Eşber Kaya, Umut Yazıları

Şu okullar olmasa tarımı ne güzel idare ederdik! – Eşber Kaya

2. Abdülhamid dönemi döneminin maarif nazırlarından Emrullah Efendi’ye mal edilen bir deyiş vardır, ‘’Şu mektepler olmasaydı, ben bu maarifi ne güzel idare ederdim’’ diye. Şimdiki Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, “Eğitimde asıl yük öğretmenin maaşıyla ilgilidir. Milli Eğitim Bakanlığı’nın bütçesine bakarsanız, yatırım bütçesinin çok çok küçük olduğunu görürsünüz. Neye göre; personel maaşına göre… Bu tüm okullar için böyledir. Yani asıl yük kira varsa kirada ve öğretmen maaşındadır. Geri kalan yük, vergi yüküdür ve elektrik su parasıdır. Eğer vergi yükü devam ederse, eğer maaş devam ederse, büyük ihtimal bizim masraflarımız da büyük bir azalma olmaz” deyince insanın aklına hemen bu deyiş geliyor.(1)

Kendisi de Tarım Bakanı Bekir Pakdemirli gibi (özel okul sahibi olarak) özel sektörün göbeğinden gelen bu bakandan da başka bir tarzda söylem geliştirmesini beklememek gerekir zaten. Selçuk’un öğretmen maaşlarını ‘yük’ olarak nitelendirmesi ancak ülkeyi esnaf mantığı ile yönetene yakışacak bir nitelendirme.

Oysa OECD verilerine göre (ki bu veriler sadece kadrolu öğretmen maaşları dikkate alınarak hesaplanıyor) 2018 yılında Türkiye’de 15 yıllık tecrübeye sahip bir ilkokul öğretmeninin yıllık brüt maaşı 28 bin 545 dolar seviyesinde. Bu rakamla Türkiye, 33 ülke arasında 27’nci sırada yer alabiliyor.  Yine Türk-İş’in 2020 Mayıs ayı araştırmasına göre, yoksulluk sınırı 10 bin 402 lira iken öğretmen maaşları bu sınırın bile altında kaldı.

Tarım konusunda bir başlık atıp nereden geldik bu konuya demeniz mümkün. Aynı Milli Eğitim bakanının Temmuz ayı içerisinde tarlalarda çalışan çocuk işçilere kitap hediye ettiğini hatırlarsınız. Hatta bu durumu insan aklı ile alay edercesine ‘Eğitimde Fırsat Adaleti’ anlayışıyla gerçekleştirdiğini söyleyecek kadar ileri gidebiliyordu. Bırakın bakan olmayı, sıradan bir yurttaşın bile temmuz sıcağında tarlada çocuk çalıştırılamaz diyeceği bir olayı, bakan şirin gösterme derdindeydi. Elbette ki bunu yaparken de geldiği yeri bilip safını patronlardan yana koyarken, güvencesiz şartlardaki çocuk işçiliğini de meşrulaştırıyordu.

Türkiye’de tarım çocuk emeğinin yoğun olarak kullanıldığı sektörlerin başında geliyor. Emekli veya ücretsiz aile işçisi olan çok sayıda çocuk, tarımsal üretimde çalışıyor. Çocuk işçiliğine dair en güncel verileri içeren Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2012 Çocuk İşgücü Anketi’ne göre, Türkiye’de 6-17 yaş arasındaki 893 bin çocuk çalışmakta ve çalışan çocukların yüzde 44,7’si (399 bin çocuk) istihdam ediliyor.(2)

Tarımda çalışan çocuklar açısından asıl acı olanı ise tarımdaki istihdam artışının %66’sının ve ücretsiz aile işçilerindeki artışın %90’ının 6-14 yaş arası çocuklar olmasıdır. Toplamda da çocuk işçiliğinin artmasına neden olan 6-14 yaş çocuk işçilerin sayısındaki artıştır.(3) Mevsimlik tarım işçiliği yaptıkları için eğitimine ara veren ilköğretim öğrencileri ya karnelerini almadan okulu terk ediyorlar ya da hasat sebebi ile okullar açıldıktan belirli bir süre sonra eğitim-öğretim yılına başlayabiliyorlar. Derslere geç başladıkları için ve bunun doğal bir sonucu olarak da çoğunlukla kavrama sorunları ile karşı karşıya kalıyorlar.

Tarımda çocuk işçiliğinin uç bir örneği ise Samsun ilinin Bafra ve Alaçam ilçelerinde kurulan çocuk pazarıdır. Bu pazarda dağlık bölgelerdeki köylerde yaşayan yoksul ve geniş ailelerin çocukları, ovalarda yaşayan aileler tarafından kiralanmaktadır. Kiralama anlaşması, çocuk pazarında yapılmakta ve çocuk geçici bir süre yeni ailesiyle birlikte tarım işçiliği yapmaktadır. Her ne kadar bu durum valilik tarafından yasaklanmış olsa da yaşanan bu çocuk işçiliği türünün Samsun’da veya başka bir ilde devam edip etmediği ile ilgili bilgi bulunmamaktadır. (4)

Halen daha içerisinde bulunduğumuz ve COVİD-19 pandemisi ile birlikte daha da yoğun bir biçimde hissettiğimiz ekonomik kriz ve uygulanmakta olan neoliberal politikaların tarımdaki izdüşümü sebebi ile özellikle tarım sektöründeki küçük çiftçi aileler yoksulluğu giderek daha derinden yaşıyorlar. Hal böyle olunca kendi tarlasında bekçi durumuna düşürülen üretici uluslararası gıda tekelleri için ucuz iş gücü haline geliyor. Bu noktada, aileleri ile birlikte yaşayıp çalışan ve devlet korumasından yoksun olan çocuklar da başta tarım sektörü olmak üzere adeta ücretsiz iş gücü olarak değerlendiriliyorlar.

Bu kapsamda, ulusal hükümetlerin kararlığı en az uluslararası aktörlerin çabaları kadar önemlidir. Çalışma Bakanlıkları bir yandan uluslararası standartları tavizsiz uygulanmalı; öte yandan uluslararası aktörlerle koordineli politikalar üretilmeli; çocuk işçiliğinin sonlandırılması ulusal sosyal güvenlik politikalarının temel öğesi durumuna getirilmeli çocuk işçiliğinin çocuk üzerindeki zararları konusunda halkı aydınlatıcı girişimlerde bulunulmalı; özellikle kırsal kesimlerde çocuk işçiliğini normal karşılayan geleneksel bakış açılarıyla mücadele edilmeli; çocuk işçiler izlenmeli ve haklarında kapsamlı ve güncel bilgiler edinilmeli; bu bilgilerle istatistiki veriler hazırlanmalı; söz konusu veriler sürekli güncellenmeli ve bu politikaların sonuçlarının izlenebileceği izleme mekanizmaları geliştirilmelidir. (5)

Küçük üreticiyi bitirerek tarımı idare edeceğini sanan bir tarım bakanının olduğu kabinede, öğretmenleri aç ve sistem dışında bırakarak eğitimi idare etmek isteyen bir eğitim bakanının olması şaşırtıcı değil. Her iki bakan da bizzat özel sektörde patronluk yaparak bu makamlara geldiler. Alanlarında liyakatleri sorgulanmaya muhtaç olduğu için emek hırsızlığını bir yönetim şekli olarak benimsemeleri de gayet normal. Bunun bilincinde olarak çocukların özellikle tarım sektörü gibi yoğun emek sömürüsünün yaşandığı sektörlerde korunması çok ciddi öneme sahip. Bunu sağlayabilmek ve çocuk işçiliğine bir son verebilmek adına her türlü girişim, konunun muhataplarının örgütlenmeleri ile bir an önce hayata geçirilmelidir. Özellikle işçi ve memur sendikaları bu noktada daha pro-aktif ve süreci doğrudan takip ederek yönlendiren bir pozisyon alabilirler.

Tarım işçilerinin; tarla yollarında trafik kazalarında ölümlerinin, tarımda kullanılan kimyasallarla zehirlenmelerinin, üç kuruş paraya günde en az 11 saat çalıştırılmalarının, çocuk işçilerin tarlalarda eğitimden yoksun bırakılmalarının ve patronların saltanatının hesabını sorabilmek ancak örgütlü bir mücadele ile mümkündür.  

(1) https://umutgazetesi17.org/arsivler/36519

(2) http://www.ka.org.tr/dosyalar/file/Yayinlar/Raporlar/TURKCE/07/TARIM%20ARACILARI%20RAPOR%20_TR.pdf

3) http://egitimsen.org.tr/wp-content/uploads/2016/04/Kapitalizm-ve-Paternalizm-K%C4%B1skac%C4%B1nda-%C3%87ocuk.pdf

(4) http://www.acarindex.com/dosyalar/makale/acarindex-1423931202.pdf

(5) http://egitimsen.org.tr/wp-content/uploads/2015/07/5736088232f6303_ek.pdf

Paylaşın