AKP-MHP faşist iktidarı komplike bir çöküş sürecini yaşıyor. Hiç şüphesiz bu çöküşü yavaşlatmanın, durdurmanın yollarını “ay”a kadar çıkmayı vadederek ama sonucunda yine bir Kürt özgürlük mücadelesinin olduğu bölgeyi, Gare dağını işgale girişerek arıyor.
Faşist iktidar, toplumsal mücadele dinamiklerinin örgütlediği politik hamleler karşısında zorlanıyor. Boğaziçi eylemlerinin kitlelere teması, birleşik mücadele güçlerinin kararlı ve iradeli yapısı, işçilerin ve kadınların süreğen direnişleri, hapishanelerin büyüyen öfkesi faşizmi sıkıştırıyor. Hem ülke içinde hem ülke dışında yürüttüğü işgalci, sömürgeye dayalı faşist yöntemleri teşhir olmuş olan bu iktidar sadece kendisini hedef alan güçleri egale etme faaliyeti değil aynı zamanda kendi tabanını konsolide etme çalışması da yürütüyor. Bu anlamıyla faşist Erdoğan bir an olsun ekranlardan eksilmiyor, organize kitle ve ilgi hareketleri uyandırmaya çalışıyor.
Boğaziçi öğrencilerinin “Melih Bulu istafa etsin” taleplerini gündeme alarak, “yürekleri yetse Cumhurbaşkanı da istifa etsin diyecekler” açıklamasında bulunan faşist Erdoğan önceden yazılmış bir senaryoyu oynayarak aslında kendi tabanına canlandırmak için kendini ortaya koyuyor. Bunun sonucunda “CumhurbaşkanıİstifaEtsin” diyenlerin karşısına “ErdoğanınYanındayız” diyenleri koyarak kendi tabanında bir hareketlenme, faşist lider etrafında bir canlı toparlanma sağlamaya çalışıyor. Bu yöntem tabi ki yeni değil ancak daha örgütlü ve daha kurnazca icra ediliyor. Daha önceleri de muhafazakâr kitleyi harekete geçirmek için kullanılan birçok yalan argüman uyduruluyordu, özellikle türban veya dini motifler kullanılıyordu. Ancak son Kâbe fotoğrafı üzerine gelişen Boğaziçi eylemlerinde görülüyor ki, muhafazakâr kitle de eskisi gibi bir güçte ve faşist iktidarı destek içerisinde yer almıyor. İşte bu sebepten kaynaklı faşist iktidar ortaya kendi varlık sorununu koyuyor. Yine TSK içerisinde FETÖ kurmaylarının atamasını bizzat faşist Erdoğan tarafından yapılırken, bizzat o atamalara operasyonlar da faşist Erdoğan’ın talimatları ile yapılarak, yandaş medya tarafından “TSK, FETÖ, Darbe” gündemi sürekli sıcak tutulmaya çalışılıyor, 15 Temmuz ruhu bu operasyonlarla hatırlatılmaya çalışılıyor. “Hayaldi, gerçek oldu” sahte, gerçeklikten uzak, şişirilmiş projelerin ilanı bizzat faşist Erdoğan tarafından yapılarak var olmayan ve asla da var olmayacak birçok madde ile halk faşist propagandanın etkisi altına alınarak, faşist iktidara desteğe devam etmesi sağlanmaya çalışılıyor. Dibindeki çukura bir ayağı düşmüş olan bu faşist iktidar uzaya çıkmanın propagandası ile klasik faşist propagandanın yalan üzerine kurulu taktiğiyle ayakta durduğunu göstermeye çalışıyor.
Ancak tüm bu yöntemlerin de yetersiz kaldığı yerde AKP-MHP faşizmi bilindik kodları ile hareket etmeye devam ediyor. Bugüne kadar ülkedeki gelişmeleri dengelediği işgal siyaseti bugün bir kez daha gündemleşiyor. AKP-MHP faşist iktidarının mayasını oluşturan Kürt düşmanlığı ve iç siyaset krizini aşma kapısı bir kez daha bugün Güney Kürdistan’da bulunan Gare dağını işgal hareketi ile açılıyor. Kendi çöküş dinamiğini Kürt Özgürlük mücadelesinin çökertmeye bağlayan faşist iktidar sürekli bir saldırı halinde Kürdistan’ı kuşatıyor. Daha önceleri Kuzey-Doğu Suriye bölgesinde gerçekleşen işgal saldırıları bugün Güney Kürdistan da devam ediyor. Komplike bir Kürdistan işgali bölge bölge gerçekleştirilmeye çalışılıyor.
Daha önceleri de başlatılan işgal operasyonları, ülkede birçok dinamiği etkilemiş, sonuçları itibariyle faşist iktidarın çöküş ömrünü uzamasına yol açmıştı. İşgalciliğe karşı ses çıkaranların sesi ise bir dizi polis operasyonlarıyla susturulmuş, gerekli toplumsal muhalefet bu işgalcilik karşısında oluşmamıştı. Önceki işgal süreçlerinden farklı olarak toplumsal mücadele dinamiklerinin sokakta ve hareketli olduğu bu dönemde gerçekleşen bu saldırılara karşı daha tok ses çıkarmak, faşist iktidarın bu işgal saldırısı ile ulaşmaya çalıştığı amacını başarmasına izin vermemek gerekiyor.
Toplumsal mücadele dinamiklerinin etkisini kırmaya yönelik gerçekleştirilen gözaltı, tutuklama operasyonlarının yanı sıra başlatılan bu işgal operasyonu faşizm karşısında konumlanan güçlere de bir göz dağı vermeyi hedefliyor.
Toplumsal mücadelenin hem sokak ayağını kesmeyi hem de halk desteğini kesmeyi hedefleyen bu işgal operasyonuna karşı Gare dağı ile Kadıköy sokaklarının ortak bir kaderi paylaştığını kavramak ve anlatmak gerekiyor.
Faşist iktidar bir taraftan işgal saldırısı ile kendi gündemini “terör” üzerinden örgütlerken bir taraftan da gözaltı operasyonları ile birleşik mücadele güçlerini baskılamaya devam edecektir. Burada faşist iktidarın işgal saldırıları ile büyüteceği şovenist dalgaya sokakları teslim etmemek ve gözaltı operasyonları ile mücadeleyi hukuki bir karar çıkmayacağından emin olunan sözde adalet saraylarına sıkıştırmamak gerekiyor.
Hiç vakit kaybetmeden tüm ülkeyi harekete geçiren toplumsal mücadele dinamiklerinin şimdi daha güçlü eylemleri örgütlemeye, daha çok özgürlük eylemlerini konuşmaya ihtiyacı vardır. Kritik bir devrimci dönemeçten geçerken eylemin ve özgürlüğün gücünü tüm sokaklarda görmenin tam zamanıdır.