“Koronavirüs ve 19. yüzyılın büyük gerçeği” başlığıyla Umut Gazetesinde geçen hafta yayınlanan yazımda İngiliz hükümetinin Koronavirüs salgınına karşı uygulamaya başladığı ancak yükselen tepkiler nedeniyle geri adım atmak zorunda kaldığı “sürü bağışıklığı” stratejisini ele almış ve bu stratejinin dayandığı sosyal-darwinist anlayışı ortaya koymaya çalışmıştım.
Hasta ve yaşlı emeklilerin bir bölümünün ölümünü öngören bu sosyal-darwinist stratejinin uygulanmasının nedeni İngiliz hükümetinin ülke “ekonomisinin” sağlığını koruma konusundaki hassasiyetiydi. Kapitalist dünyanın büyülü “ekonomi” sözcüğü esas olarak, kapitalist üretim ve bölüşüm ilişkilerinin kesintisiz ve tüm pürüzlerinden arındırılmış olarak sürdürülmesi iradesinin örtülü bir ifadesidir. Zaman zaman bu bunun yerine aynı anlama gelmek üzere bir başka büyülü sözcük “piyasalar” kullanılır.
Yazıda, bir grup emekli yaşlı ve hasta insanın ölüme terk edilmesi kararının alınmasının temel nedeninin, ülkede kapitalist üretim sürecinin kesintisiz devam ettirilmesi motivasyonuna dayandığını ileri sürmüş, “Salgının, ölümlerin katlanarak seyrettiği, özellikle Avrupa’nın belirli ülkelerinden içleri acıtan haberlerin, görüntülerin geldiği günlerde, kapitalist efendileri ‘kurtarmanın’ birinci öncelik olarak” belirlendiğini dile getirmiştim.
İngiliz hükümetinin “sürü bağışıklığı” kararını alması ve daha sonra bu kararını yumuşatma yolunda adımlar atmaya başlamasının geniş kapsamlı bir öyküsü İngiltere’nin The Sunday Times gazetesinin 22 Mart tarihli nüshasında anlatıldı. (Coronavirus: ten days that shook Britain — and changed the nation for ever, Tim Shipman and Caroline Wheeler)
The Sunday Times habercileri yazılarını, kararların alındığı toplantılara katılan İngiliz Bakanlar, yüksek bürokratlar ve sağlık kurumları temsilcileriyle yaptıkları görüşmelerden edindikleri bilgilere dayandırıyorlar.
İngiliz bakanlar ve yüksek bürokratlar, Çin’de salgının yayılmasıyla birlikte Aralık ayından itibaren konuyu yakından takip etmeye, geniş bir şekilde bilgilendirilmeye başlamışlar. Ocak ayındaki bir toplantıda salgının dünyaya yayılıp yayılmayacağı üzerine tartışmalar olmuş, kabinede “bunun sadece bir grip parçası” olduğu yönünde genel bir kabul varmış. Toplantıya katılan bir bakanın ifadesine göre, salgının yayılması durumunda alınacak tedbirler de toplantıda gündeme gelmiş ve Başbakan Johnson “yaşamsal önemde değişiklikler yaratacak tedbirler” söz konusu olduğunda ciddi bir direniş göstermiş. Bakana göre, o toplantı dikkate alındığında İngiltere’nin önünde hazırlık yapmak için iki aylık zaman vardı.
Başbakan Johnson’ın Başdanışmanı Dominic Cummings şubat ayı sonunda gerçekleşen bir görüşmede gazetecilere bilgi veren bir kaynağa, hükümetin benimsediği stratejiyi şu şekilde özetlemiş: “sürü bağışıklığı, ekonomiyi koru, bu bazı emeklilerin ölmesi anlamına geliyorsa, çok kötü”. Cummings, “ekonominin korunmasının” emeklilerin ölümüne neden olacağını bildiklerini bu ifadeyle teyit etmiş. Tabii ki bu sonucun “çok kötü” olacağını da eklemiş. Burada dikkat çekilmesi gereken esas nokta, ölecek olanlar için yaşlılar değil emekliler sözcüğünün kullanılmasıdır.
Yazıda, İngiliz hükumetinin daha sonra kararını biraz daha yumuşatmasında etkili olan faktörler de sıralanıyor. Bu faktörlerin başında İtalya’da giderek kötüleşen durum, “sürü bağışıklığı” stratejisinin Johnson’ın bilim danışmanı tarafından açıkça kamuoyuna açıklanmasının ardından yükselen tepkiler geliyor. 12 Mart’ta düzenlenen geniş bileşimli bir toplantıda bilimsel kuruluşlar tarafından sunulan raporlarda, “sürü bağışıklığı” stratejisinin yaratacağı olası ölüm sayısına ilişkin yüksek rakamlar hükümetin daha yumuşak bir stratejiye yönelmesinde etkili olmuş.
İngiliz bakan yaklaşık 2 ay kaybettiklerini belirtiyor; İngiliz hükümetinin “ekonomiyi korumak” için yaşlı emeklilerle, hastaları ölüme terk etme kararını soğukkanlılıkla almış olması, bunun detaylarının ülkenin en fazla okunan gazetelerinde alenen yayınlanması ve tüm bunların adeta “normal” tercihler gibi karşılanması, herhalde en fazla “Korona günlerinin” nasıl bir sosyo-psikolojik ortam yarattığına ve bu ortamın egemen sınıf tarafından nasıl kullanıldığına ve kullanılacağına ışık tutuyor olsa gerek.
ABD’de de durum pek farklı değil…
Temel amaçları ABD Başkanı Trump’a saldırmak olan Demokrat Parti ve ABD İstihbarat örgütlerinin sözcülüğünü yapan New York Times ve Washington Post gazeteleri yayınladıkları geniş haberlerle, ABD İstihbarat Örgütlerinin ocak ve şubat aylarında Beyaz Saray ile Kongre’ye sundukları raporlarla, yeni tip koronavirüsün “küresel bir salgına” yol açabileceği uyarısında bulunduklarını sayfalarına taşıdılar.
Dünya Sağlık Örgütü Koronavirüs kaynaklı Covid-19’un pandemik hastalıklar grubuna alındığını 11 Mart günü açıkladı. ABD’de ilk Covid-19 vakası DSÖ’nün bu açıklamasından tam 47 gün önce Şİkago’da saptandı.
NYT’nin konuyla birinci dereceden ilgili kaynaklarından edindiği bilgilere göre, ABD yönetiminin İnsan ve Sağlık Hizmetleri Dairesi 2019 başından yani Ocak ayından Ağustosa dek büyük bir grip salgını olasılığı üzerine bir dizi geniş kapsamlı çalışma yürüttü. Ekim ayında ABD yönetimine konuyla ilgili “çarpıcı sonuçlar” içeren geniş kapsamlı bir taslak rapor sundu. (Coronavirus Outbreak: A Cascade of Warnings, Heard but Unheeded, New York Times, 20 March)
Sunulan taslak raporda, yürütülen çalışmada olduğu türden bir salgının gerçekleşmesi durumunda “hızlı ve geniş testler yapılması”, “okulların kapatılması” ve “sosyal mesafe” tedbirlerinin hızla devreye sokulması gibi önlemlerin alınması önerildi ve NYT haberini hazırlayan gazeteciler tüm bunlar önerilmiş olmasına rağmen ABD yönetiminin salgın karşısında tedbirleri çok geç ve yavaş gündeme almasını sert ifadelerle sorguluyor.
2019 Ocak ve Ağustos ayları arasında ABD’de üzerinde çalışılan “hayali salgın” senaryosu dört aşamadan oluşuyor ve ilk aşama Çin’de başlıyormuş. 4 aşamalı senaryonun başlangıç noktasında Çin’i ziyaret eden 35 turistin ziyaret sırasında kaptıkları virüsü kendi ülkelerine taşımaları bulunuyormuş. Avustralya, Kuveyt, Malezya, Tayland, İngiltere, İspanya ve ABD’den turistler ülkelerine döndüklerinde solunum sıkıntıları ve yüksek ateş semptomları görünmeye başlıyormuş.
52 yaşındaki bir Şikago’lu Çin’deki turist grubu içinde yer alıyormuş ve o ABD’ye döndüğünde kendini güçsüz hissediyor, kuru bir öksürük başlıyormuş. O eve dönüşünde 17 yaşındaki oğluyla temas ediyormuş ve daha sonra kalabalık bir etkinliğe katılan oğlu aracılığıyla virüs ABD’de yayılıyormuş. Taslak raporu okuyan ve “hayali salgın” çalışmalarını yürüten yetkililerle görüşmeler yapan gazetecilere göre, şimdi yaşananlar “hayali salgın” çalışmasında belirtilen unsurlara çok benziyor. Yazarların vurguladıkları ana nokta, Trump’ın tüm bu benzerliklere ve elindeki geniş kapsamlı bilgilere rağmen aylarca önleyici hiçbir ciddi tedbir almamasıdır.
ABD yönetimine “hayali salgın” senaryosu çerçevesinde sunulan taslak raporla aynı zaman dilimi içinde -Ekim 2019- ABD’de 5 eyalette Event 201 olarak adlandırılan “Küresel Pandemi Tatbikatı” gerçekleştirildi. Yani ABD yönetim aygıtı sözü edilen geniş zaman dilimi içinde konuyla son derece ilgiliydi; ülkenin ilgili kurumları “hayali salgın” senaryosu hakkında çalışmalar yürütüyor, konunun uzmanları yönetime son derece gerçekçi öngörüler içeren raporlar sunuyor, şimdi gecikmeli olarak uygulanan tedbirler öneriliyor ve ülkenin en önemli eyaletlerinde salgın tatbikatları gerçekleştiriliyordu.
Koronavirüs salgınının Amerika’da Borsa’da ciddi sarsıntılar yaratmasından haftalar önce, Amerikan İstihbarat Örgütleri temsilcileri Amerikan Senatosu İstihbarat Komitesi üyeleriyle bir dizi toplantı gerçekleştirdi. Toplantılarda, salgının yayılmasının yaratabileceği ekonomik, sosyal ve politik sonuçlara ilişkin görüşlerini aktardılar. Geçen hafta, o toplantılara katılan Senato İstihbarat Komitesi Başkanı Cumhuriyetçi Parti Senatörü Richard Burr’un kendine ve eşine ait bazı hisse senetlerini toplantılardan kısa bir süre sonra elden çıkardığı haberi manşetlere taşındı. Burr sadece kendisinin ve eşinin hisselerini elden çıkarmamış, seçimde kendi kampanyasına bağışlarda bulunan bazı “iş insanlarını” da haberdar etmişti. Elden çıkarılan hisse senetleri salgın sürecinden en fazla etkilenmesi öngörülen sanayi dallarında faaliyet gösteren şirketlere aitti. (It’s morally repulsive how corporations are exploiting this crisis. Workers will suffer, Guardian, 22 March)
Burr hisseleri elden çıkardığını kabul etti ve eğer elden çıkarma işlemi “etik” bir sıkıntı yaratıyorsa istifa edebileceğini söyledi. Buna ne gerek var ki? Bu işlemi yapan Burr’un da aralarında olduğu ABD politik eliti birkaç gündür Senatoda tam 4 Trilyon dolarlık bir “Koronavirüs kurtarma paketi” üzerine yoğun müzakereler yürütüyor. Doğal olarak, Amerikan kurulu düzeninin iki ana partisinin yöneticileri müzakereleri esas olarak Amerikan Finans-kapitalinin önde gelen temsilcileriyle yürütüyor. Amerikan ekonomisinin “korunması” için paketten aslan payını her zaman olduğu gibi tekelci sermaye grupları alacak.
Zaten hiçbir şey gizlenmiyor. Birkaç gündür basına yansıyan haberlerde, mesela ABD askeri-sınai kompleksinin dev aktörlerinden Boeing’in temsilcilerinin 60 milyar dolar yardım almak için politikacılarla sıkı bir pazarlık yürütmekte olduğu dile getiriliyordu. Boeing’in yardım isteği aslında bir yıl öncesine dayanıyormuş; haberlerde çıtlatıldığına göre, Amerikan “iş dünyası” içinden geçilen günlerin yardım taleplerinde ısrarcı olmak için “çok uygun bir zaman” olduğunu düşünüyormuş.
Normal zamanlarda keskin bir rekabet içinde olan dört Amerikan havacılık şirketi bugünlerde yan yana gelmiş ve şirket temsilcileri üzerinde ortaklaştıkları bir talepler listesini politikacılarla müzakere etmeye başlamış. Onların istediği 58 milyar dolarlık bir yardımmış. Çeşitli mecralarda, “Modern tarihin en büyük kurtarma paketi” olarak nitelenen bu Finans-Kapitale para yağdırma paketinin en tartışmalı unsurlarından birisi, tasarıda yer alan özel bir hüküm. Buna göre, yardım paketinden pay alacak şirketlerin ismi ve yapılan yardım 6 ay gizli tutulacak.
Salgının yarattığı ekonomik etkilerle mücadele örtüsü altında Finans-Kapital her yerde paraya boğulurken, hastalarını kurtarmak için çalışan sağlık emekçileri de hemen her yerde aynı zorlu koşullar altında mücadele ediyor. Fransa’da Macron’un şirketleri ihya eden “kurtarma paketini” açıklamasının üzerinden çok zaman geçmeden Covid-19’dan ölen Fransız doktor sayısı 5’e çıktı. İtalya’da ölen sağlık emekçilerinin sayısı ise 26’ya ulaştı. Fransa, İtalya ve Amerika’da sağlık emekçilerinin mücadelesini en fazla zorlaştıran ve ölümlere neden olan unsur ise “koruyucu donanım eksikliği”. (Coronavirus Live Updates, 23.3.2020, NYT)
Fransız sağlık emekçileri de yaşanan felaketin en önemli nedenlerinden birinin hükumetin salgın karşısındaki kayıtsızlığı olduğunu düşünüyor ve 600 Fransız doktor salgının yol açtığı krizi yönetirken “devlet yalanı” söyledikleri gerekçesiyle Başbakan Edouard Philippe ve eski Sağlık Bakanı Agnes Buzyn hakkında Paris’te ki Adalet Divanı’na suç duyurusunda bulundu. Doktorlar ikilinin “tehlikeyi” bilmelerine rağmen zamanında harekete geçmediklerini ileri sürüyor. Doktorların avukatı Fabrice Di Vizio yaptığı açıklamada, “hükumetin halktan sakladığı bilgilerin ortaya çıkarılması için bir soruşturma açılması gerektiğini” belirtti.
Salgın her geçen gün daha fazla can almaya devam ederken, Finans-Kapital doğan koşulları bir yağma fırsatına dönüştürüyor. Böyle olduğu için, Amerikalı iktisatçı Matt Stoller, “Eğer dikkatli olmazsak, Koronavirüs Yardım Paketi bir şirket darbesine dönüşecek” diyor. Stoller, Finans-Kapitalin salgını bir yağma fırsatına çevirme hamlesini “darbe” olarak niteliyor. (Guardian, 22 March)
Finans-Kapital Amerika’da bir “darbe” yapmak için çalışırken, Ameika’da ölüm sayısı sürekli yükseliyor ve konuyla ilgili konuşan Teksas Eyalet Vali Yardımcısı Dan Patrick, son günlerde salgın nedeniyle alınan önlemlerin Amerikayı “bütün ülkeyi kaybetme” noktasına getirdiğini belirtiyor. Bu noktaya gelinmesinin nedeni, alınan tedbirler nedeniyle ekonominin “çöküş yaşaması”. Patrick, demagojik bir tarzda, “Eğer bana bir yaşlı olarak sorulsa, ‘Hayatta kalma şansını çocukların ve torunların için Amerika’ya tercih eder misin?’, eğer tercih buysa ben tamamım.” diyor. Finans-Kapitale bir “darbeyle” akacak milyarlarca dolar dahi yeterli olmuyor, ekonomik “üretkenliğini” yitirmiş yaşlılar hedef olmaktan kurtulamıyor.
Dan Patrick’in demagojik söylemi, son günlerde ölümlerde büyük bir yükselişin görüldüğü İspanya’da tam karşılığını buluyor. İspanya’da yeni koronavirüs salgınıyla mücadele kapsamında görevlendirilen askerler, huzurevlerinde yaşlıları terk edilmiş ve bazılarını yaşamını yitirmiş olarak buldu. İspanya Savunma Bakanı, Margarita Robles yaptığı bir açıklamada, “Ordu, bazı yerlerde yaşlı insanları tamamen terk edilmiş ve hatta yataklarında ölmüş olarak buldu” dedi ve ekledi “yaşlı insanlara bu konutlarda yapılan muameleye yönelik katı ve tavizsiz yaptırımlar uygulayacağız”.
Koronavirüs, bu haberlerde açıkça görüldüğü gibi, emperyalist-kapitalizm üzerindeki süslü perdeyi çekti ve aldı. Emperyalist-kapitalizmin toplumsal ilişkilerde yarattığı çürümenin boyutlarını her yerde görmek mümkün oldu. İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher, “toplum yoktur, birey vardır” diyordu; bu fikrini toplumsal ve ekonomik ilişkilere egemen kılmak için harekete geçtiğinde savaşının ilk ve en önemli muharebesini İngiliz maden işçilerine karşı vermişti. Maden işçilerine karşı kazandığı zafer ona toplumsal, ekonomik ve politik ilişkileri yeni bir temelde kurma yolunu sonuna kadar açmıştı.
Thatcher’ın ömrü bu salgınla ortaya çıkan genel tabloyu görmeye yetmedi ancak eğer görebilseydi mevcut tablonun onu çok fazla mutlu edeceği kesindir. Onun yolunu işçi sınıfına karşı kazandığı büyük zafer açmıştı; bu büyük çürümenin içinden çıkıp, emekçilerin eşitlikçi ve özgürlükçü sosyalist dünyasına giden yolda aynı şekilde emekçilerin Finans-Kapitale karşı kazanacağı muharebelerden geçiyor. Korona günleri bu büyük muharebelerin kaçınılmazlığını gösteren işaretlerle dolu. Devrimci hareketler bu işaretleri görebildiği ve bunlara uygun konumlanabildiği ölçüde devrimci savaşımın bayrağını yükseltecektir.