En Çok Okunanlar, Umut Keçer, Umut Yazıları, YAZARLAR

Üniversiteler teslim olmaz – Umut Keçer

Son günlerde sık karşılaştığımız haberlerin başında, üniversitelerde faşistler tarafından gerçekleştirilen saldırılar ve bunun karşısında gerçekleşen anti-faşist direniş yer almaktadır.

Üniversiteler, yıllar boyunca devrimci gençlik örgütlenmelerinin en yoğun şekilde örgütlü olduğu zeminler olmuştur. Türkiye devrimci hareketinin öncüsü olan birçok kadro, üniversite yıllarında devrimci mücadeleye katılmışlardır. Bugün AKP-MHP iktidarının doğrudan desteğiyle faşist hareketin üniversite gençliğine dönük yürüttüğü saldırıların arka planında, gelişebilecek devrimci gençlik hareketini engelleme çabası vardır.

Faşist hareketler öyle ya da böyle devletin bütün olanaklarını kullanmalarına rağmen, üniversitelerde gelişen anti-faşist devrimci gençlik örgütlenmelerinin varlığını engelleyememişlerdir. Özellikle AKP-MHP iktidarının “dikensiz gül bahçesi” yaratarak iç cepheyi tahkim etmeye çalıştığı bu günlerde, üniversitelerde artan faşist saldırıları bu sürecin devamı olarak değerlendirmek doğru olacaktır.

AKP-MHP iktidarı bölgede yayılmacı bir dış politika izlemektedir. Bu dış politikanın devamı olarak da iç cephe tahkimatı, esasen aynı zamanda dış politikayı destekleyen bir psikolojik savaş pratiği olarak ortaya çıkmaktadır.

Üniversite gençliğini faşist terör saldırılarıyla sindirme amacıyla gerçekleşen bu saldırılar, aynı zamanda mevcut AKP-MHP iktidarı yanlısı rektörler tarafından da doğrudan desteklenmektedir.

Üniversite kampüslerine ağırlıklı olarak dışarıdan getirilen faşist militanlar, cinsiyetçi küfürler ve ellerinde kesici aletlerle devrimci öğrencileri hedef almaktadırlar.

Bütün bu saldırılar, esasen üniversiteleri teslim almak ve böylece faşist iktidara karşı direniş zeminlerini ortadan kaldırmak amacını taşımaktadır. Bu yönde gerçekleşen saldırılar karşısında üniversite öğrencileri güçlü bir anti-faşist direniş göstermektedir. Ancak bu direniş, tek tek üniversiteler düzeyinde gösterilen direnişler olarak kaldığı sürece yetersiz kalacaktır. Birbirinden bağımsız şekilde gelişen anti-faşist gençlik direnişlerinin arasında bir koordinasyon ve uyum olması kritik bir öneme sahiptir.

Aynı zamanda sermayenin üniversitelere dönük yoğunlaşması da bu saldırıların diğer bir nedenini oluşturmaktadır. AKP’nin iktidara geldiği ilk günden bugüne en fazla ön plana çıkan şeylerin başında, üniversite yönetimleriyle sermaye kesimleri arasındaki uyum meselesidir. Özellikle sermayenin üniversite yaşamının içine en güçlü şekilde girerek, sermaye ile devlet işbirliğini yaşamda inşa etme çabası dikkat çekicidir. Burada neoliberal dönüşümlerle beraber, öğrencilik sürecinin aynı zamanda sermaye ile olan ilişki ve uyum açısından da yeni bir döneme girdiğinin ispatı niteliğindedir. Özellikle iktidara yakın sermaye odakları, üniversitelerle kurdukları ilişkilerle kârlarına kâr katmakta ve bu süreci fırsata çevirmektedirler.

Elbette sermaye, faşist hareket ve iktidar işbirliği karşısında üniversite gençliğinin teslim olmayacağını bir kez daha ifade etmek doğru olacaktır. Bütün bu saldırılar karşısında üniversite gençliğinin direnişi her zaman karşılık bulacaktır.

Kendi meşruiyetini üniversite öğrencilerinin içerisindeki örgütlülüğünden alan devrimci gençlik örgütlenmeleri, faşist saldırılar karşısında direniş ve dayanışmayla kendini güçlü bir yol açacağını öngörüyoruz.

Üniversitelerde sermaye, rektörlük, faşist saldırılar ve iktidar tarafından kurulmak istenen kuşatma, yine devrimci gençlik örgütlenmelerinin ortak mücadelesiyle kırılacaktır. Yine iktidarın bütün baskı ve yasaklarına rağmen üniversite gençliği ile işçi sınıfı ve emekçilerin dayanışma içerisinde olması, yaratılmaya çalışan ablukayı kıracak önemli bir mücadele pratiği olacaktır.

Bütün bu saldırı konsepti içerisinde, üniversite gençliğinin mücadelesi işçi sınıfı ve ezilenlerin mücadelesiyle birleştikçe, iktidarın yaratmaya çalıştığı “dikensiz gül bahçesi” ortamı dağıtılacaktır. Devrimci gençlere dönük gerçekleştirilen faşist saldırılar karşısında mücadelede ısrar ve güçlü antifaşist mücadele zemini yaratmak, aynı zamanda güçlü ve dinamik bir mücadele zeminini de inşa etme anlamına gelecektir.

2025 yılı boyunca çokça gördüğümüz üniversitelere dönük faşist saldırıların, 2026 yılında da devam edeceğe benzemektedir. Bu koşullar altında anti-faşist mücadeleyi en güçlü şekilde inşa etmek ve üniversite gençliğinin bu saldırılara teslim olmayacağını en güçlü şekilde pratikleştirmek görevi, devrimci gençlik örgütlenmelerine düşmektedir.

Faşist iktidar, yaşamın her alanında devrimci mücadele yürüten güçlere saldırmakta ve devrimci iradeyi teslim almaya çalışmaktadır. Bunun karşısında, bulunduğumuz her alanda en güçlü şekilde devrimci mücadele ve devrimci dayanışma bayrağını yükseltmeliyiz.

2026 yılında da faşist saldırılar ve onları destekleyen güçler, üniversite gençliğini teslim alamayacaktır. Üniversiteler, sermayenin, faşistlerin ve iktidarın saldırıları karşısında direnecek ve diz çökmeyecektir.

Paylaşın