En Çok Okunanlar, Slider, Umut Keçer, Umut Yazıları, YAZARLAR

İktidarın CHP operasyonu ve barış süreci – Umut Keçer

AKP-MHP iktidarı, 2024 belediye seçimleri sonrasında yumuşama sinyali vermişti. CHP cephesinden de bu yumuşama siyasetine yeşil ışık yakılmıştı. Ancak yaşanan gelişmeler düşünüldüğünde bu yumuşama söyleminde gizlenen gerçeğin CHP’ye dönük iktidarın saldırısı öncesi bir hazırlık dönemini gizleme çabası olduğu gözler önüne serilmiş durumdadır.

Her sabah uyanıyoruz, bazen bir bazen birkaç CHP’li belediyeye ve parti örgütüne gözaltı operasyonu yapılıyor. Bu yönüyle AKP-MHP iktidarı el yükseltmiş durumdadır. 2024 yerel seçimlerinde elde edilen başarısızlığı ana muhalefet partisi başta olmak üzere toplumsal muhalefeti baskı altında tutarak yeniden bir avantaja çevirme çabası içerisindedir.

Ekrem İmamoğlu, Tunç Soyer v.b. CHP’li siyasetçilerin asılsız gerekçelerle tutuklandığı AKP iktidarının kendi içerisinde de bilinen bir gerçektir. Ancak Faşist rejim bütün kurumlarıyla öyle bir uyum rezeransı yakalamış duruma gelmiş bulunuyor ki artık mevcut yapı içerisinde sarayın denetiminden geçmeyen hiç bir yargı kararı alınamaz hale gelmiş bulunmaktır.

Bu uygulamalar 2015 yılında savaşın tekrar başlamasından sonrası Kürt siyasi hareketine defalarca uygulandı. Belediyelere kayyum atandı siyasetçiler tutuklandı. Hapishaneler Kürt siyasi tutsaklarla doldu. Kürt halkı yaşamın her alanında büyük bedeller ödeyerek faşizmin saldırıları karşısında direndi. Aynı şekilde Kürt devrimcileriyle birlikte birleşik devrim mücadelesinde omuz omuza duran Türkiyeli devrimcilerde bu süreçte faşist iktidarın hedefi oldular.

O dönem ki CHP yönetimi Kürt hareketine dönük operasyonları görmezden geldi yada cılız sesler çıkartarak görev savan bir anlayışla karşı çıktı. Bu gün iktidarın yönelimi CHP’yi doğrudan hedef alır hale gelmiş bulunmaktadır. O gün Kürt siyasi hareketiyle dayanışma ilişkisi kurmayan hatta zaman zaman dokunulmazlıkların kaldırılması gibi süreçlerde iktidara destek veren CHP yönetimi bu gün kendisine yapılanlara zemin hazırlamıştır. O dönem faşist iktidarın anti demokratik uygulamalarına verdiği zımmi destekle faşizmin uygulamalarına destek olmuştur.

Bugün aynı faşizm CHP’yi hedef alıyor. Önümüzde ki günlerde yaklaşan CHP kurultay davasıyla CHP yönetimine kayyum atayıp ya da eski genel başkana kayyum rolü verip ehli bir ana muhalefet partisi yaratma konusunda AKP-MHP iktidarı büyük bir plan içerisindedir.

AKP iktidarının gerçekleştirdiği bu siyasi operasyonları durdurabilecek tek güç sokaklarda ve meydanlarda örgütlenecek devrimci halk muhalefeti olabilir. Bunun dışında ki her arayış AKP-MHP iktidarının ekmeğine yağ sürecektir.

Yine Kürt özgürlük hareketinin içinde bulunduğu yeni süreç bir çok riskle birlikte aynı zamanda  gelişen süreci akamete uğratmama adına faşist iktidarının uygulamalarına yeterince etkin bir muhalefet edeme sonucu doğurabilir. Özellikle faşist iktidar Kürt özgürlük hareketine dair zımmi bir ateşkes yaparken ana muhalefeti ezip zayıflatıp sonrasında yeniden Kürt özgürlük mücadelesine bir saldırı konseptine dönebilir.

Şimdilik gelişmeler düşünüldüğünde iktidar cephesinden Kürt özgürlük mücadelesini tasfiye etme ve bir şekilde ülke sınırları içinde güvenliği tam olarak tesis etme süreci olarak değerlendirilen bakış açısı esasen Kürt soruna dair devletin geleneksel bakış açısından çokta kopuk bir yerde durmamaktadır.

Kürt özgürlük mücadelesi 2015 yılından bu güne devam eden 10 yıllık aralıksız savaşta büyük darbeler alsa da faşist iktidarın saldırılarına boyun eğmemiş ve onunla yeniden bir çözüm masası kurma noktasına gelmiştir.

Bu çözüm esasen Kürt özgürlük hareketinin taleplerinin karşılanması zeminin de yürüdüğü ve Kürt özgürlük hareketinin süreçte örgütlü duruşu devam ettiği sürece iktidarın tasfiye planı büyük oranda boşa düşecektir.

Özellikle burada barış talebi üzerine bir kaç değerlendirme bulunmak yerinde olacaktır. Burada Barış Kürt özgürlük hareketiyle iktidar arasında gelişecek bir demokratik hakları tanıma süreci olarak değerlendirilmektedir. Yani burada ki barış işçi sınıfı ve burjuvazi arasında bir barış değildir. Esasen Kürt halkıyla onun örgütlü temsilcisiyle iktidar arasında bir barış sürecidir. Kürt halkının taleplerinin karşılanması ve devletin bu yönde adımlar atması esasen Kürt özgürlük hareketinin ve dostlarının son 10 yıldır devam eden kesintisiz direnişinin sonucudur.

Kürt halkının bu mücadeleden kazanımla çıkması Türkiye işçi sınıfı ve emekçilerin mücadelesi açısından önemli bir olanak yaratacaktır. Her şeyden önce Kürt sorunun çözüm sürecine girmesi Türkiye işçi sınıfı ve emekçileri örgütleme açısında önemli bir hareket olanağı sağlayacaktır.

İşçi sınıfı ve emekçileri yıllardır zehirleyen şovenizm büyük bir darbe alacak ve cin şişeden çıkmış olacaktır.

Devrimci siyaset başta olmak üzere enternasyonalist devrimcilere düşen önemli bir görev bu mücadele içerisinde işçi sınıfı ve emekçilere ulaşma konusunda bütün imkanları en rasyonel şekilde değerlendirmek olacaktır.

Kürt sorunun çözüm meselesi bu sürece gelmesi iktidarın bir lütfu değil Kürt özgürlük hareketi ve onun müttefiklerinin bir başarısı olarak görülmelidir. Bu temelde işçi sınıfı ve emekçilere Kürt sorununda barış ortamında daha etkin bir şekilde ulaşma koşulları en güçlü şekilde değerlendirilirken aynı zaman bunun kapitalist sömürü düzeniyle barışmak anlamına gelmediği daha güçlü bir şekilde anlatılmalıdır.

Clausewitz; “savaş politikanın başka araçlarla devamıdır” demiştir. Aynı değerlendirme tersinden barış içinde geçerlidir. Bu süreçte işçi sınıfı ve ezilenlerin özgürlüğü için mücadele eden güçler bu süreci en iyi şekilde değerlendirmelidir.

Öte yandan iktidar yürüyen süreçle DEM Parti ile CHP arasına güçlü bir hançer sokma çabası içerisindedir. Burada ki esas amaç muhalefeti parçalayıp tek tek zayıflatıp tasfiye etme taktiğidir.

Bütün bu gelişmeler iktidarın saldırıları karşısında sokakta militan bir kitle hareketi örmek ve bu hareketin var olan bütün anti faşist güçleri içeren bir mücadele cephesine dönüşmesi yönünde çabalamak yerinde olacaktır.

Erdoğan’ın hiç bir icraatı demokratikleşme işareti vermiyor. Tam tersine iç cephenin tahkimatı sloganıyla yaklaşan dünya savaşına dönük bir tahkimat işareti daha güçlü bir şekilde kendini gösteriyor.

Egemenler cephesinden ne planlanırsa planlansın her zaman tarihin son sözünü direnenler ve dövüşenler söyleyecektir. Bu temelde, Türkiye devrimci hareketinin her koşulda direnişi ve dövüşmeyi bırakmayan bir zeminde tahkimatı bizler açısından da esaslı bir görev olarak önümüzde durmaktadır.

Paylaşın