Dersim’de doğa talanına karşı yapılacak olan 16 Kasım mitingine çağıran Dersim Doğa, Yaşam ve Çevre Platformu, bu politikaların yaşam alanlarını “yok eden, halkı topraksız, kimliksiz ve inançsız bırakmayı hedefleyen bir ekolojik yıkım ve asimilasyon” projesi olduğunun altını çizdi.
Dersim Doğa, Yaşam ve Çevre Platformu, iktidar ve sermayenin doğayı, suyu ve yaşam alanlarını tehdit eden rant ve talan projelerine karşı 16 Kasım Pazar günü saat 12.00’de Dersim Seyit Rıza Meydanında doğa ve yaşa mitingi düzenliyor.
Dersim Doğa, Yaşam ve Çevre Platformu, İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesinde gerçekleştirdiği basın toplantısı ile mitinge ilişkin bilgi verdi. “16 Kasım’da Dersim doğa ve yaşam mitinginde buluşalım” ve “Dersim’in doğasına, suyuna ve yaşamına dokunma” pankartlarının asıldığı basın toplantısına Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF) Dönem Sözcüsü Mahir Gürz ve SMF Ekoloji Meclisi, DEM Parti İstanbul İl Eşbaşkanı Çınar Altan, İHD üyeleri, Doğa İçin Sanat Derneği ve İklim Adaleti Koalisyonu katıldı.
Basın metnini okuyan Ulaş Yeğin, “Dersim, bin yıllardır doğayla uyum içinde yaşamın, direnişin ve hakikatin coğrafyasıdır. Bugün bu coğrafyaya yönelen saldırılar, yalnızca doğayı değil, halkın iradesini, kültürünü ve inancını hedef almaktadır. Sermaye politikaları, devlet eliyle yürütülen projeler ve ‘kalkınma’ adı altında dayatılan yağma planlarıyla Dersim sessiz bir kuşatma altına alınmıştır. Dağlarımız madencilikle delik deşik edilmek isteniyor, derelerimiz HES’lerle kurutulmak isteniyor, ormanlarımız yakılıyor, meralarımız ve kutsal mekanlarımız ‘yatırım alanı’ ilan edilerek şirketlere açılıyor. Bu politikalar, yaşam alanlarımızı yok eden, halkı topraksız, kimliksiz ve inançsız bırakmayı hedefleyen bir ekolojik yıkım ve asimilasyon projesidir” dedi.
Yeğin, Dersim’deki talan politikalarını şu sözler ile anlattı: “Su kaynaklarımız ticarileştiriliyor, halkın yaşam hakkı şirketlerin kâr hırsına teslim ediliyor. Kutsal mekanlarımız ‘mesire alanı’ adı altında metalaştırılıyor; inancımızın taşı, suyu, sesi bile satılmak isteniyor. Av turizmi adı altında, bu topraklarda can bildiğimiz hayvanlar parası olanlara hedef gösteriliyor. Ve tüm bunların üstü, ‘ekoturizm’ ya da ‘doğa turizmi’ yalanlarıyla örtülüyor. Oysa biliyoruz; Doğayı koruyan turizm değil, halkın örgütlü direnişidir. Dersim’in ormanı, suyu, taşı ve toprağı sadece doğa değildir. İnançtır, bellektir, kimliktir, halktır. Bu yüzden diyoruz ki: Doğaya saldırı, Dersim halkına saldırıdır. Maden şirketleri, enerji tekelleri, turizm sermayesi ve onları koruyan devlet politikaları karşısında halkın direnişi meşrudur. Bizler, Dersim’in dört bir yanındaki köylerle, kadınlarla, gençlerle, inanç önderleriyle birlikte diyoruz: Bu topraklarda artık hiçbir proje halkın rızası olmadan hayata geçemeyecek. Munzur’a, Pülümür’e, Halvori’ye, Gole Çetu’ya uzanan her müdahale halkın yaşamına yöneliktir .Artık yeter. Sermayenin, devletin ve çıkar gruplarının doğa üzerindeki tahakkümüne boyun eğmeyeceğiz. Bu topraklar ranta değil, yaşama aittir. Buradan bir kez daha çağrımızı yineliyoruz, Tüm hak savunucularını, ekoloji örgütlerini, Dersimlileri ve Dersim dostlarını doğayı, yaşamı ve hakikati savunmak için omuz omuza vermeye çağırıyoruz. Gelin, sesimizi birleştirelim; doğanın, suyun, yaşamın sesini yükseltelim.”
Ardından söz alan İstanbul İl Eşbaşkanı Çınar Altan da iktidarın ve sermayenin rant ve talan politikalarına karşı birleşik ortak mücadele edilmesi gerektiğine dikkat çekti. Altan, “Sermaye çok büyük bir krizde. Bu krizini bütün kaynakları yiyerek, her yeri talana ve sermayenin kendine kar edeceği alanlara dönüştürmeye çalışıyor. Dereler, yaylalar, doğanın her yeri metalaştırılıyor. Bir talana uğruyor. Sermeye ve devlet nasıl birleşiyor ise bizlerin de aynı şekilde topyekün birleşerek saldırılara göğüs germemiz gerekiyor. 16 Kasım’da yapılacak olan mitinge bizde partimiz olarak destekleyeceğiz. Herkesi mitinge çağırıyoruz” dedi.
Kaynak: Etha
