Kadın - LGBTİQ+

Kadın hukukçulardan Kerem Altıparmak hakkında soruşturma talebi: Kadının beyanı esastır!

Kadın hukukçular, insan hakları ve özel olarak da mülteci hukuku alanında çalışan Dr. Cavidan Soykan’ın üniversitede Dr. Kerem Altıparmak’ın asistanı ve meslektaşı olarak çalıştığı dönemde maruz kaldığını beyan ettiği psikolojik şiddeti ifşa etmesi sonrası bir açıklama yayınladı.

“Yaşananları ve esas olarak da sessizliği, insan hakları alanında çalışan kadınlar olarak kaygıyla izliyoruz” diyen kadınlar imza kampanyası da başlattı.  

Kadınların yaptığı açıklamada öne çıkan başlıklar şöyle:

“Akademide yaygın eril şiddetin, kendisinin ivedilikle incelenmesini gerekli buluyoruz. Şiddete maruz kaldığı beyanında bulunan kadının “failleştirme”ye çalışıldığını görüp, psikolojik şiddet uyguladığı beyan edilen Altıparmak’ın, “insan hakları alanında çalışan bir erkek” olarak, sürecin öznesi olmayan kişi ve kurumlarca soruşturulmaktan uzak tutulma çabasına yönelik destek açıklamalarını okuyoruz.

“Sorgu sandalyesine önce kadını oturtan “sen biraz hassas olabilir misin?”, “sana öyle gelmiş olmasın?”, “bunu neden sadece sana yapsın ki?” gibi açıklamaları; hukukçu, kadın ve insan hakları savunucusu kimliklerimizle kabul etmemiz olanaksız.

“Kimi zaman toplumsal cinsiyet eşitsizliği sonucu, kimi zamansa hiyerarşik iktidar yapıları nedeniyle işyerinde psikolojik şiddete maruz kalan kişilerin yaşadıkları trawmayı küçümseyen, bu tip travmaların gündeme getirilmesini değersiz bulan yaklaşımların da “mobbing” kadar ve belki de daha da güçlü psikolojik, ekonomik ve sosyal yıkımlara sebep olabilen insan hakları ihlalleri doğurduğunu biliyoruz.  

Kadının beyanı esastır!

“Kadının beyanı esastır” ilkesinin yerini “kadının beyanı sorgulansın” pratiğinin alışını hayretle gözlemliyoruz.

“Eleştirdiğimiz “erkek adalet” odaklı yargı mekanizması, insan haklarını savunan kişilerce işletiliyor. Mahkemelerin dışında kalan tartışma süreçlerimizde “erkek adalet” geleneğini yeniden üreten yorumları tehlikeli buluyoruz. Kadına yönelik erkek şiddetinde, erkeği aklayan ve kadını “deli”, “sorunlu”, “sorun çıkartan”, “durmadan konuşan”, “her şeye itiraz eden” sözleriyle yaftalamanın eşitlik ilkesine olan yıkıcı etkisini, bir kez daha hatırlatmak istiyoruz. Şiddet, hangi erkek tarafından uygulanırsa uygulansın, karşısındayız. 

“Kendisini; “onurlu”, “çalışkan”, “üretken”, “sabırlı”, “itibarlı” ve benzeri sıfatlarla nitelendiren erkeklere, bu sıfatlarına dayalı güvenceler tanıyarak, neredeyse otomatik biçimde “o yapmaz”, “yanlış anlaşılmıştır”, “abartılmıştır” gibi ifadelerle destek verilmesinin, esas olarak şiddete uğrayanı suçlulaştırdığını biliyoruz. Tanığı olduğumuz bu toplumsal yargılara; yazarak, konuşarak, avukatlık yaparak, örgütlenerek karşı çıkıyoruz.

“İnsan hakları alanındaki çalışma koşulları, dikensiz gül bahçesi değildir. Bizler bu alanda avukat, akademisyen, insan hakları örgütlerinde çalışan ve kadının insan haklarına dair teoride öğrendikleriyle tutarlı davranabilmeyi yaşam biçimi kabul etmiş kadınlar olarak, erkek akademisyen ya da hukukçuların da psikolojik şiddettin uygulayıcısı olabildiklerinin, uzmanlaştıkları hakları çekinmeden ihlal ettiklerinin bilinmesini isteriz. 

“Kendisine psikolojik şiddet uygulandığını beyan eden Cavidan Soykan’ın beyanını, “kol kırılır yen içinde kalır” diyenlerin aksine, “bağır herkes duysun” diyerek duyuruyoruz.

“Hak savunuculuğu alanında çalışan, savunma yapan, araştıran, tartışan, deneyimini birbirine aktaran kadınlar olarak var olmak demek bizce; akademik veya mesleki toplantılara erkeklerle eşit katılımı, eşit söz hakkı almayı, birikim ve emeklerimizin eşit düzeyde maddi ve sosyal karşılığını alabilmeyi, özetle “kabul edilme” mücadelesini de içerir. 

“Hiçbir kadın desteklenmek için “mükemmel mağdur” olmak zorunda değildir. Şiddete uğradığımızı beyan edince, “neden bu kadar bekledin?” diye soranlardan, mükemmel mağdur olmadığımız için özür dilemiyoruz. 

“Erkeğin sosyal statü ve sermayesi ile akademik kimliğinin şıklığı üzerinden şiddetin kabul edilmezliği ilkesine muhalefet şerhi düşülemez. Bu bizi istisnalar tanıyarak konuyu tartışmaktan alıkoyar ve toplumsal cinsiyet ayrımcılığı noktasına geri götürür. Bu gerilemeyi özellikle şu içinde bulunduğumuz tarihsel dönemde yaşamak ve yaşatmak istemiyoruz.

“İnsan hakları mücadelesi, aynı zamanda herkesin eleştirilebilir olması, imtiyazlara ve kişisel kazançlara karşı, ilkesel kazanımların her ne pahasına olursa olsun savunulması mücadelesidir. 

“İşte bu gerekçelerle; öncelikle bir kadının şiddet beyanının karşısındaki “onurlu erkek” savunmasını; “bunca zaman neden susmuş?” savunmasını; “delili var mıymış?” sorusunu kabul etmiyoruz.

“Bir insan hakları hukukçusu mobbingin en geniş “görünmez” şiddet biçimlerinden biri olduğunu aklından asla çıkarmamalıdır. Bir kişinin emeğinin görünmez kılınması, ona sürekli olarak kendisini yetersiz ve değersiz hissettirmek, itibarsızlaştırmak, iş ahlakına aykırı biçimde kişinin görev alanına, iş yaptığı kişilerle kurduğu iletişime müdahale etmek, elindeki işleri tekeline almak bunun somut örneklerinden yalnızca bazılarıdır.

“Her zaman bedende görünür izleri olmayan ve bu anlamda teşhisi çok daha zor olan mobbingin, bu “görünmez”liğini yokluğuna karine kabul etmek, kadının insan hakları alanında çalışan hiç kimse için hukuki, ahlaki ya da meşru değildir.

“Polise, mahkemelere, devletin ilgili birimlerine her fırsatta “koruma yükümlülüğü”nü hatırlatan hak savunucuları olarak, bu ifşa karşısında da tutarlı olup; şikâyet etme eylemini, eylemin biçimini, zamanını hatta ilk adımda doğruluğunu yargılamak ve beyanda bulunana “ikinci mağduriyet”i yaşatmak yerine, “koruma” ilkesine uygun davranmak, maruz kalanı yargılayıcı istisnasız her türlü pratikten kaçınmak ve onu koruyacak mekanizmaları oluşturmanın çabasını harcamak zorundayız. 

“Şiddet söz konusu olduğunda, zarar veren kişilerin, yönetici, üye, destekçi yahut aktif çalışanı olduğu kurumlar bu şikâyeti soruşturacaksa, bu kurulların şüpheye yer vermeyecek şekilde bağımsız ve tarafsız olması gerekmektedir.

“Verili birtakım ilişkiler, bağımsız ve tarafsızlığın görüntüde dahi önüne geçen bir niteliğe sahipse, derhal yeni kurullar oluşturulmalı ve etkili bir süreci başlatılmalıdır. 

“Son olarak; bilindiği üzere yürürlükteki, disiplin soruşturmalarını da içeren, ceza muhakemesi usullerinde işletilen normlar, toplumsal cinsiyet ayrımcılığını güçlendiren yapısı nedeniyle de yaygın bir eleştiri ve hatta mücadele konusudur.

“Bizler aşağıda imzası olan insan hakları hukukçusu kadınlar olarak; süreci takip ederek yorumda bulunan herkese “kadının beyanı esastır” ilkesi ile birlikte ilkenin kaynağı olan İstanbul Sözleşmesi’nden doğan koruma yükümlüğünü hatırlatıyoruz. 

“Herkesi bu ilkenin getirdiği somut yükümlülüklere uygun davranmaya davet ediyor, hakkında şikâyette bulunulan ve insan hakları hukuku alanında çalışan Kerem Altıparmak’ın üyesi veya yöneticisi olduğu kurumların, vakit kaybetmeden bağımsız, tarafsız ve etkili bir soruşturma süreci başlatmasını; ilişkilerin askıya alınması da dahil olmak üzere beyanda bulunan Cavidan Soykan’ı koruyacak gerekli önlemlerin re’sen almasını ve devamında etkili soruşturma başlatılmasını beklediğimiz kurumlardan acilen, konuya ilişkin yönerge/rehber hazırlanmasını talep ediyoruz.” 

Dr. Cavidan Soykan’ın ifşası şöyle:

“Çok güzel idare ediyoruz durumları, kurtarıyoruz günleri, birilerini kıra kıra. Aman bir kişi kırılmış, ona haksızlık yapılmış aman canım geç git unut takılmaları duya duya 4 yılım-aslında akademide toplamda 16 yılım- geçti ihraçtan beri. Kimsenin arkasından konuşmamaya çalıştım. Neyse yanlış olduğunu düşündüğüm önce o kişinin yüzüne söyledim veya kamusalda paylaştım ve cevaba açık bıraktım. Sonra olanı anlatmaya, tartışmaya çalıştım. Anlaşılmak ve en çok dinlenilmek istedim..ama olmadı. 12 yılımı geçirdiğim ve raflarının tozu aldırtılacak derecede emek verdiğim SBF İnsan Hakları Merkezi ile kopmak çok zor oldu. Travmatik bir deneyim olduğu için hayatımda.Atılmadan yıllar önce yardım istediğim ama üstü örtülen bir mobbing (psikolojik taciz) vakam vardı. Herkesin avukatı olmuş biri ile kimse arasını bozamazdı artık tabii ki. Daha önce de iyi insandı, çok iyi hukukçuydu Kerem Altıparmak, SBF’ye çok lazımdı, ben yanlış anlıyordum vs…Şimdi de bir şey değişmeyecek çünkü Türkiye için çok önemli kendisi. Ama ben değiştim, bunu bilsin istiyorum. Bana işyerinde yaptığının ne olduğunu, adını biliyorum ve açıkça söylüyorum. Şimdiki ben olsam mahkemede hesaplaşırdım kendisi ile, onu da açıkça söylüyorum.Çoğunluk bir şekilde yoldayız, yola devam dedi. Aman şimdi benim aram o kişiyle bozulmasın deyip, sana çok üzüldüm deyip geçti. Üzülecek bana dair bir durum olduğunu düşünmediğim zamanlarda özellikle.Kendi imzacı arkadaşlarımdan hayatımda işitmediğim sözleri işittim. Nasıl böyle hırslar, yayın yapma ve ün kazanma isteği kapladı ortalığı, hele işini kaybetmemiş olanlarımızı anlayamadım, şoktan şoka girdim. Artık kimse ile akademik ortak çalışma yapamayacak hale geldim. Bütün insani ilişkilerimi baştan sona sorgulattı atılma sonrası süreç.Ama toparlanıyorum ve devam ediyorum ve edeceğim. Kendi yolumda ve kendi doğrularımla…”

Paylaşın