İsviçre’de Kadın Grevi Coşkusu
14 Haziran 1991’de İsviçre’de gerçekleşen kadın grevinden sonra ilk kez dün İsviçre’nin tüm kentlerinde kadınlar yine sokaklardaydı. Hazırlıkları aylardır devam eden Kadın Grevi’nde coşkulu kadın kitleleri İsviçre’nin tüm büyük kentlerinde sokakları doldurdu.
Kadın Grevi kapsamında iş bırakan ve sokaklara inen yüzbinlerce kadın; Zürich, Basel, Bern, Cenevre, Schaffhausen, St.Gallen, Winterthur, Aarau, Schwyz, Luzern, Chur, Solothurn, Bellinzona, Lozan, Neuchâtel, Fribourg, Sion şehirlerinde eylem ve etkinliklerle grevi geniş bir alana yaydılar.
Kadın Grevi “Daha fazla saygı, daha fazla zaman ve daha fazla maaş” temel sloganı etrafında şekillenmişti ve bu sloganda ifadesini bulan talepler İsviçre’de kadınların en yakıcı gereksinimlerine işaret ediyordu.
Kadın Grevi’nin Manifestosu “gelişmiş ülke” İsviçre’nin temel sosyal gerçeklerine ışık tutuyordu. Manifestoda şunlar vurgulanmıştı:
“Greve gidiyoruz çünkü;
İş dünyasında ücret eşitsizliği ve ayrımcılıktan bıktık.
Saygınlıkla yaşamamıza imkân tanıyan bir gelir istiyoruz.
Bizler ev emeğimizin iş olarak tanınmasını ve bunun paylaşılmasını istiyoruz.
Ev işlerimiz göz önüne alınarak kadın olmamızdan kaynaklı çalışma süremizin düşürülmesini istiyoruz.
Çocuk eğitimi ve bakımı sadece kadınla sınırlı değil, kolektif bir çalışma olmasını istiyoruz.
Bizler cinsiyet ve cinsellik konusundaki seçimlerimize özgürce karar vermeyi talep ediyoruz.
Bir kadın olarak seçimlerimizde saygı görmeyi ve özgür olmayı talep ediyoruz.
Cinsiyetçi, homofobik, transfobik şiddeti reddediyoruz.
İltica hakkı temel bir haktır, yaşamlarımız tehlikedeyken geri gönderilmeyi reddediyoruz.
Medyada, eğitim sistemi ve birçok alanda eril dilin kullanılmasına son verilmesini talep ediyoruz.
Okullarda cinsel eşitlik, cinsellik ve kadın bedeni üzerine farklı konularda dersler verilmesini istiyoruz.
Kapitalist kârın değil, insanların ortak çıkarlarına hizmet ettiği bir toplum istiyoruz.
Kadının görünmez kılındığı ve ataerkil sistem üzerine kurulan bütün kurumların yapısının değiştirilmesini istiyoruz.
Dünya kadınlarının mücadelesi ile dayanışma içerisinde olmak istiyoruz.
Irkçılığın, cinsiyetçiliğin, homofobi ve transfobinin olmadığı dayanışma içerisinde yaşayan bir toplum istiyoruz.”
Manifesto’da ifade edilen gerçekler, emperyalist-kapitalizmin işleyişinin yön verdiği ekonomik ve sosyal ilişkilerin egemenliği altında eşitliğin ve özgürlüğün sadece bir hayal olarak kalacağının en canlı göstergesini sunuyordu.
Dünya refah ve mutluluk endekslerinde hep en üst sıralarda yer alan İsviçre’de kadınlar gerek manifestolarıyla gerekse de dün gerçekleşen greve kitlesel ve coşkulu katılımlarıyla sözü edilen endekslerin gerçeklikle ne düzeyde ilişkili olduğunu, daha doğrusu refah ve mutluluğun ancak sınıfsal temele bağlı olarak değerlendirilebileceğini ortaya koydular.
İsviçre’nin en büyük kenti olan Zürih’in en merkezi noktası Central’de tüm yolları kapatarak yürüyüşe geçen on binlerce kadın emekçi coşkulu sloganlarıyla taleplerini haykırırken, emperyalist-kapitalizmin “örnek ülkesinin” gerçekleri üzerine güçlü bir ışık tutuyordu. Zürih’teki greve 160 bin kadının katıldığı duyuruldu.
İsviçre’yi pankartlarla donatan kadınlar, pankartlarının üzerine “Eşit işe, eşit ücret”, “Kadınlar durursa dünya durur”, “Eşitsizliğe, cinsiyetçi politikalara ve kadına yönelik şiddete yeter” gibi sloganları nakşetmişlerdi.
Kadın Grevi’nin başarısının İsviçre siyaseti üzerinde ciddi bir etki yaratacağı günün sonunda üzerinde ortaklaşılan saptamalardan biriydi. Grevin başarısının siyasal partiler üzerinde yaratacağı temel etkinin, siyasal söylem ve programlarında kadın taleplerine daha geniş yer ayırma yönünde olacağı ve hiçbir siyasi partinin bu kitlesellik ve coşkuyu görmezlikten gelemeyeceği en fazla dile getirilen unsurlardandı. Grevin başarısı 8 Mart 2020’de Kadın Grevi’ni daha da güçlü bir tarzda gerçekleştirme yönünde bir iradenin şekillenmesine de yol açtı. İsviçreli kadın emekçiler Kadın Grevi’nin yarattığı motivasyonla 8 Mart 2020 için kolları hemen sıvamaya karar verdiler.