En Çok Okunanlar, Umut Keçer, Umut Yazıları

Kıbrıs’ta sadece Kıbrıs değildir – Umut Keçer

Geçtiğimiz günlerde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde Cumhurbaşkanlığı seçimleri yapıldı. AKP-MHP iktidarının doğrudan destek verdiği mevcut Cumhurbaşkanı Ersin Tatar seçimleri kaybetti. Seçimi muhalefetin adayı Tufan Erhürman kazandı. Bu durum, Türkiye siyasetinde de önemli bir hareketlenme yarattı.

Öncelikle Kıbrıs, Türkiye devletinin resmi politikası açısından her zaman kritik bir yerde durmaktadır. 1974 yılında gerçekleşen “Kıbrıs Barış Harekâtı” sonrasında gelişmeler düşünüldüğünde, bugün Kıbrıs Adası’nda yaşayanlar açısından Türkiye devletinin buradaki askeri varlığının her geçen gün daha fazla tartışılır hale geldiği görülmektedir.

AKP-MHP iktidarı döneminde Kıbrıs’taki askeri varlık daha fazla tahkim edildi. Bu yönüyle, 1974 yılında başlayan Türk ordusunun işgali AKP-MHP iktidarı döneminde yeni bir nitelik kazandı. Özellikle adanın Türk yönetiminde olan kısmı, kumarın, kara paranın ve fuhuşun yaygın bir şekilde yaşandığı bir alan haline geldi.

Aynı zamanda Türk dış politikasının bölgede yaşadığı gerilimler, Kıbrıs siyasetine doğrudan yansımaya başladı. AKP-MHP iktidarının istediği, Ersin Tatar gibi Türkiye devleti ile ilişkilerini “kraldan fazla kralcı” bir biçimde kuran bir cumhurbaşkanıydı.

Ancak gelişmeler faşist iktidarın beklediği gibi olmadı. AKP’nin ağır topları defalarca gidip Ersin Tatar’ın seçim kampanyasına destek vermelerine rağmen, seçim sonucu ezici bir şekilde Tufan Erhürman’ın zaferiyle sonuçlandı.

Devlet Bahçeli, seçim akşamı yaptığı açıklamalarda Kuzey Kıbrıs’ın Türkiye’ye ilhak edilmesini savundu. Recep Tayyip Erdoğan ise daha temkinli bir şekilde seçim sonuçlarını tanıyacaklarını söyledi ve yeni Cumhurbaşkanı Tufan Erhürman’ı tebrik etti.

Öncelikle Türk dış politikası içerisinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti önemli bir yerde durmaktadır. Türkiye’nin buradaki işgalci pozisyonu her geçen gün daha fazla tartışmalı hale gelmektedir.

Güney Kıbrıs Cumhuriyeti’nin “Kıbrıs Cumhuriyeti” adıyla Avrupa Birliği’ne girmesi sonrasında bu gerilim daha da artmıştır. Özellikle Kıbrıs Rum kesiminin AB üyesi olması ve ekonomik refahın orada daha iyi olması, Türk kesiminde de AB üyeliği yönündeki eğilimleri güçlendirmiştir.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni sadece Türkiye Cumhuriyeti tanırken başka hiçbir devlet tanımamaktadır. Bu durum, özellikle Türkiye’nin adadaki işgalci konumunu daha fazla tartışmalı hale getirmektedir.

Türkiye’nin Ortadoğu’da ve Doğu Akdeniz’deki yayılmacı emelleri için Kıbrıs’taki askeri varlığı stratejik bir yerde durmaktadır. Türkiye, adada 100.000 mevcutlu bir ordu bulundurmaktadır. Aynı zamanda son dönemde adadaki askeri üslerin işlevini daha da artırmış durumdadır.

Bu yönüyle Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Ersin Tatar’ın kaybetmesi, fiilen AKP-MHP iktidarının Ortadoğu’da ve Doğu Akdeniz’de yürüttüğü yayılma siyasetine dönük bir itirazı içermektedir. Kıbrıs’taki Türk toplumu, Türkiye’nin sömürgesi olarak değil, kendi kararlarını kendilerinin alabileceği bir şekilde yaşamak istemektedir.

Tufan Erhürman, Kıbrıs’ta iki federasyondan oluşan tek bir devlet yönetimini savunmaktadır. Ersin Tatar ise iki devletli çözümü savunmaktaydı. Bu yönüyle önümüzdeki dönemde Kıbrıs sorununun nasıl bir evrim geçireceğini hep beraber göreceğiz.

Yine Türkiye devletinin Kıbrıs seçimlerine doğrudan müdahale etme çabası, Kıbrıs halkı cephesinde büyük bir tepki oluşturmuştur. Özellikle laiklik meselesi üzerinden yürütülen tartışmalarda AKP-MHP iktidarının adanın seküler yapısına uygun olmayan siyasal İslam anlayışını dayatma ısrarı, seçim sürecinin önemli etkenlerinden biri olmuştur.

Şimdi bütün gelişmeler düşünüldüğünde, AKP-MHP iktidarının bölgede yayılma hayalleri peşinde koştuğu önemli bir gerçektir. Faşist iktidar; Libya’da, Mavi Vatan’da, Suriye’de, Rojava’da, Güney Kürdistan’da, Irak’ta, Azerbaycan’da ve Kıbrıs Adası’nda nüfuz alanları üzerinden hegemonya yaratma çabası içerisindedir. Aynı zamanda bu coğrafyaları Osmanlı bakiyesi olarak görerek buralara dönük kapsamlı bir hegemonya alanı yaratma çabasındadır.

Bütün gelişmeler düşünüldüğünde, AKP-MHP iktidarının bölge siyaseti açısından Kıbrıs seçim sonuçlarının önemli bir başarısızlık olduğunu kavramak gerekiyor.

Türkiye toplumu açısından önümüzdeki dönemde “yavru vatan” edebiyatı üzerinden Türkiye siyasetinin adadaki yeni Cumhurbaşkanı ile zaman zaman gerilimler yaşaması muhtemeldir. Özellikle belirli konularda bağımsız hareket etme isteği, AKP-MHP iktidarından sert reaksiyonlarla sonuçlanabilir.

Türkiye devrimcileri açısından Kıbrıs’taki askeri işgal durumunun sonlanması ve Kıbrıs halkının kendi kaderini tayin etmesi esastır. Türkiye devletinin işgalci pozisyonunun sorgulanması ve Kıbrıs üzerinden yaratılan şovenizm propagandasına karşı Kıbrıs halklarının kendi geleceklerini tayin etme hakkını savunmak doğru devrimci tutum olacaktır.

Yine Türk egemen sınıflarının bölgede gerçekleştireceği yayılmacı politikaların başarısız olması, Türkiye işçi sınıfı ve emekçilerinin lehine olacaktır. Özellikle AKP-MHP iktidarının dış politikadaki başarısızlığı, aynı zamanda iç politikadaki başarısızlığından bağımsız değildir.

Türkiye işçi sınıfı ve emekçilerinin lehine olan bu başarısızlığın daha da derinleşmesi ve faşist iktidarın zayıflatılması gerekmektedir. Dolayısıyla mesele sadece Kıbrıs değildir; esasen Türkiye ve bölge halklarının geleceğiyle doğrudan ilgili bir meseledir.

Paylaşın