönüyle Türkiye devriminin çıkarına olan Erdoğan iktidarının başarısızlığıdır. Türkiye ve Kürdistan devriminin birleşik mücadelesi açısından Rojava Devrimi’ne sahip çıkmak, onunla omuz omuza olmak Türkiye’li devrimcilerinde tarihsel görevidir.
Ulaş’ların, Aziz’lerin, Aynur’ların, Eylemler’in ve Yasin’lerin mücadele mirası bizlere bu temelde Rojava Devrimi’ne sahip çıkma sorumluluğunu yüklemektedir. Bu sorumluluğa uygun davranarak Türkiye metropollerinde Faşist işgal rejimini teşhir eden ve emekçi kesimleri gerçekleri anlatmak tarihsel göreviyle karşı karşıyayız.
Son olarak iktidar yandaşı medya, Beşar Esad’ın sarayının cihatçılar tarafından yağmalandığı görüntüleri yayınladı. Esad’ın sarayı, çok da lüks bir saray değildi. Erdoğan’ın bin odalı sarayıyla kıyaslanınca fazlasıyla mütevazi kalmaktadır.
Bizlerde Türkiye işçi sınıfı ve emekçilerin kendini Orta Doğu’nun sultanı zanneden Erdoğan’ın sarayına girip onun halktan çaldıklarını sergilediği günleri göreceğimiz konusunda umutlu olmalıyız.
Tarihin çarkı ilerleyecek bir kez daha tarihe ve zamana direnenler ve mücadele edenler yön verecektir.