Gündem

DEM Parti Eş Genel Başkanları: Adım atma sırası devlette

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan, Kürt Özgürlük Hareketi Yönetiminin, güçlerini Medya Savunma Alanları’na geri çekme kararını ve süreçte gelinen son aşamaya ilişkin basın toplantısı düzenledi.

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan ilk sözü aldı, uzun bir yürüyüşün kritik dönemecine büyük umutlarla geldiklerini dile getirdi. Bakırhan, yaşamını yitiren Sırrı Süreyya Önder şahsında barış mücadelesinde hayatını kaybedenleri andı. Bakırhan dün yapılan açıklamaya işaret ederek, 27 Şubat’ta başlayan ve bugüne kadar gelen süreci hatırlatarak devam etti. Bakırhan, “Bu geri çekilme kararı, barış yolundaki kararlılığın en somut ifadesi, demokratik ve siyasi çözüme olan inancın sarsılmaz bir adımıdır. Yeni bir döneme, yeni bir ruha en güçlü çağrıdır. Dünkü karar, sadece geri çekilme değil, demokratik geleceğe yönelik güçlü bir atılımdır. Bu adım, aynı zamanda gelecek yüzyılı kazanma adımıdır. Yirminci yüzyıl bu topraklarda çatışmaların, acıların, kayıpların, gözyaşlarının yüzyılı oldu. 21. yüzyıl ise barışın, kardeşliğin, eşitliğin, ortak geleceğin ve demokratik cumhuriyetin yüzyılı olmalıdır. Tarih bize bu şansı veriyor; bu fırsatı heba etmemeliyiz. Eğer bu süreci doğru yönetirsek; Türkiye, sorunları diyalogla çözen, insanlığa umut veren, geleceğe ışık tutan bir örneği dünyaya armağan edecektir” dedi.

“Artık geçmişin acılarını tekrarlamak değil geleceğin umutlarını inşa etme zamanı”na inandıklarını söyleyen Bakırhan, şöyle devam etti: “Gelinen noktada, sürecin birinci aşaması kapanmıştır. Kongre kararları ve silahların yakılmasının ardından, çekilmenin de tamamlanmasıyla yeni bir sayfa açılmıştır. Şimdi çözümü başka bir yerden beklemeden kendi hikayemizi yazma zamanıdır. Çok daha kritik ve hayati olan ikinci aşamaya, yani ‘hukuki ve siyasi’ adımlarla toplumsal barışa geçiş zamanıdır. Bu aşama zorlu olduğu kadar anlamlıdır da. Bu, sadece bir kesimin değil, tüm Türkiye’nin barışıdır. Artık yapılacak en önemli görev, bu süreci 86 milyonun ortak ve eşit geleceğine ilerletmektir. Süreç yasalarla, haklarla, özgürlüklerle gelişmeli. Siyaset ve demokrasi dili güçlendirilmelidir. Hukuk barışın; adalet ise geleceğin temeli olmalıdır. Hem dünkü kararın alınmasında hem de diğer adımların önünün açılmasında sayın Öcalan büyük bir kararlılık ve barış vizyonu ortaya koymuştur. En çetin şartlarda dahi hep siyasi çözümden yana tavır geliştirmiştir. Bugün geldiğimiz noktada Öcalan’ın çabası, öngörüsü, ısrarı ve barışın inşasındaki rolü belirleyicidir. Bu bakımdan, kendisinin daha fazla inisiyatif alabilmesi, süreçte daha etkin rol oynayabilmesi için yollar açılmalı, imkanlar sağlanmalıdır. Diyalog, müzakere ve fikir alışverişi olmalıdır. Özgür çalışma, iletişim ve yaşam koşulları oluşturulmalıdır.”

Meclis’in bu süreçte sorumluluk alması gerektiğinin altını çizen Bakırhan, “Bugün Meclis çatısının altında alınacak kararlar, çıkarılacak yasalar, tarih kitaplarında gelecek nesiller tarafından okunacaktır. O nedenle Meclis, bu süreci kolaylaştırmalı ve geliştirmelidir. Geçiş dönemi için hukuki düzenlemeler yapılmalıdır. Bunlar sadece teknik düzenlemeler değil, barışın da yapı taşları olacaktır. Bunlar Türkiye’nin demokratikleşmesi için gereklidir. Kürt meselesinin çözümü, Türkiye’nin demokratikleşmesi anlamına gelir. Türkiye demokratikleşirse herkes kazanır. Bu bakımdan bu süreçte sadece bir taraf değil, devlet ve iktidar, güvenlik bürokrasisi, yargı sistemi ve diğer tüm kurumsal yapılar da sorumludur. Herkes elini taşın altına koymalıdır. Herkes barış iradesine uygun hareket etmelidir. Geçmişin olumsuz refleksleri ve söylemleri bırakılmalı, geleceğin demokratik aklı ve dili benimsenmelidir. Düşman algısı değil yurttaş algısı, tehdit tanımı değil hak tanımı yapılmalıdır. Güvenlikçi dil değil özgürlükçü dil; korku politikası değil umut politikası üretilmelidir. Altını önemle çizmek isteriz ki, dün gerçekleşen ve 86 milyona umut olan gelişmelerin sağlıklı bir şekilde ilerleyebilmesi için medyaya da büyük ve tarihi sorumluluklar düşmektedir. Medya barışa köprü olmalı. Kutuplaştırıcı, ayrıştırıcı, düşmanlaştırıcı yayınlar yerine kapsayıcı ve barışçıl bir yayıncılık anlayışını tercih etmelidir” ifadelerini kullandı.

Türkiye’ye ve bölgede yaşayan tüm Kürtlere yönelik gelen tehlike dalgasını ancak demokratik bir müzakere ile aşabileceklerini kaydeden Bakırhan, bunun yolunun da “geçiş ve demokratik entegrasyon yasalarının hayata geçirilmesinden” geçtiğini söyledi. Bakırhan, şu vurgularla devam etti: “Eski düzenin koruyucuları, statükonun sahipleri, çatışmadan beslenen yerel ve uluslararası güçler bu sKimse kendisini bu sürecin dışında görmemeli. Bekleyen konumda olmamalı. üreci baltalamak isteyebilir. Provokasyonlar tezgahlanabilir. Korku senaryoları üretilebilir, Karalama kampanyaları olabilir. Ama biz, kararlı duracağız. Barış yoluna devam edeceğiz. Biz, barıştan vazgeçmeyeceğiz. Bunu herkes bilmelidir. Şimdi iktidar, muhalefet, devlet, sivil toplum, medya, akademi ve herkesin sorumluluk üstlenme zamanıdır. Bu, hepimizin süreci, hepimizin barışı ve hepimizin geleceğidir. Barış için, gelecek için, 86 milyon için umutluyuz. Dün alınan kararın herkese hayırlı olmasını, kalıcı bir barışa yol açmasını diliyoruz. Yaşasın halkların kardeşliği, yaşasın barış diyorum.”

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları da, Türkiye’nin siyasi tarihinde nadir anlarından birini yaşadıklarını dile getirdi ve ekledi: “Bu an, tesadüflerin değil onlarca yıldır süren sarsılmaz bir iradenin ve emeğin eseridir. Barış için atılan her adım milyonlarca yüreğin özlemidir. 27 Şubat’ta sayın Öcalan’ın çağrısıyla başlayan, 11 Temmuz’da silahların yakılmasıyla devam eden bu süreçte bugün yeni bir eşiğe geçiyoruz.”

Hatimoğulları, dün itibarıyla sürecin yeni bir aşamaya girdiğini belirtti. 86 milyon için barışın, demokrasinin, hukukun ve özgürlüklerin yaşanacağı bir geleceğe kapı açılmasını dileyen Hatimoğulları, “Barış iradesindeki kararlılığı bir kez daha gösteren bu adımın demokratikleşmeye, hukukun üstünlüğüne ve özgürlüklerin gelişmesine vesile olmasını umuyoruz. Şimdi hepimizin görevi bu zemini özenle işleyerek demokratik bir Türkiye’yi birlikte inşa etmektir” ifadelerini kullandı.

Süreç kapsamında Akdeniz’den Karadeniz’e, Edirne’den Van’a, Hakkari’den İzmir’e Türkiye’nin dört bir yanında binlerce buluşma gerçekleştirdikleriKimse kendisini bu sürecin dışında görmemeli. Bekleyen konumda olmamalı. ni hatırlatan Hatimoğulları, “İlk günden bu yana hedefimiz barış umudunu büyütmek oldu. Bu son adımla toplumsal barışı derinleştirmek ve demokratik siyaseti güçlendirmek için yeni sorumluluklar doğuyor. Kalıcı barışı inşa etmek için tüm gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz. Biliyoruz ki, Barış ve Demokratik Toplum Süreci, Türkiye ve Ortadoğu’nun demokratik geleceği için en değerli gelişmedir. Bu sürecin başarısı yalnızca Kürtlerin ve Türklerin değil, Ortadoğu’da yaşayan tüm kimliklerin, halkların ve inançların ortak kazanımı olacaktır” dedi.

Söz konusu açıklamanın yeni bir döneme işaret ettiğini ve bu dönemin anahtar kavramlarından birinin demokratik entegrasyon olduğunu söyleyen Hatimoğulları, şöyle devam etti: “Demokratik entegrasyon anlayışıyla barışı inşa etmek, Demokratik Cumhuriyete açılan kapının anahtarıdır. Barış ve Demokratik Toplum Sürecinde silahların sustuğu, çatışmaların bittiği bir aşamaya geçtik. Bu aşamayı el ele vererek tamamladığımızda, Türkiye onurlu barışa ve demokratik dönüşüme daha da yaklaşacaktır. Sürecin bu aşamasında tüm siyasi aktörler ve taraflar arasında tam ve açık diyalog kanallarının işlemesi gerektiğine inanıyoruz. Toplumun dahil olduğu süreçlerle toplumsal barış perspektifinin hayata geçirilmesini hedefliyoruz. Bu süreç yalnızca siyasi değil, kültürel ve toplumsal bir dönüşüm sürecidir. Bilinç ve toplumsal dönüşümle; barış ve demokratikleşme açılımını hep beraber güçlendirebilmeliyiz. Bu nedenle tüm toplumsal kesimlere çağrımız şudur: Kimse kendisini bu sürecin dışında görmemeli. Bekleyen konumda olmamalı. Düşüncelerimiz ve değerlendirmelerimiz farklı olabilir. Eleştirilerimiz olabilir. Bunlar bizi güçlendirir. Ama barış konusunda ortak olabilmek, bu tarihi fırsatı hep birlikte değerlendirebilmek hayati önemdedir.”

Kadınlara ve annelere seslenen Hatimoğulları, şu ifadelerle devam etti: “Çatışmanın en derin yaralarını taşıyanlar olarak barışın baş mimarı biz kadınlar olmalıyız. Beyaz tülbentlerini barışın simgesine dönüştüren analar. Gencecik evlatlarını toprağa veren asker ve gerilla anneleri. Sizlerin barış haykırışını ortaklaştırması barışın en güçlü harcını oluşturur.

“Gençlere çağrımızdır; en çok bedel ödeyenler olarak barışa sizlerin dört elle sarılacağına inanıyoruz. Barışı kurma sorumluluğu en çok da sizin omuzlarınızdadır. Dinamik ruhunuz, enerjiniz, demokratik bilinciniz; barış ve demokratik toplumun inşasının sürükleyici gücü olacaktır. Sivil topluma, sendikalara, emek ve meslek örgütlerine, demokrasi güçlerine, inanç topluluklarına çağrımızdır. Bu süreç hepimizindir. Barışı inşa etme görev ve sorumluluğu hepimizindir. Sokaktan Meclise tüm toplumsal kesimler bu sürece daha güçlü katılır ve daha güçlü sahiplenirse ancak o zaman başarabiliriz. Çünkü hepimizin bildiği gibi barış bahşedilmez. Ancak el ele, omuz omuza bir mücadeleyle kazanılır. Muhalefet partilerine, liderlerine, toplumsal hareketlere, ittifak güçlerimize ortak mücadele çağrımızı yineliyoruz. Barışın kaybedeni olmaz. Gelin hep birlikte mücadele ederek bütün Türkiye halklarının kazanmasını sağlayalım. Tarih bizi, kurma fırsatı varken kuramadığımız barışla yargılamasın. Tarih, barışı birlikte kurma cesaretimizi ve kararlılığımızı yazsın.

“Bir çağrımız iktidara ve devletedir. Sürecin bu yeni aşamasında siyasi ve hukuki adımların hızla atılması, sürecin ilerlemesi için son derece önemli. Altını tekrar çizerek belirtmeliyim ki toplumun; yürütme erkinden ve yasa yapma iradesi olan Meclisten beklentisi ve talebi var. Toplumun sesi artık duyulmalıdır. Bu sürece katkı sunan tüm aktörlere, siyasi parti, demokratik kitle örgütlerine ve sivil toplum örgütlerine bir kez daha şükranlarımızı sunuyoruz.”

Kaynak: Etha

Paylaşın