Gündem, Kadın - LGBTİQ+, Umut Yazıları

Patriyarkanın saldırılarına karşı kadınlar örgütlü mücadeleye! – Asiye Yılmaz

Yakın zamanda gündem olan Batman-Gercüş’te yaşanan sistematik tecavüz olayı ne ilk ne de sondu. İçlerinde polis, asker ve korucuların da bulunduğu 27 kişinin cinsel istismarına uğrayan 15 yaşındaki bir çocuğun yaşadığı bu olayın haberine hemen erişim yasağı getirildi. Cumhuriyet Başsavcılığı olayda herhangi bir kamu görevlisinin olmadığını belirterek, haberlerde çıkan polis, asker, korucuların karıştığı bu olayı yalanladı. Yakın zamanda yine Batman’da 18 yaşındaki genç bir kadına tecavüz eden uzman çavuş Musa Orhan tecavüzün açığa çıkmasından sonra kamuoyu oluşunca tutuklandı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun emriyle 1 hafta sonra da salıverildi. Musa Orhan’ın telefon konuşmalarında kadına yönelik tehdit içeren sözleri ve daha önce başka kadınlara tecavüz ettiği de açığa çıktı, ancak şaşırtmadı. 90’lı yıllara döndüğümüzde de benzer tecavüz olaylarıyla karşılaşıyoruz. O dönemin en bilinen örneği Musa Çitil’in dosyasına yansıyan tecavüz olayıydı. Musa Çitil hakkında da yine hiçbir ceza verilmedi hemen beraat etti.

Bütün bu örneklerden de gördüğümüz gibi tecavüz eden erkek özellikle polis, asker ya da devlette üst düzey görevliyse hemen bu durum gizlenmeye, gerçeklerin üstü örtülmeye çalışılıyor. Bu durum tarihsel olarak Osmanlı’da da görülmektedir. Fetihçi anlayışla işgal edilen topraklar sadece talan edilmekle kalınmaz aynı zamanda bu topraklarda yaşayan halklar zorla Müslümanlaştırılıp, kadınlar ve çocuklar savaş ganimeti olarak görülüp el konurdu. Kadınlar tecavüze uğrar ve esir olarak alınırdı.

Osmanlının devamcısı Türkiye Devleti’nin katliamcı ve erkek egemen karakterini tarihsel birkaç örnekle tekrar hatırlayalım: Dersim Katliamı’nda kadınlara yapılanlar, Osmanlı’daki tecavüzcü, katliamcı zihniyetin Kemalist rejim tarafından nasıl devam ettirildiğinin en vahşi örneğidir. Türk Devleti bu tecavüz olaylarını bir savaş politikası olarak uygulamaktadır. Kürt kadınlarına yıllardır sistematik bir şekilde uygulanan tecavüz de özel savaş politikalarından biridir. Devlet tarafından yetkilendirilerek bu konu üzerine görevlendirilen uzman çavuşlar, özel harekat polisleri, korucular Kürdistan’da özel görev almanın bilinciyle Kürt kadınlarına on yıllardır saldırıyor, taciz, tecavüz ediyor.

Türk Devleti Kürt kadınları kendisine potansiyel tehlike olarak gördüğünden böyle yöntemlerle iradesini kırmaya çalışır. Bunu da bedenleri ve kimlikleri üzerinden gerçekleştirir. 2015 yılında Muş’un Varto ilçesinde Ekin Wan’ın çıplak fotoğraflarının Türk Devleti tarafından yayınlanması yakın tarihten hatırladığımız en önemli örneklerden biri. Kürt kadın hareketinin gücü, özellikle Rojava topraklarında IŞİD çetelerine karşı verilen direnişle daha da büyüyen örgütlü mücadelesi bir tehditti kuşkusuz. Keza aynı dönemde yandaş medyanın köşe yazarları da YPJ’li kadınları kendilerine bir tehdit unsuru olarak gördüklerini açıkça yazıyorlardı.

Kadınların uğradıkları tecavüz ve her türlü şiddet devlet desteğiyle birlikte meşruluk zemini kazanmakta. Devletin polisi, özel harekâtı, korucusu bunları yaptıklarında başlarına bir şey gelmeyeceklerini bilirler. Kadınlara ve özelde Kürt kadınlara karşı yürütülen bu özel savaş politikasına karşı onları teşhir etmek faili açıklamak, devletin yargı sisteminden sözde bir adalet beklemek kadınların çözüm için başvuracakları bir yöntem olsa da asla yeterli olmayacaktır.

Diğer taraftan her gün kadınlara, LGBTİ+’lara yönelik şiddet, taciz, tecavüz, cinayet gündemleriyle uyanıyoruz. Kadın mücadelesinin toplumda yarattığı büyük etkiden dolayı kadınlar artık patriyarkal kapitalizmin durmak bilmezliğine karşı kendi haklarını arıyorlar. Bu durum kadın özgürlük mücadelesinin bir kazanımı ve buradan gelen güçle kadın hareketi artık daha da güçlenerek büyüyor. Son günlerde gündem olan taciz ve cinsel saldırıların ifşaları yine bu doğrultuda ele alınmalıdır. Hasan Ali Toptaş, Çağdaş Erdoğan, Muzaffer Oruçoğlu, Şaban İba ve daha pek çok yazarın, akademisyenin, gazetecinin, sosyalist erkeğin aralarında olduğu isimlerin saldırılarına karşı kadınların ifşa ve dayanışmayla yürüttükleri mücadele yine feminist hareketin/kadın hareketinin bir kazanımı olarak değerlendirilmelidir.

Kadınlar patriyarkal sistemin yaşamı kadınlar için yaşanılamaz bir hale getirdiğinin farkına vararak artık susmayacaklarını, yalnız olmadıklarını haykırmaktadırlar. Sosyal medyada dalga dalga yayılan bu kadın dayanışması geçtiğimiz senelerde #metoo hareketiyle belli bir ivme kazanmıştı ve dünyada yankısı uzun sürmüştü. Şimdi ise artık “susmayacağız, uykularınız kaçsın” diyerek Türkiye’deki kadınlar yaşadıkları tacizi, tecavüzü ve erkek egemen saldırıları ifşa ediyorlar.

Kadınlar artık susmayacaklar, korkmayacaklar.

Patriyarkal sistemin kadınlara karşı bir savaş halinde olduğunu  bilerek mücadeleyi tüm alanlardan yükseltmemiz gerekiyor. Bu da ancak kadınların dayanışmasıyla kadın özgürlük mücadelesinin ilerletilmesiyle, örgütlenmesiyle olabilir. Kadınlar yaşadıkları evde, okulda, mahallede, iş yerlerinde, mecliste, patriyarkanın olduğu her cephede artık kurtuluşlarının kendi ellerinde olduğunun farkındalar. Biz kadın özgürlük mücadelesi yürüten kadınlar olarak devlete ve onun erkek egemen yargısına ve tecavüzü meşrulaştıran her kurum ve kişisine karşı savaştığımızı açıkça belirtmek isteriz.

Kadın düşmanlarından alacağımız var. Kadınların mücadelesine ivme atlatacak olan kadın kurtuluş mücadelesini büyütmektir. Kadınların kurtuluş mücadelesi devletten, erkekten ve sermayeden bağımsız bir hattı izlemektedir. Hedefimiz belli. Mücadelemiz patriyarkal sistemi üreten bütün kişi ve kurumları yok edene kadar sürecektir.

Paylaşın