En Çok Okunanlar, Umut Keçer, Umut Yazıları, YAZARLAR

HDK’ye Devlet terörü ve Devrimci direniş – Umut Keçer

Bilindiği gibi HDK (Halkların Demokratik Kongresi) kuruluşundan itibaren AKP iktidarının yürüttüğü çeşitli gözaltı ve tutuklama terörünün hedefi olmuştur. Son olarak geçtiğimiz günlerde 10 ilde yürütülen 52 kişinin gözaltına alındığı operasyonla HDK’ye dönük saldırılar yeni bir nitelik kazandı. Burada özellikle HDK bileşeni örgütlerin özel olarak hedeflenmiş olması faşist iktidarın Kürt halkıyla, Türkiye işçi sınıfının temsilcilerinin buluşmasından duyduğu korkunun doğrudan ifadesidir.
HDK kuruluş hedefleri olarak Kürt özgürlük hareketiyle Türkiyeli devrimcilerin ortak bir araya geldiği bir zemindir. Bu yönüyle Birleşik Devrim fikrinin Türkiye cephesinde toplumla ilişki kurma zeminidir aynı zamanda.
AKP iktidarının Kürt halkına dönük saldırıları sürdürürken beraberinde Kürt Özgürlük hareketiyle yan yana duran sosyalistleri de hedeflemesinin arka planındaki hedef Kürt özgürlük hareketini yalnızlaştırmak, aynı zamanda enternasyonalist zeminde duran sosyalistlerle onların ilişkilerini engellemektir.
Şimdi genel olarak ülke genelinde ki son bir haftalık haber ve gelişmeleri okursak en dikkat çekici olan her gün sabah gerçekleşen gözaltı haberleri esasen iktidarın toplumsal muhalefete dönük büyük bir tasfiye saldırısı yürüttüğünün pratik ispatıdır. Burada toplumsal muhalefetin geniş kesimleri hedeflenmektedir. Kürt özgürlük hareketi, onunla yan yana duran sosyalistler, kent uzlaşısı çalışmasında bulunanlar, avukatlar, sanatçılar, sendikacılar, yazarlar, ressamlar….
Her hafta Dem Parti’li bir belediyeye kayyum atanmakta halkın iradesi gasp edilerek daha bir yılı dolmadan yapılan belediye seçimleri fiilen boşa düşürülmektedir. Geçen dönemlerden farklı olarak bu kez sadece Dem Parti’li belediyelere değil aynı zamanda CHP’li belediyelere dönükte yoğun bir soruşturma ve gözaltı terörü uygulanmaktadır.
Yine, Kent uzlaşısı çalışmalarında bulunan isimlerinde başka operasyonlarla gözaltına alınıp tutuklanması AKP iktidarının geleceğe dönük olarak bir erken seçim tahkimatı yaptığı olarak da okuna bilir.
Liste uzayıp gidiyor burada AKP iktidarının ülkeyi bir halklar hapishanesine dönüştürdüğünü görmek gerekiyor. İktidarın bu saldırıları adeta bir toplumsal cinnet haline dönüşmüş durumdadır. Bir taraftan “yumuşama” nutukları atan iktidar, öte yandan demokrasinin yürütücü olarak toplumsal muhalefet güçlerine dönük kapsamlı bir tasfiye saldırısı yürütmektedir. Bizzat Erdoğan konuşmalarında hedef göstermekte, hemen akabinde yargı kurumları hemen gözaltı sonrasında tutuklama gerçekleştirmektedir. Bizzat Erdoğan kendi ağzından muhalefeti tehdit ederken bir daha “Gezi benzeri bir kalkışma olursa en sert biçimde cezalandırılacaktır” diyerek oluşabilecek bir devrimci halk muhalefetinden ne kadar korktuğunu itiraf etmektedir.
Özellikle Ayşe Barim’in tutuklanması hadisesinde görüldüğü gibi artık iktidar açısından yalan yanlış beyanlarla Gezi Direnişi’nin arkasındaki isimler olarak Ayşe Barim ve Osman Kavala hedef alınmaktadır. Bu yöntemle artık astı astarı olmayan iddialarla herkes suçlanabilecek ve herkes bir şekilde tutuklanabilecektir. Bu iftira ve kumpas yöntemleri daha önce Fethullah Gülen cemaatinin kullandığı yöntemlere çok benzemektedir.
AKP iktidarı açısından Gezi Direnişi büyük bir travma olmuş durumdadır. Tayyip Erdoğan hemen hemen her fırsatta dönüp Gezi Direnişi’ne ve onun yarattığı halk hareketine hakaretler yağdırmaktadır. Gezi Direnişi’nin toplumsallaşması işçilerin, emekçilerin, kadınların, Kürtler’in, LGBTİ+’ların ve bütün ezilenlerin bir halk hareketinde buluşması ve faşist iktidarın karşısına dikilmiş olması faşist iktidarın en büyük korkularından biridir.
Elbette bütün bu gelişme AKP-MHP iktidarının kurduğu faşist despotizmin mutlak bir güce ulaştığı şeklinde değerlendirilebilir. Ancak bu yeterli ve doğru bir değerlendirme olmayacaktır. İktidar en kudretli göründüğü zamanda aslında kendi bekası açısından büyük bir tehdit görmektedir. Bu tehdit kendisi açısından iç ve dış tehdit olarak görülmektedir.
Dış tehdit olarak Ortadoğu’da yaşanan gelişmeleri görmektedir. ABD ve İsrail ekseninde yaşanan Ortadoğu’ya dönük müdahaleler, AKP iktidarı cenahında büyük bir korku yaratmaktadır. Özellikle Netanyahu’nun Ortadoğu’da haritaların değişeceğine dönük değerlendirmeleri iktidar medyasında büyük bir korku yaratmış durumdadır.
İç politika açısından ise artan ekonomik kriz ciddi boyutlara ulaşmaya başlamış bulunuyor. Yoksulluk ve gelir adaletsizliği karşısında işçi sınıfının kendiliğinden eylemleri her yerde kendini gösteriyor. İnsanca yaşamak için direnişe geçen işçiler ve onların temsilcisi olan sendikacılar faşizmin zulmünden nasibini almaktadır.
Bütün bu gelişmeler Türkiye halkını ve ezilenlerin mücadelesi açısından önümüzdeki dönemin belirleyici bir süreç olacağını gösteriyor. İktidarın bütün baskılarına rağmen halkın yükselen muhalefeti onun sonunu hazırlayacaktır.
AKP-MHP iktidarı hızla toplumsal desteğini kaybediyor. Bu sebepten her türlü özgürlük talebini en sert şekilde bastırarak ömrünü uzatma çabası içine girmiş bulunuyor.
Bütün bu karanlık tablo içerisinde iktidarın en büyük korkusu ve onun yaratmaya çalıştığı halklar hapishanesinin kilidinin anahtarı direniş ve örgütlü mücadeledir.
Faşist iktidarın bütün engellemelerine karşın devrimci mücadele ve bu zeminin ısrarla savunulması kritik bir yerde duruyor. Sonuç olarak biz devrimciler açısından örgütlülüğümüzün ve yürüttüğümüz politik çalışmanın meşruiyetini tarihsel haklılığımızdan almalıyız.
Faşist iktidarın saldırılarına en doğru yanıt örgütlülüğü güçlendirmek ve Birleşik Devrim mücadelesine güç vermek olacaktır. Bu temelde canla başla emeklerimizi seferber etmemiz gereken bir sürece giriyoruz.
Faşizmin saldırılarına direnmek ,örgütlü mücadelede ısrar etmek ve ne olursa olsun faşist saldırılar karşısında diz çökmemeliyiz. Devrimci siyaset açısından da bu süreç en kararlı şekilde yürütüldükçe faşist iktidarın bütün hesapları boşa çıkacaktır.

Paylaşın