Gündem

Devrimci Parti: “Savaşa karşı çıkmak emek ve demokrasi güçlerinin temel görevi olmalıdır”

Devrimci Parti, HDP’nin açıkladığı barış deklarasyonu’na ilişikin görüşlerini ve son dönem ülke gündemini değerlendirdikleri bir basın toplantısı düzenledi.

Basın toplantısına Devrimci Parti Genel Başkan Yardımcısı Burcugül Çubuk, Devrimci parti MYK danışmanı ve HDP İstanbul Milletvekili Musa Piroğlu, MYK üyeleri Doğan ADALI ve Başak Yeşilot katıldı.

Devrimci Parti Genel Başkan Yardımcısı Çubuk, “Barış birlikte mücadele ile halklara getirilebilir” dedi

HDP Milletvekili Musa Piroğlu, “Tecridin ağırlaşması Kürt sorununda savaş politikalarının devreye konulduğu anlamına geliyor” diyerek “Savaş politikalarına karşı çıkmak Cudi’nin yakılmasına Kaz Dağlarının yağmalanmasına karşı çıkmaktır.” dedi.

Devrimci Parti HDP’nin barış deklarasyonuna sahip çıkılması çağrısında bulunda.

MYK üyesi Doğan Adalı’nın okuduğu metnin tam halini yayınlıyoruz.

Savaşa karşı çıkmak emek ve demokrasi güçlerinin temel görevi olmalıdır.

 AKP MHP Ergenekon ittifakından oluşan iktidar blokunun birleştirici unsuru başta Kürt halkı olmak üzere komşu halklara karşı izlenen savaş ve düşmanlık siyasetidir. İzlenen savaş ve yağma siyasetinin geldiği noktada ülke tüm komşu halklarla düşman hale gelmiş bulunmaktadır. Savaş ve düşmanlık siyaseti,  bu blokun sadece yapıştırıcı unsuru olmayıp aynı zamanda varlığını sürdürmesinin ve kalıcı olmasının da temel aracıdır. Kürt halkına karşı savaş siyaseti, Kürdistan’ın sömürge karakteri ile doğrudan ilişkilidir. Devlet Yıllar Boyunca Kürt halkının özgürlük taleplerini bastırmak ve örgütlülüğünü dağıtmak adına ağır yıkımlara katliamlara imza atmıştır. Kürt halkına karşı yürütülen savaş politikaları her zaman Türkiye halklarına baskı, yoksulluk ve devlet terörü olarak geri dönmüştür.

7 Haziran sürecinde kurulan bu iktidar blokunun izlediği siyaset var olan savaş politikalarının devamı ve derinleştirilmesi üzerinden şekillenmektedir. Bu iktidar ülke halklarına, işçi sınıfına ve kadınlara düşmandır. Kendisini, ülkenin tarihsel doğal bütün değerlerinin yağması üzerinden kendini var etmektedir.  İktidarın ülke halklarına işçi sınıfına yıkım savaş ve yoksulluk dışında verebileceği hiçbir şey kalmamıştır.

Savaş ve gerilim siyaseti işçi sınıfı ve yoksul haklara ekonomik, siyasal ve toplumsal yıkım olarak geri dönmektedir. Yoksul halklar ve işçi sınıfı hem savaşın maddi yükünü sırtlanmakta hem de fiziki sonuçlarıyla yüzleşmektedir.  Kürt halkına karşı yıllardır sürdürülen kirli savaş bir yandan devlet bütçesinin artan oranda savaş ekonomisine yatırılmasına zemin yaratırken öte yandan da yoksul çocukların ölümüne yol açmaktadır. Son süreçte Kuzey Suriye ve Rojava topraklarında, Kürt halkının kazanımlarını bastırıp statüko kazanmasını engellemek amacıyla yürütülen kanlı operasyonlar ve işgal hareketleri söz konusu faturanın daha da ağırlaşmasına yol açmıştır. Savaş ülkenin insani, ekonomik ve doğal kaynaklarının öğütüldüğü bir değirmen işlevi görmektedir. Savaş siyaseti aynı zamanda, son dönemlerde palazlanan yandaş savaş baronlarını zenginleştirmenin temel aracı haline gelmiştir. İşi sınıfı ve yoksul halklar ağır bir yoksulluğun altında kıvranırken bir avuç çapulcu servetine servet katmaya devam etmektedir. Savaş politikaları aynı zamanda faşist iktidarın toplum üzerindeki baskısını arttırmasının ve kalıcılaştırmasının bir aracı olarak işlev görmektedir. Kaybeden ve rıza üretme imkânlarını tüketen faşist iktidar açısından Kürt halkı ve bölgedeki komşu halklara karşı yürütülen ve giderek tüm Doğu Akdeniz’e yayılan savaş, çatışma ve gerilim siyaseti hegemonyasını yeniden kazanmanın tek aracı haline gelmiş durumdadır. Doğu Akdeniz’de Yunanistan ile tırmandırılan gerilim ve çatışma siyaseti benzer bir amaçla yürütülmektedir. İktidar varlığını sürdürmek adına ülke halklarını savaş cehennemine sürüklemekten çekinmeyeceğini göstermiştir. Bu iktidar bir kan emici gibi kandan beslenmekte, içeride ve dışarıda savaştan medet ummaktadır. Savaş ülkeyi işçi sınıfı, kadınlar, inançlar ve halklar için cehenneme çevirmektedir. Savaş siyaseti cehennemden beslenen iktidarın tek varoluş aracı haline gelmiştir. Savaşa karşı çıkmadan bu cehennemin kurutulması mümkün değildir. Savaşa karşı barış mücadelesi ülkede demokrasi mücadelesinin temel unsuru haline gelmiştir. Türkiye işçi sınıfı ve demokrasi güçleri ile Kürt halkının birleşik mücadelesi olmadan faşizmin yenilmesi mümkün değildir. Kürt meselesindeki tecrit ve savaş politikalarına karşı özgürlük ve barış mücadelesinin Türkiye’deki genel demokrasi mücadelesiyle iç içe yürütülmesi kaçınılmaz bir gerekliliktir. Kürt sorunu adil demokratik çözüme kavuşmadan savaşın son bulması, emek ve demokrasi güçlerinin kazanması mümkün değildir. Partimiz bu perspektiften hareketle HDP Eş Genel Başkanları tarafından kamuoyuna açıklanan barış deklarasyonunu, faşizme karşı mücadele için önemli bir zemin olarak görmektedir. Azami kar hırsı ve faşizan politikalarla doğaya, emekçiye, kadına, inançlara ve halklara yöneltilmiş tecrit ve savaş politikalarının tam karşısında toplumsal barışı inşa etme mücadelesini büyütmek için işçi sınıfı, emek ve demokrasi güçlerini yan yana gelmeye çağırıyor.

devrimci parti açıklama

Paylaşın