Küba “Ulusal İsyan Günü” kutlamalarına Covid-19 virüsüne karşı hem Sosyalist Küba Cumhuriyeti’nde hem de uluslararası alanda enternasyonalist dayanışma içinde verdiği başarılı devrimci mücadelenin onuruyla hazırlanıyor.
Bu yıl 67’incisi kutlanacak olan, devrimler tarihine “Moncado Kışlası Baskını” diye geçen olayın önemi nereden geliyor? Olayın Küba’ da, 1953 Temmuzun’ da kendi tarihsel ve sınıfsal koşulları içinde geçmiş olması dolayısıyla ‘Küba’nın kendi tarihi’ deyip her yıl yapılan kısa hatırlatmalarla geçiştirilebilir mi? Küba devriminde Castro’ nun rolü bize bir kere daha tarihte bireyin rolünü hatırlatmaz mı?
Ernesto Che Guevara, devrimin genel yasallıkları yanı sıra kimi özgül özelliklerinin de bulunduğunu dile getirirken, “ilk, belki de en önemli ve orijinal etken Fidel Castro Ruz’un kendisidir” diye yazmıştı.
Moncado ve 26 Temmuz Hareketi salt sosyalist Küba’ nın kuruluşuna varan devrimci bir inisiyatif olduğundan değil, aynı zamanda dünya devrimci hareketindeki teorik bayağılaşmaya karşı pratik bir müdahale olması ve bu konumuyla tüm geri ülke devrimlerine yol göstermesi açısından da tarihsel bir değerdir.
Devrimin lideri 1975′ te yapılan KKP 1. Kongresi’ nde tarihsel olayların birbirini izleyen kendi diyalektiği içinde nasıl okunması gerektiğini şöyle açıklar:
‘Moncado Kışlasına saldırı o gün için devrimin zafere ulaştığı anlamına gelmiyordu fakat ülkemize sosyalizmin kapılarını açan ulusal kurtuluş programını çizdi ve yol gösterici oldu. Tarihteki taktik gerilemeler illaki bir yenilgi anlamına gelmez… Bazı koşullarda geleceğin yolunu döşemede önemli olan şey kavga ve devrimci faaliyet için inatçı iradedir. Moncado olmasaydı Granma olmayacaktı. Sierra Maestra’ da hiçbir mücadele gelişmeyecek ve olağanüstü 1 Ocak 1959 zaferi gerçekleşmeyecekti.’
Öyleyse biraz tarihe dönmekte yarar var.
Fidel Castro 1952’ de yapılması gereken seçimlerde Küba Halk Partisi’ nin Temsilciler Meclisi adayıdır. Bu seçimlerden zaferle çıkamayacağını düşünen Batista çareyi askeri bir darbe yaparak seçimleri iptal etmekte bulur.
Castro ve yoldaşları yasal çalışmanın ve parlamento yolunun kapanmış olduğunu düşünürler. Batista askeri yönetiminin yasa dışı olduğu ve anayasaya karsı bir darbe yapıldığı tespitinden yola çıkılarak cumhuriyetin silahlı bir mücadele ile kurtarılması gerektiğini kararlaştırırlar. Yine kendi sözleriyle: “İçinde bulunduğumuz an devrimcidir, siyasal değildir! Siyaset bunun için parası ve aracı olanların işidir. Devrim gerçek hizmet için, hakiki değer ve ideallerin taşıyıcıları için yol açar; kendini adayanlar, bayrağı yüksek tutanlar için. Küba’yı kurtaracak olan devrimci parti genç, devrimci ve kökü halkta olan bir önderliğe sahip olmalıdır.”
Siyasi tespitler, durum değerlendirmeleri pratik içindir. Castro zaman kaybetmeden silahlı birlikler örgütlemeye başlar. Moncado Kışlası’ na saldırılacaktır. Amaç silahlı bir askeri saldırının halk kitleleri üzerinde yaratacağı şok etkisi ile Batista karşıtı bir toplumsal ayaklanmanın başlayacağı ve bu ayaklanma sonucunda ordunun da ayaklanmacılara katılacağı düşünülür. 160 kadın ve erkek savaşçıdan oluşan grup 26 Temmuz 1953’ te sabaha karsı Moncado Kışlası’ na saldırıya geçer. Çok kısa sürede örgütlenen, gerekli askeri eğitimi yeterli olmayan birliğin yenilgisi kaçınılmazdır. Karşı direniş ölümleri getirir ve yaralılarla beraber geride kalanlar tutuklanır.
Anın devrimciliği tespiti boşuna değildir. Devrimci süreç işlemeye devam etmektedir. Castro mahkeme savunmasında, daha sonra birçok devrimcinin mahkemelerde kullanacağı, ‘Sayın yargıçlar siz beni mahkûm edin! Tarih beni haklı çıkaracaktır!’ yargılamasında bulunur.
Devrimci sürecin başlangıcı sayılan Moncada Kışlası Baskını askeri-siyasi bir operasyon olması anlamında başarıya ulaşamasa da Fidel Castro ve yoldaşlarının Küba’ da askeri bir yönetimi devirmeye aday devrimci bir liderlik olarak tanınmasına yol açması ve 26 Temmuz Hareketi’ nin kuruluşuna ismini verdiği için tarihi bir önem taşımaktadır.
Batista askeri yönetimi Mayıs 1955′ te Moncado Kışlası Baskını’ na katılanlara genel af ilan eder; halkın bütün kesimlerinden yükselen muhalefete karşı direnemez. Fidel Castro ve yoldaşları iki yıl içinde serbest bırakılır.
Fidel Castro 7 Temmuz 1955’ te dönemin önemli siyasi kişiliklerine gönderilmek üzere bir mektup kaleme alır: “Küba’yı terk ediyorum. Çünkü, barışçı bir mücadele için tüm yollar bana kapanmış durumda… Marti’ nin takipçisi olarak, onlardan herhangi bir şey istemeden hakları elde edebilmek için savaşmanın saati gelmiştir, yalvarmaktansa savaşmak gerekmektedir.”
Castro ve yoldaşları, Batista yönetimine karşı mücadeleyi daha iyi örgütleyebilmek için sürgünde yaşamayı tercih ederek Mexico City’ye giderler.
Orada, kitabı Türkçe’ye ‘Şehir Gerillasının El Kitabı’ olarak çevrilmiş olan Albay Alberto Bayo ile tanışırlar ve kendisinden politik-askeri savaş stratejisi konusunda eğitim alırlar. Bu arada, daha sonra adı Che olacak Ernesto Guavera da gruba doktor olarak katılacaktır.
25 Kaşım 1956′ da Fidel Castro önderliğinde 82 devrimci Granma isimli, taşıma kapasitesi sadece 12 kişilik olan küçük bir yatla Meksika’dan Küba’ ya geçerler.
Sahilde onları Batista’ nın askerleri beklemektedir. İçlerinden 70 savaşçı ayak basılan sahildeki çatışmada şehit düşer. Sierra Maestra’ ya ulaşan devrimci sayısı 12’ dir. Castro’ nun önderlik iradesi kendini burada da gösterir. Yoldaşlarına yaptığı konuşmada savaşı şimdiden kazandıklarını söyler. Devrimcilik imkânsızı başarmanın diğer adıdır.
26 Temmuz Hareketi’ nin ülke içi örgütlenmesi gelişmelerle ilgili acil bir toplantı ile karaya çıkanlara yardım çalışmasına girişir. Çocukları işkence ile öldürülen annelerin protesto gösterileri, üniversite öğrencilerinin 35 arkadaşlarının ölümüne gerçekleştirdikleri Başkanlık sarayı baskını ve halka yönelik propaganda çalışması çok önemli bir kıvılcım oluşturur. Bu kıvılcım, 23 yaşındaki Jose Pais’ in tutuklanıp öldürülmesi sonucu altmış bine yaklaşan bir kitle gösterisi ile zirveye ulaşır. Batista ve rejimine karşı halkta öfke ve karşı koyuş örgütlenmesi başlamıştır. Harekete olan sempati hızla yükselmektedir.
Dağdaki 12 gerilla grubu, önce küçük askeri birliklere, daha sonra stratejik önemdeki merkezlere doğru askeri saldırı başlatırlar. Köylülerin bulunduğu alanlarda kurtarılmış bölgeler oluşturulup tarım reformu tartışmaları yapılmaya başlamıştır. Büyük şehirlerde genel grev örgütlenmesine gidilir.
Önemli gelişmeler yaşanmaktadır. Toplumun bütün kesimlerinde yükselen muhalif ses ve örgütlenme çalışmalarına askerler de katılmaya başlamıştır.
Batista yönetimi yükselen bu toplumsal muhalefet karsısında korkuya kapılmış ve 3 Kasım 1958’ de sahte bir seçim tarihi belirlemiştir. Seçimlere halkın ilgisi yok denecek kadar azdır, neredeyse seçimler toptan boykot edilmiştir.
Gerilla orduları merkezlere ulaşarak Castro kumandanlığında olmayan direniş örgütleriyle buluşurlar. Bu gelişmeler Batista’ yı umutsuzluğa sürükler, 1 Ocak 1959 tarihinde uçakla Dominik Cumhuriyeti’ ne kaçar.
Castro, Batista’ nın kaçışı sonrası Santiago de Cuba’ yı almak için görüşmelere başladı. 2 Ocak’ta Albay Rubido askerlerine Castro güçleriyle savaşmamalarını emretti ve şehir ele geçirildi. Guevara ve Cienfuegos da Havana’ ya aynı saatlerde girdi. Santa Clara’ dan Küba’ nın başkenti Havana’ ya gelirken hiçbir güçle karşılaşmamışlardı. 6 Ocak’ta Castro Havana’ ya ulaştı.
Batista’ nın kaçışıyla beraber Küba Cumhuriyeti kurulmuştu, Fidel Castro devrimin ve yeni cumhuriyetin zaferini “Devrim şimdi başlıyor.” diyerek ilan etti.
Mayıs 1959’ da, yeni yönetim tarım reformu yapar. Büyük toprak sahiplerinin topraklarına el konulur, topraksız çiftçilerin toprak sahibi olması sağlanır. Yüksek maaşlı memurların aldıkları miktar düşürülür ve düşük maaşlı devlet memurlarının maaşlarına zam yapılır. Fuhuş ve kumar yasaklanır.
Devrimin birinci yılında başta eğitim, sağlık ve altyapı alanlarında olmak üzere birçok reform yapılır. Yeni sınıflar ve okullar açılır. İlkokul eğitim sistemi, hem teori hem de pratiğe dayalı olur. Yani çocuklar teorik eğitim alırken, diğer yandan da üretim faaliyetlerine katılarak teoriyi pratiğe geçirirler.
26 Temmuz 1953’ te başlayan devrim, tüm zorluklara karşın Komünist Parti öncülüğünde kendi koşullarını analiz ederek devam ediyor.
Uluslararası devrimin yenilgisi ile beraber emperyalist ve anti-komünist dünya bugün sadece Küba’ nın daha ne kadar dayanıp dayanamayacağını tartışıyor. Yenilgi konjonktürlerinde tartışılan hep yıkılış ve çöküşler oldu. Oysa 26 Temmuz’ un tarihsel devamcıları konumunda Kolombiya devrimi ve Filistin direnişi ve Kürt Özgürlük Hareketi emperyalizmin baş ağrısı olmaya hâlâ devam ediyor.
Her birikim bir sıçrama ile sonuçlanır. Sosyalist Küba, kuruluş serüvenine Moncado kışlasına saldırıyla başladı. Kürt Özgürlük Hareketi de büyük atılımına 1984 Eruh ve Şemdinli’ ye yapılan baskınlarla başladı ve gelinen tarihsel süreç içinde Rojava Devrimi’ ne ulaştı.
Her tarihsel dönemin kendi yapısı itibariyle sınırları vardır ve sınırlar uçlarda gezinenlerce aşılacaktır.
O halde kazandırıcı kavşaklardan biri olan Moncado saldırısıyla dünyada açılan özel olarak Latin tarzı devrimcilik ya da genel anlamda geri ülke devrimciliğinin en önemli öğesi durumundaki silahlı mücadele hattının deneyimleri yaşananlar ışığında bir kez daha gözden geçirilmelidir…
Kuru stratejik şablonlar edinmek için değil (bunun hiç işe yaramadığı acı deneyimlerle görüldü) bu modellere can veren toplumsallıklarıyla, evrensele taşınabilecek yanlarıyla, özgünde bırakılacak sınırlılıklarıyla kavramak için…
Sosyalist Küba yaşıyor, yaşayacak!
Yaşasın Devrim! Yaşasın Sosyalizm!
Devrim için savaşmayana sosyalist denmez!
Hasta la Siempre!
