AKP iktidara geldiği 2002 yılından bugüne hiçbir dönemde olmadığı kadar toplumsal desteğini kaybettiği bir sürece girmiş bulunuyor. Hemen her gün yapılan sokak röportajlarında insanlar hayatlarından memnun olmadıklarını yüksek sesle dile getiriyorlar.
İşçi sınıfı saflarında birbirinden bağımsız bir şekilde gelişen direnişler, yaşanan ekonomik krize karşı sınıfının kendini savunma refleksi olarak gelişiyor.
Türkiye topraklarında sermayeden ve iktidardan bağımsız bir şekilde gazetecilik yapmak her geçen gün daha da zorlaşıyor. İktidarın yandaşı olmayan medya kuruluşlarına dönük gözaltı ve tutuklama terörü alabildiğince artarak gelişiyor.
İktidar, her gece yeni bir kayyum kararı alarak sabahında DEM Parti’li bir belediyeye el koyuyor. Aynı zamanda CHP’li belediyelere operasyonlar yaparak onlara dönükte gözaltı ve tutuklamalarla sindirme siyaseti yürütüyor.
Bütün bu tablo içerisinde, Türkiye halkının faşist iktidarın baskıları sonucu sindirilmeye çalışıldığı görmek gerekiyor. Faşist rejim, iktidarını devam ettirebilmek için toplumu teslim almaya çalışmaktadır.
Aynı zamanda Kürt halkına dönük olarak askeri operasyonlar ve savaş politikaları devam ediyor. Kürt siyasetçileri tutuklanıyor her sabah faşist iktidarın yürüttüğü bir gözaltı ve tutuklama operasyonu ile güne başlıyoruz.
Bütün bu gelişmeler faşist iktidarın kendisine karşı gelişebilecek bir halk muhalefetinden korktuğunu ve kendi geleceğini garanti altına alabilmek için bu saldırıları yaptığını gözler önüne sermektedir.
İç politikada bunlar yaşanırken dış politikada da önemli gelişmeler yaşanmaktadır. AKP-MHP faşist iktidarı Suriye’de Esad rejimini devirip onun yerine HTŞ liderliğinde bir yönetim kurulmasını doğrudan desteklediler. Erdoğan bizzat HTŞ Lideri Colani’yi Ankara’da ağırladı ve ona bir devlet başkanı muamelesi yaptı. Bu yönetim cihatçı bir anlayışla yürütülmekte ve bir şeriat devleti kurmak istemektedir. Dolaysıyla Kürtler, Aleviler, Hristiyanlar ve Kadınlar başta olmak üzere birçok kesim bu yönetim tarafından dışlanmaktadır.
Suriye halkının geleceğini bu karanlık IŞİD zihniyetine teslim edilmesinin doğrudan sorumlusu AKP-MHP iktidarıdır. Bu tablo içerisinde, bugün cihatçı çetelere destek verdiği için övünen iktidar gelecek açısından aslında büyük bir riske ortak olmaktadır. Bu cihatçı çetelerin insanlığa karşı işleyeceği her türlü suçun sorumlusu doğrudan onları destekleyen AKP-MHP faşist iktidarı olacaktır.
Bütün bu gelişmelerin ışığında iç politikada ve dış politika da önemli bir sıkışma içerisinde olan bir faşist iktidar var. Bu tablodan çıkabilmek ya da iktidarını sürdürebilmek için faşist rejim her türlü yolu deneyecektir.
Sanatçılardan siyasetçilere, belediye başkanlarından avukatlara ve sendikacılara kadar geniş bir toplumsal kesim her gün iktidarın yürüttüğü cadı avı benzeri tutuklama terörüyle tutsak edilmekte ve aynı zamanda toplumun faşist iktidara karşı koyma refleksleri yok edilmeye çalışılmaktadır.
Bütün bu gelişmeler ele alındığında bölgede ve ülkede yaşanan gelişmelerin faşist iktidarı bir çıkmaza sürüklediğini görmek gerekiyor. Faşist iktidar mevcut gücü ve kurduğu ittifak ilişkileriyle bu süreçten çıkış yolu bulamamaktadır. Başlı başına Suriye meselesinde bile izledikleri politikanın kendi başlarına ne büyük bir bela açacağını görmekten uzak bir süreç okuması içine girmiş bulunuyorlar.
Elbette bu süreçte iktidarın genel bir başarısızlık içerisinde olduğu gerçeğini de görmek gerekiyor. İktidar ekonomi politikalarında başarısız olmuştur. Kürt sorunu ile alakalı olarak PKK’yi tasfiye etme konusunda bütün imkanlarını seferber etmesine rağmen askeri operasyonla bunu gerçekleştirme konusunda başarısız olmuştur.
Önümüzdeki döneme yön verecek olan AKP-MHP iktidarına karşı ezilenlerin Birleşik Devrim mücadelesinin hangi güzergahta ilerleyeceğidir. Faşist iktidarın içinde bulunduğu çıkmaz hali onu daha saldırgan bir pozisyona yönlendirebiliriz. Böylesi bir durum Türkiye ve Kürdistan halklarının geleceği açısından önemli gelişmeler yaşanmasıyla sonuçlanacaktır.
Devrimci siyaset açısından da önemli bir süreçten geçiyoruz. Bulunduğumuz bütün alanlarda devrimciliğin bayrağını daha da yükselteceğimiz bir çaba içerisinde olmak zorundayız. Faşist iktidar bütün olanaklarını kullanarak devrimcileri ve devrimci siyaseti itibarsızlaştırmak için canla başla uğraşmaktadır.
Devrimciliğin imkanlarının en doğru şekilde değerlendirilerek geleceği kurma konusunda var gücümüzle çabalamak görevimiz olmalıdır.
Bugün içinde bulunduğumuz atmosfer içerisinde ödenen her bedel mücadeleye yapılan her katkı gelecek mücadelemizde bizlere önemli yollar açacaktır.
Kasım Atılımından bugüne devrimci siyaset büyük bedeller ödedi. Bugünde bedeller ödeyerek mücadeleyi büyütme çabası içindedir. Devrimci siyasetin ödediği bedeller ve yürüttüğü mücadele gelecek devrimci mücadele açısından önemli mevziler yaracaktır.
Bugün bu bilinç ve sorumlulukla hareket etmemiz tarihsel sorumluluğumuzdur. Bu temelde meseleyi ele alıp mücadelenin ihtiyaçları temelinde yaşamımızı örgütlemeliyiz.
Ecevit Piroğlu böylesi bir devrimcilik uğraşı için sınır tanımaz bir devrimcilik anlayışını hayata geçirmektedir. Onu daha önce nasıl zulmün elinden aldıysak yine aynı şekilde almak temel uğraşımız olacaktır.
Şimdi bu ortak amaç için bulunduğumuz bütün alanlarda devrimcilik bayrağını daha da yükseltme ölümsüz Komünarların aziz hatıralarına uygun bir devrimcilik anlayışını yaşama geçirme zamanıdır. Gökyüzünde uçan ateş kuşlarına hiçbir yerdeyken her yerde olma sorumluluğunu yerine getirme zamanıdır.
