Emek - Sermaye, Gündem, Umut Yazıları

İşçilerin direnişleri – Hasan Gezgin

Ülkemizde işçi ve emekçilerin eylem pratikleri gün geçtikçe artmaktadır. Ekmekçioğlu Metal işçilerinden Kayı-Kalyon İnşaat işçilerine ve Gıda-PTT-Bimeks işçileri vs. derken önemli iş kollarında sınıfın eylemleri kendisini var etmektedir. 

Tekil tekil işçi ve emekçilerin eylemlerinin muhtevası çok normaldir ki ekonomik iyileştirmeler ve işten çıkarmalara dairdir. Belli başlı eylemleri dikkate alsak bile var olan sermaye şirketleri AKP-MHP faşizminin mevcut politik manevralarının önünü açtığı sermaye odaklarıdır. Sınıfı sömürmenin en yoğun alanları bu noktalardır. Az önce adlarını belirterek söylediğimiz eylemler ise bu durumuyla şu anda öne çıkmış olan eylem alanlarıdır.

İşçilerin eylemlerinin arttığını ve yoğunlaştığını söylemek, doğrudur, bunu herkes yazıyor ama meselenin tıkandığı nokta bunun devrimci özne-toplumsal dinamiklerle buluşacağı alanlardır. Bu noktalara basınç uygulamak isteyen devlet ise devrimci öznelerin politik argümanlarını dar sınırlar içerisinde hapsetmeye yönelik olarak operasyonlar düzenlemektedir. Emekçilerin yaşam koşulları düzeyinin yükseltilmesine dair mücadele, artan toplumsal mücadele dinamikleri ve faşist AKP-MHP ittifakının kendi iç sorunları bir çıkmazda düğümlenmektedir. O düğümü lehte bozmaya aday her örgüt, emekçilerin eylemlerinin ekonomist bir talep olmaktan çıkarak sınıfın devrimci siyasetini meydanlara taşıma iradesini barındırmaktadır. O sebeple yemekhaneyi dağıtan işçilerle, Ankara’ya yürüme iradesi gösteren işçiler bugünden yarına bir yapı taşıdırlar.

İşçi ve emekçilerin sokakta hayatı durdurması için politik manevraları kuvvetli olan bir programa ihtiyacı vardır. ‘Siyasal demokrasicilik-hakların verilmesi’ tarzında bir süreç örgütlemek bu haliyle hiçbir şeye öncülük edemez. “Nasıl bir mücadele” tartışmasında ki esas olan militan duruşun ivmesini her an yükselterek birleşik mücadelenin her hattını sınıf eksenli birleştirmektir. Emekçiler yaşam derdinde ve bunu örtbas etmek isteyecek olan iktidarın sol’daki izdüşümünü yıkıp kendi gündemimizi sokakta var etmemiz gerekiyor. Faşizme karşı sokakta militanlık, masa başında nasıl olacağının tartışılması vadesini çoktan yitirmiştir. Sistem ekonomik-politik varlık kaygısı içindedir. Yoksul mahallelerde örgütlenebilmek, emekçilerin çalışma alanlarında devrimci bir gerçeklik olabilmek için her zaman hazır olan dinamik hala mevcuttur.

Ülkede açlık, yoksulluk ve intiharlar işçi sınıfının boğazında kol kola gezmektedir. Bunun belli başlı sebepleri herkesin malumudur. Bunların neden olduğuna dair bir tespit yapmak sadece ama sadece teşhir etmekle kalırsa yetersizdir. Buna bir eylem pratiğini de örgütlemek gerekmektedir. Birçok alanda işçilerin eylemleri günden güne artarken örgütlü bir güce dönüşememesinin sebeplerini tek başına devletin “zor ve şiddeti” diye açıklamaya kalkışmak sol’a mensup olduğunu söyleyen bir kısmı aklamaktır. Bütün bunları ideolojik ve politik olarak hâkim kılmak devrimci zoru üretmek- bilinç taşımak ve hayata geçirmektir. 

Türkiye egemen sınıflarının krizi ve onların tam karşısında sömürgeciliğe, faşizme ve kapitalizme karşı mücadele eden güçlerin varlığı devrimci imkanların hala çok yoğun olduğunun göstergesidir. İşçi ve emekçilerde ortaya çıkan bu öfke, uygun bir devrimci yükseliş imkânı bulamazsa o enerji sistem içi olmaya günden güne yaklaşacaktır. Şantiyedeki yemekhane isyanından devletin kalbi olan Ankara’ya yürümek isteyenlere kadar herkes militan birleşik işçi mücadelesinin mevcut politikada ki öncüleridir. Bu bir metafor değil tam aksine AKP-MHP faşizminin yıllardır üzerinde yükseldiği en önemli rant kapısı olan başta inşaat iş kolunun ve onun ardılı olarak gelişen bütün kollarda ki işçilerin örgütlü birleşik mücadeleye dahil edilmesidir.

Bütün bunların ışığında belli başlı eylemleri saydıklarımız ve sayamadıklarımız dahil olmak üzere gelişen ve sonuç alıcı olan işçi eylemlerinin (ve diğer bütün toplumsal dinamikler) hiçbirinin kapitalizm içi sonuçlarını hiçe saymıyor ve reddetmiyoruz. Ama en esaslı bir mücadele ve ileri sıçrama adımının bunlar dışında geliştiğini de fark etmek gerekiyor. Yoksul mahallelerin özgürlük arayışları, fabrikalarda işçilerin patronlara olan öfkesi birleşik mücadeleyle faşizme-kapitalizme ve sömürgeciliğe karşı bilinçlenerek ayağa kalkması bilinç ve eylemin diyalektik ‘harmanıdır’.

Paylaşın