Erdoğan’ın geçtiğimiz hafta Avrupa kapılarını mültecilere açarız şantajının ardında, İdlib’de yaşanan insani krizin ardından “milyonlarca” sığınmacının Türkiye’ye kaçtığı ve ülkenin bu kadar yükü taşıyamayacağı, yükün paylaşılması gerektiği iddiası vardı: “Ne dedik aylar önce ‘Böyle giderse kapıları açmak zorunda kalacağız’ İnanmadılar. Biz dün ne yaptık? Kapıları açtık, bu sabah itibariyle 18 bin oldu. Bugün herhalde 25 bin 30 bini bulabilir. Biz bu kapıları bundan sonraki süreçte de kapatmayacağız ve bu devam edecek”.
Dediğini yaptı, İiçişleri Bakanı her gün abartısı iyice artan rakamlarle eli iyice yükseltirken, Yunanistan sınırına koşan, şişme botlarla çoluk çocuk sınırı geçmeye çalışan günümüzün “yeryüzünün lanetlileri” mülteciler bir kez daha ancak filmlerde göreceğinizi sandığınız bir insanlık dramının baş aktörleri oldu. Faşistler başta Elbistan ve Samsun olmak üzere mülteci avına çıkmışken üç kişi ölmüş, bir çocuk suda boğulmuş, ne gam! Hafızalarda “Aylan”, ama gerçek adıyla Alan bebek kadar adı yok onun!
Zaten kaçak çalıştırılan,üç kuruşa çalıştırılan, paraları verilmeyen, sürekli ayrımcılığa uğrayan, kadınları satılan, tecavüze uğrayan, kuma verilen mültecileri yeni bir drama sürükleyen bu yalan, “milyonlar”ın İdlib’den geldiği yalanı rakamlarla çürütülüyor.
Rusya’nın verdiği bilgilere göre 2011’de İdlib gerginliği azaltma bölgesi sınırları içindeki nüfus 2,6 milyondu. Askeri çatışmalar başlamadan önce yaklaşık 800 bin kişi bölgeyi terk ederek Suriye, Türkiye ve bazı Avrupa ülkelerine gitti.
1 Ocak 2020 itibarıyla İdlib bölgesinde çetelerin kontrolündeki bölgede 1,8 milyon civarı bir nüfus vardı.
Ocak-Şubat 2020’de Suriye ordusunun ele geçirdiği bölgede en fazla 210 bin kişi yaşıyordu. Ayrıca güney İdlib’de, M4 karayolunun güneyinde Suriye Ordusunun bulunduğu bölgede de en fazla 50 bin kişi vardı. Bu dönemde en fazla 35 bin kişi bölgeden ayrılıp Türkiye’ye geçti, bunlar da çoğunlukla militan grupların (başta HTŞ) militanları ve onların aileleriydi.
Rusya Savunma Bakanlığı’nın açıklamasına göre toplam 70 bin kadar kişi İdlib’ten Afrin’e geçti. Şu anda Türkiye sınırı yakınlarında 200 bin civarı yerinden edilmiş kişi var ve bunların 85 bini “Hazano”, “Sarmada”, “Sheikh Hassan”, “Baskaria”, “Darkush”, ” Salkin. ” mülteci kamplarında kalıyor.
Rusya’nın rakamlarına göre Zeytin Dalı ve Barış Pınarı operasyonları ise toplam 300 bine yakın kişiyi yerinden etti. Emperyal emellerle Suriye’de işgale girişen Türkiye’nin mülteci sorununun asıl nedeni oldugu bu rakamlarla bir kez daha ortaya çıkıyor.
Erdoğan böyle koca bir yalanla ülkesindekileri inandırabilir; tarih tüm büyük linçlerin, pogromların bu tür yalanlarla başladığıyla dolu zaten. Almanya Başbakanı Merkel’in açıklamalarına bakılırsa, Avrupa’yı inandırmasa da mülteci heyulasıyla korkutmayı başardığı da görülüyor. Merkel, Erdoğan’ın memnuniyetsizliğini göstermek için mültecileri kullanmaması gerektiğini söylese de Avrupa’dan daha fazla yardım alması gerektiğini ve AB ile görüşmelerin yeniden başayacağını da söylüyor. Amerika’dan gelen heyet de ABD’nin daha fazla yardım vereceği sözünü verdi.
Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov ise bugün yaptığı açıklamada, ‘Avrupa’nın mülteci krizini çözmesi için Rusya’nın terörle mücadeleden vazgeçemeyeceğini’ söyledi.
Görünen o ki, emperyalist ülkelerin Alan bebeğe ağlayıp adları bilinmeden bu dünyadan göçüp gitmek zorunda kalan, ne olduğunu bile bilmeden soğuğa, aclığa, azgın dalgalara, gaza ve bilinmeyen bir geleceğe mahkûm kalan öteki çocukları hiç umursamaması tarih boyunca tekrarlanmış ve her an her fırsatla teşhir edilmesi gereken bir ikiyüzlülük.
Önce sömürgecilikle, sonra yeni-sömürgecilikle, ardından gelen liberalizm, yeni-liberalizm, post-liberalizm sömürü yöntemleriyle savaşlara, açlığa, tecavüzlere maruz bıraktıkları yoksul yığınların şimdi kendi kapılarını kıracağı korkusuyla titreyerek günümüzün en büyük “bela”sını, mülteci sorununu sürekli sınırları dışına ötelemeye çalışıyorlar.
Onun için üzerlerine ateş ediyor, botları patlatıyor, yanaşan gemileri limanlara almayıp denizde kaderlerine terk ediyorlar. Sığınacak hiçbir yerleri kalmamış insanları can değil, zaiyat olarak görüyorlar.
Bizler, biz sosyalistler, komünistler, anti-faşistler, feministler ve yüreğinde iyilik taşıyan hepimiz bu yalanı, bu ikiyüzlülüğü teşhir etmezsek, bunlarla savaşmazsak, yeryüzünde açlığı ve savaşları sona erdirmezsek kimsenin yaşanabilir ve yaşamak istenebilir bir evi, yurdu olmayacak. Zygmunt Bauman’ın sözleriyle “Mülteciler yer değiştirmezler, yeryüzündeki yerlerini kaybederler,” çünkü.