25 Kasım’a ilişkin Kadın Komünarlar Birliği (KKB), “Mirabeller’den Aynurlara, yılmadan haykıracağız; Direniş Mümkün!” başlıklı bir açıklama yayınladı.
Açıklamanın tam hali:
1961’de, Trujillo hükümetine karşı direnirken katledilen Mirabel
Kardeşler’den bugüne, patriyarkal kapitalizme karşı direnen binlerce kadın
Mirabeller’in mücadelesini omuzluyor. Geçmişte, Trujillo hükümetine karşı
direnen kadınlar, bugün İran’da, Arjantin’de, Şili’de, Lübnan’da , Rojava’da,
Türkiye’de direniyor.
Mirabel Kardeşler’i katleden devlet, bugün kılık değiştirerek, kadınları
katledene kravattan iyi hal veriyor, haksız tahrik indirimi uyguluyor,
tacizcisine, tecavüzcüsüne cüppeli yargıçlarıyla sahip çıkıyor. İlk imzası
olmakla övündüğü uluslararası anlaşmaları, iç hukuku gereği işletmek zorunda
olduğu yasaları, kadınların yıllardır mücadele ederek kazandığı kazanımların
hepsi rafa kaldırılıyor. Yasalar, Türkiye’deki kadın davalarında sadece erkeği
korumak için kullanılıyor. Çıkan yargı paketlerinde, af uygulamalarında ilk
salıverilenler suçlu erkekler oluyor. Kapitalizm çarklarındaki en ufak
sarsıntıda işinde çıkarılıp evine gönderilen sonra ucuz ve esnek işçi olarak
emeği sömürülenlerse kadınlar oluyor. Nafaka hakkından tutalım yaşama hakkına
kadar kadın haklarına göz koyan devlet, islami muhafazakarlığı, milliyetçi
şoven ideolojisi ve toplumsal cinsiyeti destekleyen tüm mekanizmaları ile
kadını eve, kadının emeğini bedelini ödenmesi bile gerekmeyen aileye hapsetmeye
çalışıyor. Ne mahkeme salonlarından, ne yargı paketlerinden, ne iktidarından ne
muhalefetinden bu ülkede yer alan devletin çarklarından hiçbirinden kadına
yönelik, destekleyici, gerçek anlamıyla erkek egemenliği hedef alan tek bir şey
çıkmıyor.
Tecavüzcü erkeği, kadın katillerini açıkça koruyan devlet, kolluk
kuvvetlerinden koruma talep eden kadınları adliye önlerinde katlettiriyor.
Sınırının dibinde Bağdadi’yi yaşatan devlet, dün IŞİD’li bugün ÖSO’lu cihadist
çeteleriyle sınırın yanı başında dünya direniş tarihine örnek olan Rojava’yı,
Rojava öznelinde kadın direnişini boğmak istiyor. Boşanmak isteyen kadınları
çocuklarının gözleri önünde, sokak ortasında ‘ölmek istemiyorum’ çığlıklarıyla
katledilmesine sessiz kalıyor. Onlarca görgü tanığına, adli tıp raporlarına
rağmen erkeğe indirim üstüne indirim uygulayan devlet, erkek egemenliği
yaşatıp, kadınları öldürmeye devam ediyor. AKP faşizmi, kriziyle, işgaliyle,
muhafazakar toplum modeliyle kadınlara, halklara, işçi sınıfına, LGBTİ+’lere
katledilmeyi, zulmü ve umutsuzluğu dayatıyor.
Emperyalizm girdiği krizle, halkara zamdan, baskıdan öte bir hayat sunmazken bu
krizin bir sonucu olarak dünya, bugün Şili’den, İran’a adım adım yayılan bir
direnişle sarsılıyor. Emperyalizm, yaşanan küresel krizin, yarattığı
sarsıntıları baskılarla susturabileceğini sanıyor. Dünyanın birçok yerinde
başlayan bu dalga hızlıca yayılmaya devam ediyor. Bir tarafta milyarlarca
dolarlık harcamalarıyla saraydan halka seslenenler, diğer tarafta açlıktan
intihar edenler olarak yürütülen bu savaş, bizlerin örgütlenmediği, sokağa
dökülmediği her gün daha fazla can alıyor. Bu savaşın yükü kadınların
omuzlarına bırakılmak isteniyor. Savaş sonrası krizle mücadele eden de, evinden
edilip ülke ülke sürüklenen de en çok kadınlar oluyor. Rojava’ya, Suriye’ye
tonlarca bomba yağdıran, cihadist çetelerinin lojistiğini ve eğitimini sağlayan
devletler, söz konusu bu savaştan dolayı yerinden edilenler olunca kendi sınır
kapılarını tutuyor. Türkiye devleti ise bu savaş sonrası ülkesine sığınanları,
mültecileri emperyalizme karşı bir koz olarak kullanıyor. En ucuz emek gücü
olarak kullanılan, merdiven altı işlerde çalışan yahut evlerde temizlik
işçiliği yapan mülteci kadınlar hem ırkçılığa, hem sömürüye hem de çeşitli
cinsel taciz ve tecavüzlere uğruyor.
Kendi yasalarını dahi işletmeyen Türkiye Devleti, yüzlerce kadın
siyasetçiyi, devrimciyi cezaevlerinde tutuyor. Cezaevlerindeki insanlık dışı
uygulamalarla, devrimcileri, kadınları sindirmeyi hedefliyor. Bunca polisine,
çetecisine, baskı mekanizmalarına ve denetimine rağmen kadınları, kadın gücünü
susturamıyor. Tüm saldırılara rağmen, yüzyıllardır dinmeyen kadın direnişi
yeniden yeniden filizleniyor. Yüzyılların deneyimiyle kadın isyanı bu
coğrafyada yeniden mayalanıyor. Kadınlar direnerek kazanıyor. Kadınların
öncülük ettiği Rojava Devrimi’ni, İran’da sokakları yakan, başörtüsüne karşı
isyan eden, Arjantin’de kürtaj için direnen kadınları sindiremiyorlar.
Kadınların örgütlü mücadelesi büyüdüğü her yeri özgürleştiriyor.
Mirabel Kardeşler, İran’da Seher Hudayari, Kobane’de Arin Mirkan, Dersim
dağlarında Heval Yeşilgöz, Minbiç’te Cemre Heval , Dar Azza’da İdil Güler ve
Zahide Rosa Suk, Tel Abyad’ta Hevrin Khalaf, Til Temir’de Aynur Ada ve Ceren
Güneş olarak patriyarkal kapitalizmin, emperyalizmin, kadın düşmanlığının
karşısına çıkıyor. Kadınları en vahşi yöntemlerle katledenlere karşı, gözünü
kırpmadan savaşan komutan Aynur’un izinden yürüyen, savaşan, ‘cesaret’ diye
haykıran kadınlar, kadın sömürüsü ve toplumsal cinsiyete karşı kadın direnişini
büyütüyor. Mirabel Kardeşlerin mirası şimdi Rojava’da, dağlarda, Türkiye
metropollerinde savaşan, direnen kadınlarla yaşıyor. 
Kadın Komünarlar Birliği olarak tüm kadınlara çağrımızdır. Aynur Ada’nın
çağrısıdır; patriyarkal kapitalizme karşı direniş mümkün! Yeni Aynurlar,
Cemreler, İdiller, Zahideler olarak Mirabel Kardeşler’in, katledilen
kadınların, sömürülen, taciz ve tecavüze karşı direnenlerin mücadelesini
büyütelim. Katliamcı, taciz ve tecavüzcülerden, işgalci güçlerden, kadın
düşmanlarından hesap soralım! Attığınız her taş, sıktığınız her kurşun,
yaktığınız her kıvılcım bu isyanı körükleyecektir. Bu yangın yerinden mor duman
yeniden yükselecektir! Yeryüzünden kadın sömürüsünü sileceğiz, kadınların
mücadelesini zafere taşıyacağız!
Patriyarkal kapitalizme karşı, hiçbir yerdeyken her yerde olanlar kazanacak!
Mirabel Kardeşler’den, Aynur’a, kadın direnişinin ateş kuşları kazanacak!
Kadın Komünarlar Birliği

 
             
                     
                     
                     
                                             
                                        