Devrimci manifestosunu, görkemli bir sürecin nihayetinde, bizzat düzenin gözde propaganda aygıtları kanalıyla yayınlatan Theodore Kaczynski haklıydı. Aydınlanmacılığın ve ilerlemeciliğin göz bebeği olan teknolojik gelişim her tür bağlamın ötesinde iyi ve kötü yanları olan zararsız bir olgu değil. Kölelik düzenine doğan her teknolojik araç doğası gereği köle sahiplerini ve kölelik düzeninin kendisini tahkim etmektedir. Özgürlüğü tehdit etmediği—hatta güçlendirdiği—kanaatine vardığınız yeni bir teknolojik ıvır zıvır için biraz sabrederseniz, yanılgınızla yüzleşmeniz muhtemeldir.
Teknoloji mucizesi
“Geminin mutfağında ölmeyi bekleyen ıstakozlar için, Titanik’in batması bir mucizeydi.”
Murat Menteş
Örneğin, Arap Baharı zamanlarında, şundan 10 yıl önce, sosyal medya bir mucize, inanılmaz, bahşedilmiş bir imkan gibi yayılıyordu. Peki ya şimdi? Yasaklar, cezalar, korku politikası, parayla tutulmuş profesyonel “trol” orduları derken… Düzenin “algı üretme makinasına” dönmedi mi sosyal medya? Bunun sosyal medyanın kendisiyle alakası yok, matbaa da feodal egemenlerin yalan üretme, manipülasyon yaratma aracı haline dönüştürülmüştü vakti zamanında. Buradaki mesele, düzen-teknoloji arasındaki diyalektiğin ürünü olan şaşmaz eğilimdir.
Paranormal bir seçenek
Diğer yaygın bir yanılgı ise, teknolojinin kolaylıkla reddedilebilir bir seçenek sanılmasıdır. Oysa ki, düzen kendini teknoloji ile devamlı tahkim ettiği için, teknoloji de yaşamın her alanını sürekli yeniden-belirlemektedir. Bu tablo teknolojiyi “mecburi” değilse bile “zorunlu” kılmaktadır. Bugünün akıllı telefonları—düzenin sadık, alengirli muhbirleri yani—buna iyi bir örnek. Kimse akıllı telefon kullanmaya mecbur değildir mesela, ama içinden geçtiğimiz süreçte eczaneden ücretsiz maskenizi temin edebilmek için önce internet erişimi, bir bilgisayar veya akıllı telefon marifetiyle e-devlet üzerinden başvuruda bulunmanız ve daha sonra eczanede akıllı telefona gelen kodu göstermeniz zorunludur. Etrafınızda, yaşadığınız mahalle ve ilçede ölümcül bir virüsün yayılma ve bulaşma oranının ne olduğunu görebilmek için de yine akıllı telefonunuza falanca aplikasyonu yüklemeniz ve bu aplikasyon üzerinden devlete kişisel bilgilerinizi sunmanız gerekmektedir. Eğer düzenin yeniden-üretimine evden katkı sunamıyorsanız, zaten #EvdeKal çağrısına uyarak kendinizi koruma şansınız pek yoktur. Evinizin kirasını ödemek ve aç kalmamak gibi sadece hayatta kalabilmek için ihtiyaç duyduğunuz parayı kazanabilmek için gerçekten de hayatınız karşılığında çalışmak zorundasınızdır. Ama bilin bakalım ne yok? Evet, iş yok! Ama kaygılanmayın, sistem, #EvdeKal diyerek overlok makinesini ayağınıza kadar getirdi: e-devlet sistemi üzerinden, akıllı telefonlarınızla iş arayabilir, başvurabilirsiniz. Ana haber bültenlerinde İŞKUR önünde kimi maskeli kimi maskesiz, sosyal/fiziksel mesafesiz, ellerinde tuşlu “akıllı olmayan” telefonlarla iş başvurusunda bulunmak için bekleyen yoksullar “e-devlete girmeyi akıl edemeyen cahiller” neticede değil mi? Muhabirin, sosyal/fiziksel mesafe koruyucusu uzunca bir çubuğun ucuna taktığı mikrofonu uzattığı genç bir adam şöyle diyordu elindeki tuşlu “akılsız” telefonu göstererek: “Akıllı telefonum yok, annemin tuşlu telefonu bu, onu aldım geldim.” #EvdeKal çağrısına uyup da e-devlet üzerinden işe başvuracak akıllı telefonu olmayan onlarca insanın sağlığı, hayatı pahasına iş kurumları önünde kuyruk oluşturduğu “teknoloji çağının” akıl almaz düzeninin sunduğu “paranormal seçenek” bu işte. Kolaylıkla reddedemezsiniz fakat bazen bu seçeneğe sahip olmak bile bir lükstür.
“Mükafat-ı protokole” tamah etmek
“… boyun eğişin ürünü olan hiçbir iyilik ahlaki değildir.”
Murat Menteş
“Ne yani, bir teknolojik gelişme olan, mesela herkesin ihtiyaç duyabileceği bir solunum cihazının geliştirilmesine de mi hayır diyelim şimdi?” Mutlak anlamda değil ama bir açıdan öyle… Burada solunum cihazını, içinde bulunduğu tüm koşul ve ilişkilerden bağımsız ele alırsak, eksik yapmış oluruz. Bugün bu cihazlar düzenin tekelindedir. Düzen, kurduğu bu ve benzeri tekeller ile ezilenleri kendine muhtaç hale getirir. Bu bağımlılık ilişkisi düzenin çıkarınadır. Ve ezilenlerin asli ihtiyacı “ezilmemek”, ezilen olmaktan kurtulmaktır. Öyleyse, asli ihtiyaca hizmet etmeyen, tersine düzene hizmet edenin, ezilenin çıkarına olması mümkün olabilir mi? Anlatılmaya çalışılan, solunum cihazı kullanımının reddi değildir elbette… Mesele sürecin egemen-ezilen denklemindeki tüm boyutlarını yakalamak ve teşhir edebilmektir. Strateji-taktik anlamında “teknoloji boykotunun” beyhudeliği bir şeydir, ilerlemeci-aydınlanmacı teknoloji-perverliğin—dolayısıyla düzenin—değirmenine su taşımak başka bir şeydir. Velhasıl, mutlak olan: düzenin olumluymuş gibi gözüken tüm icraatları “ezilme protokolüne itaat şartı”na bağımlıdır, biat ile mühürlenmiştir.
Son yerine: hapsolduğumuz nesnellik ve yalan üzerine
“Yalana artık tepki gösterilmemesi ona tümüyle yeni bir nitelik katmıştır. Birdenbire, hemen hemen her yerde varlığı sona eren ya da en iyi ihtimalle asla kanıtlanamayacak bir varsayım haline indirgenen şey, doğru olmuştur.”
Guy Debord
Olgu ve hakikat buharlaştırılıyor. Teknolojik “ilerlemenin” yarattığı sinsi propaganda ve psikolojik taarruz teknikleri, gözetleme-takip kuşatması, gündelik yaşamın istila edilmesi… Bunların hepsi “olgular diyarının” yapıtaşlarını oluşturuyor. Söyledikleri hiçbir şeye inanmamaya hakkımız var. Her gün virüsün ilacını bulmaya bir adım daha yaklaşıyorlar… Belki zaten ilacı var, bulundu, ama egemenlerin falanca kutbunun—henüz—işine gelmiyor ilacı piyasaya sürmek. Bu ve benzerlerini “tam olarak bilmiyoruz” çünkü bugün bilim denilen şey düzenin bir departmanından ibarettir. Daha trajik olanı, ezilenlerin kaderi bu ve benzeri departmanların elinde, iki dudağı arasındadır. Bugün için yapılması gereken, ezilenlerin hapsedildiği bu bağımlılık zindanını tüm yönleriyle sorgulamak, sorgulatmak ve mahkum etmektir—bu bağımlılık ilişkisini tadil eden bir yerden reform talep etmek değil! Ezilenlerin kendi kaderini eline alması… Başkası değil.
Bitirirken, film önerilerinin havada uçtuğu şu günlerde “Woman at War” filmini önermiş olayım ben de. Egemenlerin demokrasi dediği sahtekarlığı ve teknoloji denen musibeti iyi anlatan bir film.
A. Saydam
17 Nisan 2020
