En Çok Okunanlar, Umut Keçer, Umut Yazıları, YAZARLAR

Dürzi halkı katliamla karşı karşıya – Umut Keçer

Birkaç gündür Suriye’de devam eden çatışmalar bölge ve dünya gündeminde önemli yer işgal ediyor. HTŞ yönetimi Dürzilere dönük kapsamlı bir katliamı hayata geçirmeye çalışıyor. Bu durum karşısında Dürziler cephesinde önemli bir direniş gelişiyor.

ABD Suriye temsilcisi Tom Barrack’ın “tek millet tek ordu ve tek devlet olmuş bir Suriye’nin” gerekliliği üzerine yaptığı açıklama sonrası HTŞ güçleri harekete geçerek Dürzilere dönük katliamlara başladılar.

Çatışmalar Süveyda şehri etrafında yoğunlaşmış durumdadır. Şehri ele geçiren HTŞ güçleri öncelikle büyük bir katliam yaptılar sonrasında Dürzi güçleri tekrar şehri geri aldı. Bu arada İsrail hava saldırıları, Ahmet Şara hükümetinin askeri binalarını hedef aldı. Aynı zamanda sahada da Suriye hükümetine bağlı askeri güçleri hedef aldı. Sonrasında bir anlaşma yapılarak Suriye ordusu yani HTŞ güçleri Süveyda şehir merkezinden çekildi. Ancak bu kez de Arap aşiretleri adını kullanan çeteler, Dürzilerin köy ve şehirlerine saldırdılar. Bu saldırılar sırasında yüzlerce sivil katledildi. Dürzilerin malları yağmalandı.

Aşiret güçleri olarak nitelendirilen güçler esasen IŞİD yöntemleriyle saldırmaktadırlar. Armalarında ve taşıdıkları bayraklarda IŞİD sembolleri kullanmaktadırlar. Yakaladıkları Dürzilere işkenceler yapmakta ve Dürziler sonrası Kürtlere yönelecekleri yönünde tehditler savurmaktadırlar.

Öncelikle bütün bu planlanan olayların arkasında Türk İstihbaratının olduğunu görmek gerekiyor. Özellikle askeri güçleri geri çekip sivil görünümlü çeteleri sahaya sürmek, buna benzer katliamları defalarca gerçekleştirmiş olan “Türk devletinin Özel Harp dairesinin” akıl hocalığında sürecin yürüdüğüne dair önemli ip uçları vermektedir.

Ahmet Şara rejimi, Türkiye devletiyle doğrudan ilişki halindedir. Faşist iktidarın denetiminde hareket etmektedir. Süveyda’da gerçekleşen katliamlar, Fırat’ın Doğusuna dönük HTŞ güçlerinin hedeflediği katliamların provası niteliğindedir.

Suriye sahasında, Türkiye ve İsrail arasında büyük bir hegemonya mücadelesi yürütülmektedir. Türkiye devleti Kürtlerin Rojava’daki özerk yönetimini tasfiye etmeyi planlamaktadır. Bu yönüyle bütün çabası ne olursa olsun Kürtlerin bölge de Başur benzeri bir statü ve özerklik elde etmemeleri yönündedir.

Türkiye bir çok açıdan Suriye rejiminin bütün nüfus alanlarında hakim konumdadır. İstihbarat, iletişim, ordu, inşaat ve enerji sektörlerine kadar birçok alanda Türk devleti söz söyleyen ve belirleyici konumda olandır.

İsrail devleti ise Süveyda ve Dera bölgesinde bir tampon bölge oluşturarak HTŞ güçleriyle kara sınırını kontrol altında tutmak istemektedir. Bu yönüyle HTŞ üzerinden Türk devletinin Suriye içerisinde nüfus alanlarını arttırmasını kendisine tehdit olarak görmektedir.

Bu anlamıyla Suriye’de, Türkiye ve İsrail arasında büyük bir hegemonya mücadelesi yürütülmektedir. ABD emperyalizmi ise orta yolcu bir siyaset izleyerek iki tarafı uzlaştırma çabası içerisine girmektedir.

NATO üyesi olan Türkiye ve önemli müttefiki olan İsrail arasında bir gerilim ya da çatışma ABD emperyalizminin istediği bir şey değildir.

Burada ABD emperyalizminin genel politikası kendi çıkarlarını esas alan ve ezilen halklarla kurduğu ilişkilerde pragmatizm temelinde yaklaştığı bir kez daha gözler önüne serilmektedir. HTŞ rejiminden istediği her şeyi alan bir ABD yönetimi, Rojava Devrimi’ni ve bölge halklarının geleceğini, şeriatçı Ahmet Şara rejimi tarafından belirlenmesini açık bir şekilde destekleyebilmektedir.

ABD’nin planı olası olarak İran’a karşı pozisyon alma ve Pasifik hattında Çin’i çevreleme üzerine kurulmuş durumdadır. Bu yönüyle Suriye’de istediği her şeyi aldığı bir Ahmet Şara yönetimi karşısında Özerk yönetim ve Dürziler başta olmak üzere, Alevileri, Hristiyanlar ve bütün ezilenleri yok saymaktadır. Bu yönüyle Özerklik iddialarından vazgeçmesi konusunda Özerk yönetime telkinlerde bulunmaktadır.

Esad rejimi devrildikten sonra ortaya çıkan tablo, Suriye ve bölge halkları açısından istikrar beklentisi yaratmaktan çok uzaktır. Aleviler, Dürziler, Hristiyanlar ve Kürtler mevcut Ahmet Şara rejimi içerisinde kendilerini güvende hissetmemektedirler. Ahmet Şara rejimi açık bir şekilde şeriatla yönetilen bir rejim olarak azınlıklar ve farklı toplumsal kesimleri etkisizleştirerek sindirme politikası izlemektedir. Şimdiye kadar Uluslararası emperyalizmin desteğiyle bu politikalarında belirli başarılar elde etmişlerdir.

Esad rejiminin anti demokratik uygulamaları konusunda her gün açıklamalar yapan ve ekonomik yatırımlar uygulayan batı dünyası HTŞ iktidarı konusunda iyimser bir beklentiyle desteklerini sergilemektedirler.

Sonuç olarak uluslararası emperyalist güçlerin desteğiyle, Durzi halkı başta olmak üzere Suriye’de bölgede yaşayan mazlum halklar ve inançların katliamdan geçirilmesi kabul edilemez. Bu tür katliamcı politikalar karşısında Dürzi halkı başta olmak üzere bütün mazlumlarla dayanışma içerisinde olmak devrimcilerin temel görevidir.

AKP-MHP faşist iktidarı ise bölgede yaşanan gelişmeler içerisinde oynadığı misyonla İsrail ile Büyük Ortadoğu Projesi’nin eş başkanlığı konusunda bir rekabet içerisinde olduğunu iyi anlamak gerekiyor. İsrail ile bir hegemonya mücadelesi içerisinde olan AKP iktidarı söylem düzeyinde çok radikal olsa da pratikte uzlaşmacı bir yaklaşım içerisindedir.

Bütün gelişmeler düşünüldüğünde ABD’nin başını çektiği emperyalist batı bloğu Ortadoğu’da İbrahim Anlaşması üzerinden Emperyalizm ve Siyonizm’le doğrudan uyum bir kuşak inşa etme çabası içerisindedir.

Türkiye iktidarı ise bu sürece esastan bir itiraz içerisinde değildir. AKP-MHP iktidarı esasen kendisi için daha fazla nasıl sömürü ve talan fırsatı yaratırım derdi içerisindedir. Bu yönüyle Suriye’den Kafkasya’ya kadar uzanan bir hatta istikrarsızlık ve çatışmanın yaratıcısı güç olarak ön plana çıkmaktadır.

Paylaşın