“Anıların sanatsal güzelliğinde
Artık
Türkülerde buluşuyorum seninle
Biri fırtınalar koparıyor ezginin
Bir damla yaş oluyor biri
Aktıkça birikiyor kirpiklerimizde
Kim dinler ki zoraki baskıları
Sıralanan yasakları kim
Bu karanlık kurallar ülkesinde
Yeter ki dolunaylar
Kandil yaksın ellerimizde
Her şey öyle güzel
Öyle sonsuz olur ki içimizde
Anlatmaya yetmez yine sözler
Ancak şiirler konuşur gözlerimizde”
Güneşin kendisini tepelerin üzerinden yükselttiği, rüzgarın tenimize hoş bir serinlikle dokunduğu, çaylarımıza dağ kekiğinin tadını kattığı, çiçeklerin dallarında sevildiği, hareketin yapraklara sır edildiği, öznenilenlerin bir kayanın üzerinde beklenildiği yerler buralar. Ressama tablolaştırmak için eline fırça aldırtan, fotoğrafçıya kadrajına almamışsa eksiklik hissi duydurtan, şaire mısra, yazara cümle yazdırtan yerler buralar. Buralar, Viyan Soran’ın bedenini ateş ettiği tepeler, Atakan Mahir’in ayak izlerinin bulunduğu patikalar, Ulaş Adalı’nın gözlerinin rengini göğe çaldığı mavilikler, Aynur Ada’nın kahkahasını kattığı dereler, nehirler. Buralar özgürlük savaşçılarının, gerillanın evi, yaşamı dağlar…
Dağa, anlam katan gerilladır. Gerilla, varoluşunun manasını dağda bulur. Bu anlama yaşamını adayan bir kadın gerilla: Aynur Ada.
Hatırı sayılır bir zamanı geçirdik özgür alanlarda Aynur ile. Birlikte yaşadığımız yoldaşlarımız bilirler, çokça kız kardeşlik, kavga, ayrılık ve kavuşma sığdırdık. Kaç kez budadık körpe dallarımızı, kaç kez olmazlarımızın içerisinde ki oluru bulduk, çıkardık, tutunduk, ne gemiler yaktık. Bazen geçte kalsak, birbirimizin elini tutmayı hep bildik. Birbirimizden öğrendik, üstesinden gelemeyeceğimiz anlaşmazlıkların olmadığını. Talihsizliklerimize güldüğümüz de oldu, yoldaşlığımızdan çaldığımız günlere hayıflandığımız da. Talihsizlik demişken…
Faşist T.C devletinin Cerablus işgaline başladığı vakitlerdi. Karargahımız, Serekaniye’de Türkiye sınırına sıfır noktasında idi o zamanlar. Aynur, Zahide’nin(Asiye Özlahlan) cepheden yazdığı mektubu vermek için gelmişti nöbet yerime. Tam o sırada Türkiye tarafından taciz atışları başladı. Karşı ateş açmak için tüfeğime davradım, tutukluk yaptı. Aynur, tüfeğinin emniyetini açtı ve tetiğe bastı. Fakat Aynur’unda tüfeği tutukluk yaptı. Talihsizlik… Gelen mermilerden kafamızı kaldıramıyorduk. Sürünerek PK ( Sovyetler Birliği’nde tasarlanan 7.62mm’lik genel maksat makineli bir tüfektir ) mevziisine geçtik. Aynur bir yandan kızıyor, diğer yandan silahı çalıştırmaya çalışıyordu. Ben hem Aynur’un kızma haline gülüyordum hem de PK ile ateş etmeye başladım. Aynur, çok sinirlendi, silahlarımızı birbirine vurduktan sonra tetiğe bastı ve bilimle açıklanamayacak şekilde tüfek çalıştı. Bir süre sonra ateş kesildi ve yaşam “normal” seyrine döndü. İşte böyle iki ateş arasında yaşanıyordu hayatlarımız.
Aynur ve İmran iki güzel yürek, iki direnişçi ruh, iki gerilla … Aralık ayının soğuktan insanı titreten bir günüydü, içimi yakan haberi aldığımda. Aynur, kız kardeşlerinin, silah arkadaşlarının omuzlarında, mor yazmalarla uğurlanmış. Kuşları severdi, bir de kuş koymuşlar tabutuna. Şarkılar söylemiştik, Nehirler boyunca sohbet etmiştik ayrılmazdan önce. Hızma takmıştım burnuna. Doğum gününü kutlamıştık. Her anımızda bizi yakalamaya çalışan ölümden her an bahsedilmez buralarda. İlle de yaşam deriz, yakasına yapışırız hayatın. Yine de karşılanması gerektiği yerde hazırlıklıyızdır. Yanımızdaki yoldaşımıza birkaç söz bırakmışızdır kendimizden sonrası için. Sabahat Karataş yoldaşın son sözleriyle hoş çakalın diyecektik “Yoldaşlara ve sevgiliye selam! ” Ölümsüzlerin ardından 21 kurşun atılır göğe. Aynur 22 kurşun istedi. “Yirmi bir tanesi devrim için, bir tanesi de doğuramadığım hayat için” Şüphesiz ardından yükseldi 21 kurşun göğe. Bir tanesi yüreğimizde, cebimizde saklıdır hala, İdilleşebilmek için, Cömertleşebilmek için, Aynur için.
Aynur, bizim burada anlatmaya çalıştıklarımızdan çok daha derin bir yoldaştı. Savaşta da ,sevda da “esaslıydı” kadın duruşu. “İdil’e (Özge Bali) ilk mermisini kullanmayı öğrettim. İdil ise son merminin nasıl kullanılacağını gösterdi. Son mermimizsin İdil” dedi ve yürüdü komutan olarak çiçekli yolu. Cemre’nin (Eylem Ataş) armağanı deftere yazdı gidenlerin ardından hüznünü, sevgisini. O sayfalardaki satırlar biz geride kalan kız kardeşlerine cephanedir. Sahip olduğumuz en değerli cephanemizle, kız kardeşliğimizin gücüyle vuracağız düşmana.
Bugün 31 Mayıs. Aynur’un doğum günü. İnsan bir kere dünyaya gelir. Devrimciler, doğurabilmek için yeni hayatı, hayatlarının her anını eyleme dönüştürürler. Aynur Ada, mücadelesiyle, sevdasıyla eylem olmuş bir kadın komutan. Eylem olan hayatının yirmi altıncı yılı kutlu olsun Aynur. İyi ki doğdun.