Gündem, Kadın - LGBTİQ+, Umut Yazıları

Erkek egemenliğinin her mevzisinde savaşalım, dünyayı yerinden oynatalım! – İmera Fera Yeşilgöz

Kadınlar hemen her gün cinsel şiddete, tacize ya da tecavüze uğramakta, yakınlarındakidaki yahut hiç tanımadıkları erkekler tarafından katledilmektedir. Kadına yönelik işlenen suçlar AKP-MHP faşizmi süresince tavan boyutlara ulaşmıştır. Kazanılan halkların gaspına yönelik politikalar, pandemi sürecinde işsizlikten yüksek oranda kadınların etkilenmesi ve buna bağlı olarak ev içi şiddetin artması, dini vakıflarda çocuklara yönelik uygulanan cinsel istismar ve daha bir sürü suç…

Faşizm, tıpkı diğer baskıcı yönetim biçimlerinde olduğu gibi kendisinden olmayanı kendisine dönüştürmek yahut yok etmek üzerinden iktidarının devamlılığını sağlar. Devamlılığını savunurken tüm baskı ve şiddet aygıtlarına açık bir biçimde başvurur. Faşizm işçiye, gençliğe ve ezilenin ezileni olarak kadına yönelir. Toplumsal direniş güçlerinin merkezine yönelir. En büyük saldırı gücünü kadın ve kadın kurtuluş hareketi üzerinde kullanır. Bir gündem sıkışıklığı veya tartıştırmak istemediği bir gündemi dağıtmak istediği vakit yaptığı şey kadını ve kadın kurutluş hareketini hedefleştirmek olur. Yakın geçmişte, İstanbul Sözleşmesi bu saldıralara örnek verilebilir. Saldırılarını örgütlediği esas aygıt ise medyadır.

Kadına yönelik işlenen suçların medyada dile gelimi ise davetiye niteliğindedir. Yandaş medyanın kadın haberleri sistematik şiddetin örgütleyicisidir. Kadın katillerini, tecavüzcülerini güçlü, kadınları çaresiz göstermektedir. Erkek şiddetine karşı konulamayacağını, kadınların güçlerinin yetersiz kalacağını ima eden ifadeler kullanılmaktadır. Kadına yönelik şiddet, cinayet ve tecavüz haberlerine dakikalar, sayfalar ayıran yandaş medya (elbette ki kadına yönelik işlenen suçlar teşhir edilmelidir) kadınların şiddete, tecavüze, katliamlara karşı gerçekleştirdiği eylemselliklere kulaklarını tıkamakta, gözlerini yummaktadır. Yandaş medya faşizmin propagandasını yaparken, faşizm medya üzerinden politikalarını kitlelere taşımaktadır. Öyleyse kadın kurtuluş mücadelesinin hedefleri AKP-MHP faşizminin kadın düşmanı, erkek egemen söz ve eylemlerinin üreticisi her kurum ve kişi ve bunların propagandasını yapan medya aygıtları ve çalışanlarıdır.

Hedeflerimize uygun mücadele araçlarımızı yeniden örgütlemeliyiz. Dünyanın her yerindeki kadınlar, yaşam alanlarındaki iktidarın şiddetiyle iç içe yaşamaktadır. Ve bu sıkışmışlık artık kadınları sinmeye değil, isyana yöneltmektedir. Kadın kurtuluş mücadelesi immanenttir. Kadın direnişlerinin zaferi, toplumun kurtuluşunun ön koşuludur, sine quanon’udur… Erkek egemenliğinin kimi iktidar biçimleriyle bütünleşmesi olarak tanımladığımız patriyarkaya ve onun kamusal alandaki üreticisi kapitalizme yani patriyarkal kapitalizme karşı savaşım yürütülmelidir. Sadece patriyarkal kapitalizme karşı değil, onun sürdürücüleri, failleri ve toplumsal tarafı olan erkeklerin iktidarına karşı bir mücadele verilmelidir.
Kadınların tüm iktidar odaklarına karşılık en büyük direniş noktası, leitmotivi şüphesiz ki “kız kardeşlik”. Las Tesis eylemleri, feminist gece yürüyüşü, İstanbul Sözlemesi eylemsellikleri ve dahası kadın kurtuluş hareketinin örgütlülüğünü, kızkardeşlik dayanışmasını açığa çıkarmaktadır. Fakat yaşamak ve yaşatmak için yetmemektedir. Aleynaların, İpeklerin, Gamzelerin aramızdan eksilmesinin önüne geçememektedir. Anladıkları dilden konuşmalıdır. De jure’den, de facto ya geçilmelidir.

Andrée Michel, kadınların tarihi yalnızca baskı altına alınışlarının değil, bugüne değin günışığına yeterince çıkarılmayan baskı altına alınma ve eve kapatılmaya direnişlerinin de tarihidir derken kadın kurtuluş kavgasının dinamiklerini, gücünü damarlarımızda hissetmemizi istiyor aslında.

Demokratik alan imkanları sonuna değin kullanılırken, silahlarımızı kuşanmalıyız. Evde, sokakta, iş yerinde, otobüste hem kendimizi hem kızkardeşlerimizi koruyabilmeliyiz. Silahımız kendisine tecavüz eden erkeği öldüren Nevin Yıldırım’ın elindeki bıçaktır, kendisine şiddet uygulayan eşini öldüren Çilem Doğan’ın elindeki tabancadır. Elbette, sadece öz savunma eylemsellikleri de yetmez. Öz savunmamızı, örgütlü, profesyonel askeri eylemlerle buluşturmalıyız. Elementary ama etkili eylemler ile. Bir elimizde mor bayrağımızı taşır iken, diğer kolumuzla silahımızı omuzlamalıyız.

Yaşamlarımızı savunmaya yasalar yetmez, kurtuluşumuzu ancak direnişimizle kazanabiliriz. Kadınlar olarak, bize sunulan seçeneklerin dışına çıkmalıyız. Değişim iradesi, mücadele ve özgürleşme bağlamını yaratma arzusu, yanlış inanç ve varsayımları sürdürme ihtiyacından daha güçlüdür. Belki de aydın oportünist kanat ile partinin proleter devrimci kanadı arasındaki çatlağın en canlı ifadesi olan soruyu kadın kurtuluş mücadelemiz için sormalıyız: “Dürfen wir siegen?” Voila tout! (Kazanmayı göze alıyor muyuz? İşte hepsi bu!)

KKB/KÖG erkek egemenliğin tüm mevzilerine savaş açıyoruz şiarıyla, dağlarda şehirlerde bu hedef doğrultusunda zorun örgütlenmesinin gerekliliğini kaçınılmaz olarak görür. Tüm kadınların, varlıklarının tehditine yönelmesi gerekmektedir. Bu yönelim kendisini ancak ve ancak örgütlü bir güçle birleştirirse kurtuluşa götürür. KKB/KÖG kadınların kurtuluş mücadelesinin örgütlü zeminidir. Tüm kadınları, kız kardeşlerimizi, Cemre, Zahide, İdil ve Aynur’un mücadele yaşamlarındaki direnişleri temelinde kız kardeşliğimizin mücadele gücüyle örgütlülüğe, mücadeleye çağırıyoruz. Dağda, şehirde, kırda bu direniş, bu mücadele hepimizin.

Paylaşın