Gündem, Hasan Gezgin, Umut Yazıları

Yaptırımlar – Hasan Gezgin

ABD’nin Hasımlarına Yaptırımlar Yoluyla Karşı Koyma Yasası (CAATSA) ile çıkan kararlar ve AB Liderler Zirvesi’nin 10-11 Aralık’taki kararlarına baktığımızda Türkiye’ye devamının nasıl etkili olacağına dair bir takım ince hatırlatmalar yapıldı.  Bu hatırlatmalar ile Türkiye’nin alması gereken pozisyonu anlatılmaya çalışıldı.

ABD’nin yaptırımları silah sanayisiyle AB’nin kararları ise ekonomiyle ilgili tabloyu gösteriyor. Türkiye ekonomisi bu yaptırımlarla belki daha da fazla “çökmedi” ama zaten çöken ekonomik tablo Avrupa ve ABD eksenli yeniden dizayn edilmek üzere şekillendirilecek ve sıcak para girişine uygun çağrılar yapılacaktır.

Bu noktada Erdoğan’ın yapmaya çalıştığı çıkışlar “gemiyi kurtarıcı” roldedir. Dikkat edilmesi gereken nokta ise AKP-MHP faşist ittifakı önderliğinde CHP ve diğer düzen partilerinin bu “kurtarıcının” arkasına dizilmesidir. Erdoğan’ın üstü kirletilmeden ve hatta tam aksine sanki sorunlar ondan azadeymiş ve o çözüm gücüymüş gibi gösterilerek hareket ediliyor. Erdoğan’ın “Bu nasıl bir ittifaktır, bu nasıl bir müttefikliktir. Bu karar ülkemize aleni bir saldırıdır.” sözleri onu diğer partiler üstünde de söz sahibi yapıyor.

Bu dönemde yaptırımlarla gelişen süreç Türkiye’nin Rusya’nın etki alanına girmesini engelleyecek ve onu dengede tutacak haliyle ilerliyor. Türk ekonomisinin gittikçe kötüleşmesi ve Türk egemen burjuvazisinin bu konuda kısır döngüye girmesi bu açmazı eski tarzla belirli bir yere kadar ancak götürebilmesine neden oluyor. Sorun şudur ki AKP-MHP faşist ittifakının dış politikasına dair teşhir olmuş pratiklerine başta Avrupa egemenlerinin cevabı artık daha netleşmekte ve AKP güdümlü tekelci sermaye de bu Avrupa eksenli sermaye politikalarına tabii olmaktadır. Bu sebepledir ki bu yaptırımların dolar ve euro  yansıması anormal seyretmedi. Zaten yükselen döviz aynı hızla devam etti. Bunun sebebi, “en düşük düzey” yaptırımların seçilmiş olmasıdır. Ancak bu dönemde yapılan yaptırımların yarın daha da artabileceğinin de sinyalini vermesi açısında oldukça önemli bir gelişmedir.

Erdoğan’ın kibri ve sınıfsal pozisyonu onu geri adım atmayan “lider” görünümüne ittiği için bu yaptırımlar hem ülke içinde yumuşak gibi gösterilecek ve aynı zamanda bugün söylenen “kendilerine bağımlı hale getirmeye çalışıyorlar” söylemi dillendirilecektir. Hal böyle iken 2021’e dikilen gözler başta kapitalist sermayenin gidişatının iyi olmasıyla ilgileniyor. AKP-MHP faşizminin lideri Erdoğan bu sebeple kötü gidişatın sorumlusu olmayacak. Devletin askeri harcamalara yatırdığı paralar, dış politikasının mevcut hâkim Avrupa burjuvazisinin çıkarlarıyla örtüşmemesi, S-400 konusunda Rusya’nın Türkiye’yi zorlaması vs.… sadece bunlar bile dikkate alındığında Türkiye egemenlerinin sermayesinin ilerleyişi kendi açmazlarıyla boğuşuyor.

Yaptırımlar fiilen “hafif” görünse de verilen mesaja odaklanmak en önemli kısımdır. Çünkü bir NATO ülkesine böyle bir mesaj vermek demek Rusya, İran, Kuzey Kore ve hatta Çin’le eşdeğer hale getirmek gibidir. Ortada Türkiye’nin bir nitelik farklılığı olduğu için yapılan yaklaşım yumuşak ama açık ve nettir.

İş bu haldeyken kendi açmazlarının olgusal sonuçlarını yaşayan Türkiye içte ve dışta saldırılarını hiç durmaksızın devam ettirecektir. İşçiler, emekçiler ve bütün ezilenler için reform beklentisi yaratmaya da çalışıyorlar ama o hayalleri de suya düşüyor. Şimdi de bu yaptırımlarla içe yönelik sömürü ve saldırı politikaları daha da yoğunlaşacaktır. Hatta şöyle söylemek gerekir; yaptırımlar olmasaydı da faşizmin işgalci ve sömürücü saldırıları kendi istediği şekilde artırılmak istenecekti. Askeri olarak da ülke dışında işgalci pozisyonunda olduğu her yerde de kimi ittifak politikalarıyla gidebildiği yere kadar gitmekte ve sınırını zorlamaktadır. Tek nüans özellikle Libya ve Doğu Akdeniz’de yaşadığı gerilimlerde kendisini bir süre “hazırda” bekletebilir ama değişmeyecek şey Rusya’nın hâkim olduğu Suriye gibi bölgelerde Türkiye’nin iki güç arasında ki gelgitlerden yararlanacağıdır. Sonuçta ABD yaptırımları askeri ihracat konularla ilgili ama TSK’nın işgalci politikasıyla bir yaptırımı doğrudan yok.

Nihayetinde anlaşılan sonuç Türkiye’nin sermaye odaklarının çıkarları hala temsil ediliyor, o gözetiliyor. Onun sömürü politikalarıyla ve NATO ülkesinin bazı kurallarını yerine getirmeyişi nedeniyle çelişen noktalar zamanla emperyalist-kapitalist egemen blok tarafından törpülenecektir. Türkiye bunu sonuna kadar götürmek isteyecektir. Ülke içinde de hali hazırda devam eden saldırılar duraksamayacak. İçte ve dışta yönetemez hale gelen AKP-MHP faşist ittifakının bu yoğun sömürü saldırıları altında işçi sınıfının alım gücü günden güne düşerek çalıştırılacak, gençler faşizmin yeni kuşak yaratmak adına saldırıları altında ezilmeye çalışılacak, kadınlar taciz-tecavüz-mobing vs. maruz bırakılacak ve bu devlet politikası olmaya devam edecek ve ayrıca topyekûn bütün ezilenler daha da kötü şartlar altında yaşamaya reva görülecektir.

Erdoğan önderliğinde ki AKP-MHP faşist ittifakı bunları hesap ederken onların planlarını bozmak için birleşik devrimci mücadele hattı onunla amansız bir kavga içerisinde olacak ve onu yıkacak olan gücü örgütleyecektir. Faşizmin işgal ve sömürü politikalarını yıkacağız sloganı bir hayal değil tam aksine gerçekliğin ta kendisidir.

Paylaşın